Daha önceki iki yazımda bir geleneğe yaslanmanın niçin önemli olduğunu belirten analizler yapmıştım. Aslında geleneğe yaslanmak, çağdaş İslam düşüncesinde meselenin bir boyutu idi. Şimdi meselenin bir diğer yüzü olan ve önemsenmesi gereken başka bir mevzuya değinmek istiyorum; geleneğin kritik edilmesi.
Gelenek kavramıyla ben, geçmişten bugüne tevarüs etmiş, bir paradigmal bakış açısı altında oluşmuş davranış kalıpları, modeller ile ilmi, kültürel, toplumsal tüm birikimleri kastediyorum. Fakat burada daha çok ilmi müktesebât üzerinden konuşmaya çalışacağım. Diğer yandan, dikkat edilirse “geleneği kritik etmek” ifadesini kullanıyorum; bununla kastım geleneği yerden yere vurmak değil; onu değerlendirip analiz ederek günümüz için yeniden bir imkana çevirmektir. Bunun için geleneğin ciddi anlamda kritik edilmesi gerekir.
Peki bu nasıl olacaktır? İslam mesajı toplumla buluştuktan sonra, bir toplumsal realite içerisinde ete kemiğe bürünerek somutlaşmıştır. Daha sonra kurumsallaşmış, tarihsel süreç içerisinde değişimler ve insan ihtiyaçları doğrultusunda ilmi tartışmalar ve yorumlar oluşmaya başlamış, ilimler çeşitlenmiş ve tüm bu birikimler bugüne kadar gelmiştir. “Biz bugün bir birikimin üzerinden konuşuyoruz” sözü ile kastettiğim şey budur. Dolayısıyla hiçbir kimse içinde bulunduğu kültür dünyası ve birikimlerden tamamen soyutlanarak düşünce üretemez. Belki de bu sebeple tarihe sık sık kaçmaların anokronik sonuçlarını yaşıyoruz. İşte tarihsel süreç içerisinde İslami mesajın açımlanması, analizi, yorumlanması, içine tarihsel unsurların karışması ile oluşan devasa birikim bir geleneği ifade etmektedir.
“İslam” mesajını, bu gelenekle özdeşleştirmek, içindeki tarih ve yorumları da dinleştirmek anlamına gelecektir. Bunu, daha iyi anlaşılması için bir metaforla anlatabiliriz. Dağın tepesinde yaptığımız küçük bir kartopunu düşünelim. Kartopunu dağdan aşağıya doğru bıraktığımızda, meyil bitip yere (düzlüğe) ulaştığında devasa büyüklükte bir kütleye dönüşecektir. Aşağıya inerken, karlar kadar topraklar, çakıllar ve başka maddeler de ona eklenecektir. Asıl, öz olan küçük kartopunu İslam’ın ana mesajı, bayır aşağısını tarihsel süreç, kartopuna ek olan kar, çakıl ve toprakları da tarihsel unsurlar ve yorumlar kabul edersek şunu söylemeliyiz. Devasa kütlenin tamamını reddedersek, ana mesajı da kaybederiz. İşte geleneğe bu sebeple yaslanmalıyız. Fakat devasa kütlenin tamamını alırsak da, içinde kişilere ve tarihe ait öznellikler, tarihsellikler ve yorumları da dinle özdeşleştirmiş oluruz. Bu durumda yapılması gereken ise, içindeki tarihsel unsurlar ve analizlerden de faydalanarak geleneği krtitik etmektir.
Bugün yaşadığımız sorunlardan birisi, gelenekle sağlıklı bir ilişki kuramamaktır. Gelenekselciler ve modernistler şeklinde meydana gelen ayrımda, kimileri geleneği reddederek, kimi tamamen eleştirerek, kimi tamamen Batı’ya öykünerek, kimi de geleneğe bir kutsallık atfedip onu koruyarak ilişki kurmaya çalışıyor. Açıkça belirtmek gerekir ki; bu ilişki tarzlarının hepsi problemlidir.
İşte tam da bu sebeple, geleneği reddetmeden kritik etmek; bir yandan ona yaslanarak diğer yandan bugünü yeniden üretmek, kanaatimce İslam düşüncesi üretiminde izlenmesi gereken yol olarak görünmektedir. Şimdi başta ki sorumuza dönelim: “Gazali eleştirilebilir mi?” Aslında bu soruyu da yaptığımız izahlarla cevaplandırmış oluyoruz. Gazali ismini burada tamamen sembolik olarak seçtim. Onun yerine başka isimler de kullanılabilir. Ancak kimileri Gazali’yi yerden yere vururken, kimileri de eleştirilmesine hiç izin vermiyor. Gazali kendi döneminde bir üretim yapmıştır; Önemli sorular sormuş ve cevaplar vermiştir. Önemli olan, Gazali bugün nasıl bir imkandır sorusunun cevabını verecek şekilde onu kritik etmektir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi