Antalya uçağındayım. Kalemi elime aldım.
Bir taraftan o an aklıma gelenleri kaydediyor, bir taraftan da akşam vereceğim konferansın notlarını gözden geçiriyorum. Yan koltukta oturan delikanlı merak edip sordu:
-Neler yazıyorsunuz abi?
-Fikir jimnastiği yapıyorum, dedim.
-Jimnastiğin bu türlüsünü ilk defa duyuyorum, dedi genç ve arkasından ekledi: Benim duyabileceğim şekilde yapmanız mümkün mü, ben de fikir jimnastiğinin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını öğrenmiş olurum. Faydalı görürsem belki ben de yaparım.
-Hay hay, dedim ve ekledim: Eskiden “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” derlerdi.
-Doğru. Yine öğle değil mi abi, dedi genç.
-Hayır, ben bunu değiştirdim. Akşam vereceğim konferansımda şöyle diyeceğim: “Sağlam vücut, sağlam kafada bulunur.” Genç dedi:
-Nasıl yani? Dedim:
-Adamın kafası sağlam olmazsa vücudu sağlam olur mu? Direksiyonun başında oturan adam birden aklını kaybetse, o arabanın ve içindekilerin hali ne olur? Kafası sağlam olmayanın da bedeni ve bedenindeki organları perişan olur olur. Onun için ben, “Sağlam vücut, sağlam kafada bulunur.” Diyorum ve ekliyorum: Sağlam kafa da sağlam imanla olur. İmanı sağlam olmayanın kafası sağlam olmaz, kafası sağlam olmayanın da bedeni sağlam olmaz. İman yani inanmak, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere inanmak hem nurdur hem de kuvvettir. Hakiki imanı elde eden insan aydın, kuvvetli, umutlu ve mutlu insan olur.
Fikir jimnastiğimde ikinci hareket ve pozisyonumuz da şu:
Her uçağa bindiğimde Yunus’u ve Yunus’un mısralarını hatırlamadan edemem. Yunus’un devrinde uçak yoktu. Ömründe bir kere dahi uçağa binmeyen Yunus, sanki uçağa binmiş gibi Allah’a hamdini takdim ediyor, uçağa bindikleri halde hamd ve şükür akıllarına gelmeyen insanlara ders veriyor ve diyor ki:
Ayağidik baş olduk/ Kuru idik yaş olduk,
Kanatlandık kuş olduk/ Uçtuk elhamdülillah.
Şu karşıki dağları/ Meşeleri, bağları,
Sağlık, safalık ile geçtik elhamdülillah.
Aslında bu hamdi ve bu şükrü bu devrin insanının ve uçağa binenlerin yapması gerekmez mi? Gerekir. İşte ben de bunu hatırladım, şu an bunu yapıyorum: Bizi yoktan var edip dünyaya getiren, karada gezdiren, denizde yüzdüren, havada uçurtan Allah’a sonsuz hamdolsun.
Fikir jimnastiğimin üçüncü hareketi ve pozisyonu da konferansımın içeriğindeki anahtar kelimelerden görünecektir. O kelimler de şunlardır:
“Kur’an,
Sünnet ve
Hayat”
Hayat, Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinden “Hayy ve Muhyî” isimlerinin bir cilvesidir. Hayatı kim vermişse, hayat, onun razı olduğu şekilde yaşanmalıdır. Ama bazen tersi oluyor. Hayatı verene şükür ve teşekkür etmek gerekirken adam isyan ediyor. Tıkanan damarı açan doktora: “teşekkür ederim doktor, hayatımı kurtardın.” Diyor, hiç yoktan kendisini var eden ve hayat veren Allah’a şükür ve secde aklına gelmiyor.
Akıl, Allah’a inanma aletidir. Allah, aklı bunun için vermiştir insana. Adam akılla Allah’ı bulması, bilmesi gerekirken aynı akılla var olan Allah’ı inkâr ediyor. Deliler bile bunu yapmaz. Onun için cehenneme deliler atılmayacak, aklı olup ta Allah’ı inkâr edenler atılacaktır. Deliler, ölünce direk cennete gideceklerdir. Hem de akıl verilmiş olarak. Onun için bazen diyorum: Bu dünyada ya deli gibi yaşamalısınız ya da veli gibi yani Allah dostları gibi. Delilere sorgu-sual yok, velilere de Kur’an’ın ifadesiyle korku ve hüzün yok.
İnsanlık âleminin belli başlı iki dersi var. Bunlardan biri:
Kur’an, diğeri de:
Sünnet’tir.
Bu iki ders, bize, hayatımızı, hayatı verenin razı olduğu istikamette yaşayalım, hem dünyamızı ve hem de ahiretimizi cennetleştirelim diye verilmiştir.
Kur’an, Allah’ın, insanlığa gönderdiği son kitabın adı. Sünnet de o Kur’an’ı bize getiren son peygamber Hz. Muhammed’in (sav): Ahlakı, yaşama biçimi, sözleri ve takrirleri yani iyi ve güzel şeyleri tasdikleri, onaylamalarıdır.
Bu iki kaynaktan oluşan dinimizin adı İslam’dır. İslam, ekmeldir asla kusuru yok. Çünkü onu Allah tamamlamış, kemale erdirmiştir.
Kur’an kusursuzdur, onda bir eğrilik yok. Çünkü o noksanlardan münezzeh Allah’ın sözüdür. Allah nasıl kusursuzsa, Allah da nasıl eğrilik yoksa, kelamında da öyle kusur ve eğrilik yoktur.
Hz. Muhammed’de(sav) de kusur yok, eğrilik yok. Onun yolu güzeldir, hali güzeldir, dili güzeldir, eli güzeldir, ahlakı güzeldir. Çünkü onu Allah eğitmiştir. Kudretiyle bedenini, Kur’an’ıyla da ahlakını güzelleştirmiştir.
Kur’an ve Sünnet eksenli hayat, gerçek hayattır. Bunların dışındaki hayat, memattır. Ölüdür, hatta azaptır. Kur’an’la hayatını hayatlandırmayanların gezen mezardan farkı yoktur. Onun için Şair de:
Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!
Demiştir.
İslamiyet’in bir adı da “İnsaniyet-i Kübra”dır. Yani en büyük insanlık demektir. Diğer bir ifade ile “İnsan-ı Kâmil”. İnsan-ı kâmil, çok tatlıdır, doyulmaz. Kâmil insanların re’si ve reisi Hz. Muhammed (asv) Efendimizdir. Kimse ondan doydu mu? Hayır. Onu görenler, ona doymadı, görmeyenler onun hasretiyle yandı. Çünkü o her türlü güzelliğin affın, şefkatin, sabrın, vefanın, kahramanlığın, cömertliğin, fedakârlığın, takvanın, ihsanın, ihlasın, tedbirin, Allah’a tevekkül ve teslimiyetin doruk noktasında idi. En azılı düşmanlarını affetti, affıyla gönülleri fethetti. Kız çocukları, kadınlar, köleler onun şefkatiyle rahata, rahmete ve hayata kavuştu. O, sadece insanlara, canlılara değil, cansızlara da rahmetti. Develere, köpeklere, dağlara, kuru kütüğe kısaca her şeye ve alemlere rahmetti.
Kötülükleri unuttu, iyilikleri unutmadı. Adaleti, emanete riayeti, emaneti ehline vermesi düşmanlarını dahi hayrete düşürdü ve hayran bıraktı. Ömrünün sonunda kul haklarıyla ahirete gitmemek için ümmetinden, ashabından helallik istedi. “Aman namazınızı ihmal etmeyin, emrinizin altındakileri incitmeyin, yönettiklerinize şefkatli davranın”, diye sıkı sıkı tembihte bulundu. Dünyada iken cennetle müjdelenmiş insanlar, halifeler ve öğrenciler yetiştirdi. Adları anıldığı zaman cenneti hatırlayabileceğiniz insanları Ebubekir’i, Ömer’i, Osman’ı, Ali’yi vs. vs. bir düşünün. Allah onların hepsinden razı olsun.
İşte ben böyle şeyler düşünürken sen geldin, yanıma oturdun, dedim gence. Genç, memnuniyetini dile getirdi. İyi ki gelmişim, yolculuğumun nasıl geçtiğini fark edemedim. Fikir jimnastiği dediğiniz bu spora herkesin ihtiyacı olduğunu anladım. Ne yazık ki bu jimnastiği bu şekilde yapan çok fazla kimse yok gibi. Benim dünyama bir ışık tuttunuz, teşekkür ederim size, dedi genç. Estağfirullah, dedim, inişte vedalaşıp ayrıldık.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi