Kur-Faiz- enflasyon şeytan üçgeninde saldırıya uğrayan ülkemizi, bu saldırılardan kurtamanın tek bir yolu var…
İslami finansal sistemini oluşturarak bütün dünyaya örnek olabilmek elimizde aslında…
Bütün çablara rağmen şu anda bütün dünyada kimse ekonomi alanında doğru formülü bilmiyor ve bulamıyor…
Neden mi?
Dünyada, Üniversitelerde okutulan bütün ekonomi kitaplarında Ekonominin tanımı şu şekilde yapılmakta ve öğrencilere öğretilmekte de ondan…
“İnsanın arzu ve istekleri sınırsız, kaynaklar ise sınırlıdır. Ekonomi, sınırlı kaynaklar ile sınırsız istek ve arzuları yönetme bilimidir”
Tanımın kendi içinde bir bütünlük arz etmesini bırakın, büyük bir tezat hemen gözümüze çarpmaktadır. Kapitalizmin veya başka bir izm’in elinde sihirli bir değnek mi var ki, insanların sınırsız istek ve arzularını sınırlı kaynaklar ile karşılayabileceksiniz?
“?????”
Bu ekonomi tanımının argümanları da faiz, kur ve bunlara dayalı olarak enflasyon olunca, alt sınıfın ezildiği, kanın emildiği bir ortamın oluşması kaçınılmaz hale geliyor…
Sayın Edoğan’ın “Ekonomik kurtuluş savaşı” tabiri yerinde ve gerçekçi…
Türkiye’nin bir an önce mandacı iktisatçılardan kurtulması gerekiyor…
Kapitalizm ve bütün izm’lerin kıskacından kurtulmak ve Kur’an ve Sünnet referanslı bir ekonomik sistemin kapısını aralayacak adımları atmak…
İslam’a göre para bir ölçü birimidir…
Alınıp satılan bir meta olmamalıdır… Siz parayı satarsanız, işte bunun adı faiz olmaktadır. Aslında paranın faize değil de üretime yönlendirilmesi, hem istihdam sağlayacak hem de ekonomik açıdan halkımızı refaha kavuşacaktır.
Şu anda uygulanan kapitalist sistemin kurucusu olan Max Waber’in “Kapitalizm protestanlık ahlakıdır” sözünü de dikkate alarak okuyalım bu yazıyı…
Faizin ne kadar büyük bir bela olduğunu yüce rabbimizin ayetlerinden öğrenelim ve akabinde günümüzde faizli borca dayalı para sistemin nasıl yürütüldüğünü de basitçe anlatmaya çalışalım…
“Faiz(Riba) yiyenler, ancak şeytanın çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (Bir tarzda) kalkmazlar. Bu onların: ‘Alım satım da ancak faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim (Faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır” (Bakara 275)
Buradan çıkaracağımız sonuç; İslam ekonomik kriterleri parayı bir ölçü birimi olarak kabul ederken, kapital sistem onu alınıp satılabilen bir meta olarak görür.
Şimdi bazı okuyucularımız, döviz kurunun bu kadar anormal bir şekilde yükselmesini “Dış güçler” tabiriyle anlatmaya çalıştığımızda karşı çıkıyorlar. Dış güçler… Dış güçler…. “Kim bu dış güçler?” sorusunu soruyorlar.
Bu soruyu soranların ,ülkemizi dışarıya şikayet eden, Türkiye’de can güvenliği yok, yatırım yapmayın deyen bir muhalefetimizin olduğunu unutmaması gerekir. İşte sayın Kılıçdaroğlu’nun ülkemizi şikayet ettiği ve merci olarak gördüğü ülkeler, makamlar, dış güçlerin ta kendisi oluyor…
Devam edelim dış güçler tanımına…
Şu anda ülkemizde uygulanan sistemin kendisi başlı başına bir dış güç…
Hadi örneklendirelim ve olayı somut hale getirelim…
1930 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde “Uluslar arası ödeme bankası” adı altında bir banka kuruluyor. Hani şu Thoder Herzl’in 1897 yılında Basel konferansını yaptığı ve “İrade olarak ben bugün burada İsrail devletini kurdum” dediği şehir… Neyse biz konumuza dönelim. Bu merkez bankalarının da merkezi olan bankaya şu anda altmış ülkenin merkez bankası üye… Buna Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da dahil…
Bu banka vergiden muaf… Yapılan toplantılarda not bile tutamıyorsunuz… Alınan kararları kamuoyu ile paylaşmıyorsunuz… Vs…
Alın size dış güçün daniskası…
Devam edelim mi?
Hadi ekonomik daralmanın sebeplerini, ülkemiz ölçeğinde biraz daha somutlaştıralım.
Merkez bankası bastığı paraları faiz ile bankalara satıyor. Bankalarda bu paraları yine kredi adı altında faiz ile halkımıza satıyor…
Şimdi diyelim ki Merkez Bankası 100.000.000 (Yüz milyon) para bastı ve bunu %5 faiz ile bankalara sattı. Bankaların kredi olarak dağıtacağı bu paranın üzerine koyacağı faiz oranına hiç girmeden şu soruyu soralım…
Merkez bankasının, bankalar vasıtasıyla piyasaya sürdüğü bu yüz milyon belli vade süresi içinde geriye yüzbeş milyon olarak geri dönmesi gerekiyor. Ama piyasada dönen para miktarı yüz milyon… Para basma yetkiside Merkez bankasında… Bu faiz ödemesi olan beş milyon para nereden gelecek?
Havadan gelmeyeceğine ve para yağmayacağına göre, Tabii ki de tekrar para basılacak… Faiz ile bankalara bu para satılacak… Bankalarda kendi faiz oranlarını koyarak bu parayı halka kredi olarak dağıtacaklar…
Yani faiz katbekat artarken, sizin alınteriyle kazandığınız paranın alım gücü düşmeye devam edecek.
Dolayısıyla da enflasyon, kur, faiz sarmalında “Borca dayalı para sistemi” ile halk karşı karşıya kalacak…
Ne kadar büyük bir kısır döngü değil mi?
Hele bir de bu kredi kullanan firmalar, kredi masraflarını ürettikleri malların içine eklediler mi, alın size hayat pahalılığı…
Bu anlattıklarımız gayet açık ve net ama kafası karışanlar için; 2001 yılında Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Masum Türker’in, geçenlerde CNN Türk kanalında yaptığı çarpıcı açıklamaları buraya alırsak, ekonomide ki daralmanın sebeplerini ve faiz denilen büyük belanın bu milletin başına nasıl tasallut edildiğini anlayabiliriz.
“Kim bu dış güçler?” deniliyor ya…
Hani şu Anayasa kitapçığının fırlatıldığı ve Ecevit’in ağlayarak çıktığı toplantıdan sonra patlak veren kriz….
Bu olaydan önce sabah saatlerinde Halk Bankası Merkez bankasından para istiyor. Fakat Merkez Bankası parayı Halk Bankasına vermiyor. Parayı vermeyin emrini veren ise, IMF ikinci başkanı Stanley Fischer…
Bunun nedeni ise “Türkiye’nin İsrail ile yeni bir anlaşma yapmaması…” İşin en ilginç yanı ise yaşanan olaylardan Ecevit’in ve Bakanın haberinin olmaması.
Ve o dönem de IMF, vereceği 10 Milyar doları da İsrail ile anlaşma yapılmadan vermiyor…
Alın size dönemin ekonomi bakanının ağzından itiraf edilen dış güçler….
“Kim bu dış güçler?” deniliyor ya…
Birde buna Plandemi oyununu eklersek…
Plandemiden sonra sanayide çarkların durduğunu, istihdamın zayıfladığını, tedarik zincirinde aksamalar olduğunu hepimiz biliyoruz. Pandemi aldatmacasını dünyaya kim dayattıysa, işte onlar dış güçler…
Son günlerde yaşanan döviz artışlarını ülkemiz ilk defa yaşamıyor. Müttefikimiz olarak gördüğümüz ama hiçbirzaman bize müttefik olmayan ABD, Kıbrıs çıkarmasında bize ambargo uyguladığı gibi, şu anda da PKK terör örgütüne silah yardımı yapmakla kalmıyor, Yunanistan sınırımıza da askeri yığınağını sürdürüyor…
“Kim bu dış güçler?” deniliyor ya…
Alın size, lafta kalan müttefiklik Abd gibi bir dış güç…
Dolar ne zaman düşer biliyor musunuz?
İha, siha ve ika’ları yapmaktan vazgeçtiğimizde…
Mavi vatan Akdenizde petrol ve doğalgaz aramalarını sonlandırdığımızda…
Karadenizde ki bulduğumuz doğalgaz rezervlerinden vazgeçtiğimizde…
Libyadan çekildiğimizde…
Suriye ve Irak’ta yaptığımız operasyonları durdurduğumuzda…
PKK’ya gelen 50.000 (Elli bin) tır silah yardımı ve Dedeağaç’a yapılan askeri yığınağa rağmen, S-400’leri pasivize edip depolara kaldırdığımızda veya geri verdiğimizde…
Faik Öztrak’ın otel odalarında IMF yetkilileri ile görüştüğü gibi, hükümet olarak IMF ile görüşüp, “Borç alan emir alır” sözünü de hiç kafaya takmadan yeni anlaşmalar ile borç aldığımızda…
İşte o zaman dolar düşer ve belki de 1 TL, 1dolara eşit bile olabilir… Ama TL ile Dolar arasında ki bu eşitlik ne kadar devam eder, onu geçtiğimiz dönemlerde aldığımız IMF borçlarını ve çektiğimiz büyük sıkıntıları düşünerek bulabiliriz…
Bir de…
“Sahi, kim bu dış güçler yahu?”
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban Doğan
Selamlar hocam