2018’in 10 Kasımı, öncesi ve sonrasıyla, evlere şenlik bir şekilde yaşanmıştır ve daha da yaşanacağa benziyor. Her seçimden önce, ya da Türkiye’nin hayatî tesislerinin hizmete açılışı yaklaştığı günlerde çeşitli provokatif eylemler sahnelenir.
Çarşaf giyip balta ile heykele fiske vuranlar, heykelin tepesine çıkıp oturanlar, Edirne’de 10 Kasım anma töreninde saygı duruşu duranlara “İşte bu kıyamdır. Atatürk ilah değildir. O, İslam’ı kaldırdı, Batı’dan kanunlar getirdi” diyen çarşaflı ve peçeli Üniversite öğrencisi Emine Şahin kızımız, bu senaryoda yer alanlardan bazısıdır. Aslında Emine Şahin’in dediği doğrudur, fikrini açıklamıştır fakat yanlış yerde söylenmiştir. Kitleyi tahrik vardır. Kabahat kanunları uygulanıp para cezası verilmeli idi.
Tabii bu arada karşı mahalle de boş duracak değil ya. Kanadı kırık bir bayan gazeteci; “Arkadaşlarıma dedim ki, Atatürk artık ilahım. On yıl önce Atatürk’e tapıyorum demezdim, ama artık Atatürk’e tapıyorum. Onun hiçbir kusurunu görmüyorum ve artık ona tapıyorum dedim. Arkadaşlarım da, biz de aynı fikirdeyiz. Atatürk’ü severdik, küçük kusurlarını da görürdük. Ama şimdi kusur bulanlara çakacak vaziyetteyiz. Yani o kadar kinliyiz dediler” diyerek safını netleştirmiştir.
Fenerbahçe ve Galatasaray formalı küçük bir azgın azınlık da, sosyal medyada paylaştıkları videolarında; “Mustafa Kemal paşa ne istersen iste benden, istersen ayıralım din ile devlet işlerini. İstersen asalım tüm hoca ve müritleri. İstersen kapatalım bütün İmam-Hatipleri” sloganlarını tempolu bir biçimde bağırıyorlardı.
Kemalist hırçınlaşmanın ve M. Kemal’i kendi ideolojilerine alet ederek pervasızca cazgırlık yapmalarının en önemli sebebi, 5816 sayılı “Atatürk’ü koruma” kanunudur. Bu kanun da maalesef merhum Menderes’in günah galerisidir. Hani demokratik hukuk devletinde kişiye özgü kanun olmazdı. Bu tür kanunlar olsa olsa diktatör sistemlerde olur. Millî liderleri, millet gönüllü olarak kalbine yazar. Kanunla ve dayatmayla millî lider türetilemez. Eğer M. Kemal, milli liderse, halkına unutulmaz hayırlı devrimler yapmışsa kaldırın şu koruma kalkanını da adamcağız kullanılmaktan ve istismardan kurtulsun. Onun korunmaya ihtiyacı mı var? Yoksa bu millete kartondan kaplan dayatıyorsunuz da, koruma kanunu kalkarsa gerçekler ortaya çıkar diye korkuyor musunz? Bence korkmayın. İleri demokrasiyi uygulayarak, kişiye özgü kanunları kaldırıp özgürlük alanlarını genişletin. Hukuka yakışanı yapın. Tarihî şahsiyetleri, bölücülük aracı olarak kullandırmayın.
Evet efendiler! Bütün bunlar, sanki 28 Şubat yeniden hortlatılmaya çalışılırcasına Türkiye’de oluyor. Türkiye de, tepeden tırnağa İslam’ın hâkim olduğu ve yaşadığı bir ülke değildir. Laik ve seküler bir ülkedir. Yıllarca kendimizi “Yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülkede yaşıyoruz” yalanıyla avuttuk. MAK Danışmanlığınca 12-18 Haziran 2017’de, 30 Büyükşehir, 23 il ve 154 ilçede, yüzyüze görüşerek yapılan “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dinî Değerlere Bakışı Araştırması”na göre:
Toplumun %14’ü Allah’ın varlığına inanmadığını söylüyor.
%25 meleklerin varlığına inanmıyor.
%24 Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen bir kitap olduğuna inanmıyor.
Ahirete inanmayanların oranı ise %27.
Peygamberlere inanmayanlar %37.
Kadere inanmayanlar %45.
İnananlardan da beş vakit namazı kılarım diyenler %22; ara-sıra vakit namazlarını kılarım diyenler %26; arada Cuma namazlarına, teravih ve bayram namazlarına gidenler %24; hiç namaz kılmayanlar da %28.
Evet, bu rakamlar bize yüzde yüz doğru sonuçları göstermese de, Türkiye’nin dinî haritasını ortaya koyması yönünden bir fikir vermektedir. Öyle sanıldığı gibi %99’u Müslüman bir ülkede yaşamıyoruz. Kozmopolit bir Türkiye mozaiği ile iç içeyiz.
Bu ortamda Müslümana düşen İslam’ın onurunu üzerinde taşımak ve örneklik teşkil etmektir. Sinir uçlarımıza dokunmamaları için, onların sinir ucuna dokunmamamız gerekir. “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyiniz! Sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler…” (Enam: 6/108) ayeti, başkalarını tahrik edip kendi kutsalımıza saldırtmamak için, onların kutsallarına hakaret etmememizi öngörmektedir.
Müslüman inanır ki; “وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ”/ Fitne, öldürmekten beterdir. (Bakara:2/191). Bu ayetteki “Fitne”, inançlara yapılan tasalluttur/saldırıdır. Bu ölümden de beterdir. Çünkü ölen, bir kere ölür. Fakat inancına saldırı ve baskı yapılan kişi, her gün ölür. Bundan dolayı da inançlara baskı ve zulmün yapıldığı yerde, bir insan her gün ölmektedir. Bu da bir kere “gerçek ölüm”den beterdir. Bu gün Myanmar ve Çin’deki Müslümanlar, inançlarından dolayı yapılan zulümle her gün ölmektedirler. Türkiye topraklarında da, devrimlere direnen Müslümanlar, ya gerçekten öldürüldü, ya da inançlarından dolayı uğradıkları fitneden, her gün ölüme tâbi kılındı. Bundan dolayı Müslüman, kendi inancına baskı yapılmasını istemediği gibi başkasına da baskı yapamaz.
Biz, İslam’ın jandarması, bekçisi veya polisi değiliz. Bu dinin sahibi ve koruyucusu Allah’tır. O’ndan rol çalarak durumdan vazife çıkaramayız. Biz bu dinin tebliğcisiyiz. Hâl ve kaal dilimizle tebliğle sorumluyuz. Yüce Allah bu gerçeği, Rasûlullah üzerinden şöyle ifade etmektedir:
“Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin.Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.” (Ğâşiye:88/21-22)
“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin.Tehdidimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.” (Kâf:50/45)
Kozmopolit bir toplumda yaşayan Müminler; “Müslümanlarla dinde kardeş, Müslüman olmayanlarla da insanlıkta eşiz” inancıyla hareket ederek, beraber yaşama kültürünü geliştirmelidirler. Mümin; inanan, güvenen, güven veren ve kendisine güvenilendir. Hangi inançta olursa olsun herkes, müminlerin bulunduğu bir ortamda kendini güven içinde hissetmelidir. Müslüman; inanmadığı halde, güvendiği için emanetlerini teslim ettiği Muhammedü’l Emin’in (sav) ümmeti olduğunu unutmamalı ve Peygamberini rol model edinmelidir.
Hindistan’da ineğe tapan insanların dini törenlerinde “İnekten ilah olmaz. İneğe tapmayın. Biz onu kesiyor, etini yiyoruz. Siz ne kadar geri zekâlısınız” diye slogan atarsanız, onların sinir uçlarına dokunarak hakaret etmiş ve o topluluğu galeyana getirmiş olursunuz. Yukarda zikrettiğimiz “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyiniz! Sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” (Enam:6/108) ayetine muhalefet etmiş olursunuz. Farklı kültür ve dinlerin bulunduğu toplumda beraber yaşamak durumunda olan Müslümanlar, tebliğlerini bu tür ortamlarda, o inanç sahiplerini aşağılayan hakaret içerikli sözlerle yapamazlar. Kişileri değil, yanlış inanç ve fikirleri nişan alarak, yerinde ve zamanında tebliğde bulunurlar.
Öyleyse firaset sahibi Müslüman, ineği ilah edindikleri için Hindulara hakaret edemediği gibi, ister “millî kutsalımızdır” diyerek, isterse kanadı kırık gazeteci bayanın dediği gibi “Atatürk benim ilahımdır, ona tapıyorum” diyerek, isterse “o olmasaydı biz olmazdık, o bizi kurtarmıştır” diyerek 10 Kasımlarda veya başka ayinlerinde onlara da, sinir uçlarına dokunan hakaret içerikli sloganlar atmamalıdır. Herkesin, ilahını seçme ve cehenneme gitme özgürlüğü vardır. Çünkü “Şüphesiz biz ona/insana doğru yolu gösterdik. İster inanır, ister inkâr eder.” (İnsan:76/3) ayeti, ilah seçme hakkını vermektedir. Tabi Müslümanların gösterdiği bu hassasiyeti, onlar da Müslümanlara göstermelidir.
Azgın azınlığı oluşturan Kemalist holiganların “Mustafa Kemal paşa ne istersen iste benden, istersen asalım tüm hoca ve müritleri. İstersen kapatalım bütün İmam-Hatipleri” şeklindeki, beraber yaşama kültürünü tetikleyen sözler, barışa değil fitneye ve toplumsal kargaşaya sebep olur. Dün astıkları hoca ve müritler, bunları doyurmamış olmalı ki, aynı vahşetlerini doksan yıl sonra yine sahneleyecekler demektir. Ama biz bu filmi daha önce seyrettiğimiz için, asayiş yönünü devlete havale eder, “Isıracak it, dişini göstermez der” geçeriz.
Sonuç olarak deriz ki; Kemalistler haddini bilmeli, kendileri gibi inanmayanları aşağılamamalı, Müslümanlar da, duygularına kapılıp ilkelerinden uzaklaşmadan “لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ”/Sizin dininiz size benim dinim banadır” diyerek onlara yol vermelidir. Devlet de hakemlik yaparak, inançlara saldırıp toplumsal barışı bozanlara haddini bildirmeli ve 5816 sayılı kanunu kaldırarak M. Kemal’in istismarını önlemelidir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi