Bu sabah bilgisayarımın başına geçtiğimde karşılaştığım soru beni derinden derine düşündürdü. Aynen nakledeceğim soru şöyle:
“Özür dileyerek sormak istiyorum; eşim iki yıldır cezaevinde ve görüşemiyoruz. Birkaç yılı daha var. Ben genç bir kadınım kendime hâkim olmaya çalışıyorum ama yapamıyorum sanal ortamda sadece bir kez ilişki yaşadım, görüntülü değil sadece yazışarak ve çok pişmanım ama ben ne yapmalıyım yıllar olacak ve ben kendimi nasıl tatmin edeceğim, namaz kılan biriyim ama korunamıyorum yine de haramdan. Ben zina etmiş mi oluyorum? Eşime karşı çok üzgünüm lütfen bir cevap verin eşim gelene kadar nasıl muhafaza edebilirim kendimi? Ramazan ayında dahi aklımda bir sürü müstehcen şey: Oruçla da korunamadım. Yardım ederseniz. Ve dinen akıl verirseniz sevinirim…”
Nerede Cezaların Şahsiliği ilkesi?
Kasıtla katil olan kişiye 30 yıl hapis cezası verdiğinizde, onun örneğin 30 yaşındaki eşini de mahkûm etmiş olmuyor musunuz? Bu durum adaleti ve toplum ahlâkını tehdit etmez mi? Cezaların şahsiliği ilkesine aykırı düşmez mi?
Buyurun, bu problemi nasıl çözeceksiniz? Gavur mantığıyla yaklaşıp,” kadın kendisine bir cinsel partner bulusun” diyemeyeceğimize göre yapılabilecek tek şey, insan doğasıyla çatışan ve başta kadın cinselliği olmak üzere insan cinselliğini mahkum eden bu batı kaynaklı ve hapis omurgalı ilkel ceza siteminden kurtulmaktır.
Bilmemiz gerektiği üzere inancımız ve yaşam kurallarımızın bir parçası olan İslam Ceza hukukunda böylesi ilkel uzun süreli hapis cezaları yoktur. Yaratanımızın yasalarını içeren Kur’ân-i Kerîm’de kasıtla yapılan yaralamalar ve öldürmelerde Kısas cezası vardır. Bir diğer anlatımla Af, Tazminat (Diyet) ve yapılan suçun benzeri cezalar olmak üzere her biri tatbik edilebilir üç seçenekli ceza vardır. Örneğin kasıtla insan öldürmelerin cezası şöyle açıklanmaktadır:
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas (suça birebir ceza) farz kılındı. Hüre karşı hür, esire karşı esir, kadına karşı kadın. Bununla beraber kim öldürülenin velisi tarafından bağışlanırsa, artık o zaman velisine güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra cana tecavüze kalkışırsa, ona acı bir azap vardır.” (Bakara/178)
Katil affedilerek veya diyet ödeyerek hapishaneden çıkabilirse çok kısa bir süre sonra ailesine dönebilir, yok idam edilirse gerideki eş de hayatını yeniden düzenleyebilir.
İnsan Doğasıyla Çelişen Hukuk Mantığı
İşte böyle insan doğasıyla çelişen hukuk mantığı çizgisinde ceza yasalarınızı tercüme yoluyla Batı’dan devşirirseniz, çırpınır ama insana; kadına ve çocuğa yönelik öldürmeleri de içeren şiddeti önleyemezsiniz.
Zinayı meşrulaştırarak ve uzun süreli hapis cezaları vererek problem çözemez, gavurlaşarak ahiret hayatınızı da mahvedersiniz. Ama gel de anlat. Ateistlere ve deistlere anlatamayışımız tamam da laik yaşama şartlandırılan Müslüman siyasilerimize ve yüreksiz modernist ilahiyatçılarımıza da anlatmıyoruz.
Batı kaynaklı yasaları benimseyerek Müslüman olunamayacağını anlamak için -Kur’ân ve Sünnet elimizde iken- yurt dışından oryantalist mi ithal etmeliyiz?
Ali Rıza Demircan