Türk el sanatlarının birçok alanında suyolu uygulanmıştır. Dokuma dilinde sade bir şekilde su diye adlandırılan bu motif, Türk Mitolojisinin başlangıç unsurlarından biridir.
Bu Mitolojisi su ile başlar. Yaratılış ve Türeyiş Türk Destanı Altay-Yakut versiyonunda yaşam su ile başlar. Yaratılış Destanı’ndan yapılan alıntılarla suyun meydana getirdiği dalgalanma ve akışa bağlı olarak ortaya çıkan zikzak algısı şu şekildedir;
“Yer yer değilken; su, su idi. Başka bir varlık yoktu. Dağlar, ırmaklar, ovalar yaratılmamıştı. Ağaç, kuş, canlı yoktu. Uçsuz bucaksız bir su dört bir yanı kaplamıştı. Buğulu bir kaynama içinde sessizliğin hakim olduğu bir alemdi su. Zaman yoktu, mekân yoktu. Öyle bir şeydi ki; bu önsüz ve sonsuz görüntü kişioğlunun ruhuna ürperti verirdi. Ancak kişioğlu da yoktu, yalnız Tanrı Kara Han (Ülgen), mavi gök ve su vardı. Zaman Tanrı Kara Han’ın kanatları altında saklanmış başlangıcını bekliyordu.
Zaman fırlayıp çıktı Tanrı Kara Han’ın kanatlarının altından. Zaman suya en dayanılmaz yakınlığı ile bağrını açtı. Yarıldı dalgalar ve arasından nazlı bir göz süzüşle, Zaman’ı ve suyu aydınlatan bir gülümseyişle Ak-Ana ortaya çıktı. Sudan çıkan Ak-Ana bin çamçak sücüden de on kere bin çamçak kımızdan da çok baş döndürücü ve güzeldi. Tanrı Kara Han, Ak-Ana’ya büyülenmiş gibi bakarken sudan daha ışıklı, Zaman’dan daha ürpertici gözlerle bakan AkAna konuştu… Tanrı Kara Han’a, “Yarat” dedi, O da kişiyi yarattı”.
Burada yaşamın başlangıcı olarak suya dikkat çekilmektedir. Destanda belirtildiği gibi Hayat ve Zaman suyla başlar. Bundan olmalı ki yaratılıştan on binlerce yıl geçmesine rağmen su, Türk sanatına yansıyan belirgin temel bir figür olmuştur. Su motifi örnekleri dokumalar, ahşap ve taş işçilikleri, el sanatları, kale bedeni, saray, köşk, selatin camileri uygulamalarında görülebilmektedir.
Tahıl ölçme aracı olan okka, kutu ve şiniklerde zikzak kullanılmıştır. Antalya Gazipaşa Çobanlar Köyünden alınan hububat ölçeği örneğimizde zikzakların arasına göz ilave edildiği görülmektedir ki, bu da buğday ölçme aletleri için harman bereketine nazar değmesin diye yapılmıştır. Su Türklerin günlük hayatına o kadar çok nüfuz etmiştir ki, kap-kacak, şamdan altlığı, seramik kase, gibi eşyalarda da suyolu-zikzak uygulamasına rastlanır.
İran’da Türklerin hakim olduğu dönemlerden kalma, XVIII. yüzyıl yapımı Kerim Han – Şiraz Kalesi bedenlerinde saltanat alameti olarak zikzak uygulanmıştır.
Eski adı Selinti/Selinus olan Antalya-Gazipaşa kazası Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın görevlendirdiği Emir-üs-Sevahil Mübariz-ed-Din Ertokuş tarafından 1225 yıllarında fethedilmiştir. Selinti kalesi eteklerinde Selçuklu Av Köşkü olarak tespit edilmiş bir tarihi yapı vardır. Alanya Müzesi yetkilileri yapının giriş kapısı iç duvarlarında horasan sıva üzerinde yüzyıllardır bozulmadan duran kırmızı toprak boya ile işlenmiş zikzak desenini, yapının Selçuklu eseri olduğuna kanıt olarak kabul etmiş ve saltanat yapısı olarak tescillemiştir. Kırmızı boyalı zikzak Selçuklulara eski Türklerden kalan bir miras olarak kabul edilmektedir.
Sultanların yaptırdığı Selatin Camilerinde kullanılan zikzak için en çarpıcı örnek XV. yüzyıl başlarında yapılmış bir erken Osmanlı eseri olan Edirne Üç Şerefeli Camii minaresidir. Kırmızı toprak boya ile yapılan bu zikzak örneği aradan geçen yüzyıllara rağmen canlı bir şekilde görülebilmektedir.
Zikzak motifinin üç boyutlu şekilde de kullanımına birçok Türk İslam Eserinde rastlanılmaktadır. Taç kapılarda, pencere üzeri süslemelerde, mihrap süslemelerinde bu motif çokça kullanılmıştır.
MİRATHABER.COM – YOUTUBE