İbn-i Abbas’a göre (ra), Kur’an’ın Meâric Sûresinin[1] iniş sebebi şudur: Allah’ın Rasûlü (sav), müşrikleri Allah’ın azabıyla korkutunca müşrikler dalga geçmeye başladılar. “Muhammed’e sorun bakalım bu azap kime gelecekmiş” dediler. Bunların azgınlarından Nadr bin Haris de, peygamberimizi kast ederek alaylı bir tarzda: “Allahım! Eğer bu, senin katından gönderilmiş hak bir peygamber ise bizim başımıza taş yağdır, yahut bize pek acıklı bir azap gönder!” dedi. Allah Teâla da peygamberle dalga geçen bu şımarık İslam düşmanlarından bir kısmını Bedir savaşında helak etti. Nadr bin Haris de yine bu savaşta bir leş çirkinliği görünümünde ölüp gitti.[2]
Allah Teâla, indirdiği bu Meâric suresiyle hem kâfirlerin korkunç akıbetlerine dikkat çekmiş, hem de namazlarını devamlı kılan müminlerde olması gereken özellikleri ortaya koymuştur. Şimdi gelin hep beraber Meâric suresini inceleyelim, hem kâfirlerin durumunu ve akıbetlerini öğrenelim, hem de bir mümin ve Müslüman olarak kendimizi test edelim:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
“Müşriklerden biri (dalga geçercesine) sordu: O hangi azapmış ki kâfirlerin başına gelecekmiş ve onu da derecelerin sahibi yüceler yücesi Allah’tan başka geri çevirecek kimse yokmuş”?[3]
“Melekler ve Rûh (yani Cebrail), Allah’ın arşına; miktarı ellibin sene olan bir günde yükselirler.”[4]
Dünya senelerinden bu elli bin sene, melekler ve Cebrail için bir gün (bir an) kadar hafif geldiği gibi, müminlere de böyle hafif gelecek, hatta onlar, bir farz namazı kılacak kadar bir zaman geçmiş gibi sanacaklardır.[5]
“O halde sen, (ey benim Rasûlüm, kâfirlerin istihza ve) eziyetlerine güzelce sabret. Onlar, o (azabın geleceği) günü çok uzakta zannediyorlar, ama biz onun yakın olduğunu biliyoruz.”[6]
Bu ayetlerin mesajlarını, tarihselci zavallıların sandığı gibi, sadece indiği günün mümin ve kâfirlerini ilgilendiriyor sanmayalım. Her devrin hem mümini vardır hem de müşriki. Bu mesajlar, her devrin inanan-inanmayan her insanına kıyamete kadar hitap edecektir. Dünün Nadr bin Haris’leri olduğu gibi bu günün de Nadr bin Harisleri vardır. Dünün Ebubekirleri olduğu gibi bu günün de Ebubekirleri vardır ve olmaya devam edecektir.
“O gün, (müşriklerin, kâfirlerin ve münafıkların başında patlayacak olan kıyamet günü) gök, erimiş maden gibi, dağlar ise atılmış rengârenk yünler gibi olur. (O gün insanlar), birbirlerine gösterilirler. (O günün dehşetinden) dost, dostunun hâlini soramaz. Her suçlu o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini, kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. Ama nafile. (Bunların hiç birinin güçleri, inkâr suçlusunu, o dehşetli azaptan kurtarmaya yetmez.) (Şüphesiz böyleleri için hazırlanan) o cehennem, alev alev yanan bir ateştir. Deriyi soyar, (eli, ayağı, bütün uzuvları söküp atar. Yine o) ateş, imana sırtını dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp yığan ve muhtaçların ihtiyacına harcamayanı kendine çağırır.”[7]
ŞİMDİ GELELİM AYNI SUREDE NAMAZLARINI DEVAMLI KILAN MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİNE
“Gerçekten insan tahammülsüz yaratılmıştır. Başı derde düştü mü sızlanır durur. Ama servet sahibi olunca da pinti kesilir. (Muhtaçlara, hak sahiplerine hakkını vermez.)”[8]“Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir. Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve (yoksul olmasına ragmen utandığından dolayı) isteyemeyen yoksulların hakları olduğunu bilir ve ayırırlar. Onlar (ahirete) hesap gününe yürekten inanırlar. Onlar Rab’lerinin cezasından korkarlar. Onlar edep yerlerini, beraber olmaları helal olan eşleri ve cariyelerinin dışındakilere açmazlar. Bu davranışlarından dolayı da kınanmaz ve ayıplanmazlar. Ama bu sınırın ötesine geçenler, (edep yerlerini kendilerine helal olmayanlara açanlar) haddi aşmış, zulüm işlemiş olurlar. Yine namazlarını devamlı kılanlar, üzerlerine aldıkları emanetleri korurlar ve verdikleri sözde dururlar. Onlar şahitliklerini dürüstçe ifa ederler. Onlar (devamlı kıldıkları) namazlarını da korurlar, (yani abdestlerini kusursuz alırlar, namazlarını vaktinde kılarlar, namazların rükünlerini, sünnetlerini ve edeplerini dosdoğru eda ederler, ta’dil-i erkânsız ve huşusuz namaz kılmazlar.) İşte bunlar (bu özellikleri taşıyan müminler) cennetlerde ikrama nail olacak kimselerdir.”[9]
ALLAH, YİNE KÂFİRLERE SESLENİYOR
“O kâfirlere ne oluyor ki, (Rasûlüm) seninle alay etmek maksadıyla sağdan soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar. Onlardan her biri (iman etmeden) naîm cennetine yerleşmeye mi hevesleniyor? Hiç kimse (iman etmeden) buna heveslenmesin. Hiç kimsenin öteki insanlar üzerinde böbürlenme hakkı da yoktur. Çünkü Biz onları da, öbür insanlar gibi, o bildikleri bir damla sudan yarattık. Hayır, Allah’ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur. Artık sen onları kendi hallerine bırak da, kendilerine vâd edilen gün gelinceye kadar bâtıla dalsın, eylensin ve oynasınlar! O gün onlar kabirlerinden çıkıp sür’atle sanki bir hedefe varmak istercesine koşarlar. (Dünyada iken putlarına ve dikili nişanlarına koştukları gibi mahşer yerine gelirler.) Onlar, gözleri yerde, kendilerini baştan aşağı bir zillet kaplamış durumdadırlar. İşte kendilerine vâ’d edilen gün, (gelmez sandıkları azap günü) bugündür.[10]
Bu akıbetten Allah’a sığınıyor, namazlarını devamlı kılan müminlerin özelliklerini taşıyanlardan olmamızı Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Dr. Vehbi KARAKAŞ
[1] Kur’an’ın 70. Suresi olan Meâric suresi, Mekke’de nazil olmuş, 44 âyetten ibaret bir suredir. Sûre, adını üçüncü âyetteki “el-Me’âric” kelimesinden almıştır. Me’âric, yükselme yolları demektir. (Bkz. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/70-mearic-suresi.) Üçüncü ayette geçen “zü’l-meâric” ise, Allah’ın sıfatıdır. “Göklerin, bol lutuf ve nimetlerin, cennette sevdiklerine vereceği derecelerin sahibi Allah” demektir. (Bkz.Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXX, 122. https://islamansiklopedisi.org.tr/mearic-suresi.)
[2] Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’ttefâsîr, 3/419
[3] Bkz. Meâric, 70/1-3
[4] Meâric, 70/4
[5] Es-Sâbûnî, a.g.e, aynı yer.
[6] Meâric, 70/5-7
[7] Meâric, 70/8-18
[8] Meâric, 70/19-21
[9] Meâric, 70/22-35
[10] Meâric, 70/36-44