“Bu coğrafyada kendi ayaklarımız üzerinde kalmak zorundayız. Bunun için değerlerimizle, inancımızla, kültürümüzle ve bu toprakların tüm milli unsurlarına sahip çıkmak zorundayız. Yoksa dünyanın gidişatının içinde savrulur gideriz” diyen Ayşe BÖHÜRLER, Mirat Haber editörümüz Merve ÖZERKİN ile geçmişten günümüze kadın rolünün değişimindeki etkileri konuştu.
Hepinize iyi okumalar…
Günümüzde kadının yeri tam olarak konumlandırılamıyor. Sizce kadının yeri ne olmalıdır?
Öncelikle “hangi coğrafyada, tarihte, kültürde hangi kadın” diye sormak gerekiyor. Kadını konumlandırabilmek için yaşadığımız zamanın getirdikleri ve götürdüklerine bakmak lazım. İçinde yaşadığımız yüzyılda tarih çok hızlı değişiyor. Teknolojinin bütün değerleri etkileyebilecek bir güce sahip olduğu bir yüzyıla doğru gidiyor. Bu nedenle kadının yerini belirlerken neye bakacağız, neyi ölçü alacağız onu bilmemiz gerekiyor. Dünya sistemini etkileyen pek çok faktörü var. Ekonomi bunun başında geliyor. Değişim onu da yakından etkiliyor. Üretim tüketim koşulları değişti, meslekler değişti, sanal üretim yapan firmalar dünyanın en büyük şirketleri haline geldi. Her şeyden önce ekonomiden başlayarak dünyanın değişimi kadını nasıl etkileyecek ona bir bakmamız lazım. Dünyanın gidişatı kadınları da kadınla ilgi konumları da yakından ilgilendiriyor. Ayrıca dünyadaki her kriz her çatışma her olay kadınların durumunu da yakından etkiliyor. Tüm bu gelişmelerin içinde cinsiyet araştırmaları de yön değiştiriyor. Kadın-erkek rol modelleri değişiyor, aile içindeki konumları değişiyor. Dünyayı kadın bakış açısıyla okurken kadını etkileyen her parametreye bakmamız gerekir. Tek başına bir kadın okuması yapamayız çünkü kadın içinde yaşadığı toplumun bir parçası.
Nasıl bir değişim bu? Ve bu değişim karşısında nasıl durmak gerekir?
Çok boyutlu bir değişimden söz etmek gerekiyor. Annelik, babalık algısı dahil aile ve toplum içindeki beklentiler değişiyor. Aile kavramı değiştirilmeye çalışılıyor ki bunun karşısında durmak gerekiyor. Bu değişim aslında insanlığın değişimin etkileyecek. Bütün bu değişkenler kadının yerini elbette etkileyecektir. Ancak biz kendi ülkemize baktığımızda bir dünya bilgisiyle kadın haklarına bakmamız gerekiyor. Biz nerede duruyoruz dışarıdan bakıldığında nasıl görünüyoruz bunu bilmek zorundayız. Hem kendi ülkemizi hem de Türkiye’de ve tüm dünyada kadınların nereye doğru gittiğini bileceğiz. Biz kendi ayaklarımızın üzerinde durmak istiyorsak, İslâmi değerlerimizle, inancımızla, kültürümüzle ve bu toprakların milli unsurlarına, duygusuna sahip çıkıp gelecek kuşaklara taşıyarak ayakta kalabiliriz. Yoksa dünyadaki değişim karışışında savrulur gideriz.
Peki, bu savrulma karşısında durmak, savrulmaya kapılmamak için neler yapmalıyız?
Burada yapılacak en önemli şey dünyayı tanımak, ne geliyor onu bilmek ve ona karşı hazırlıklı olup bir bilinç oluşturmak. En önemlisi de kendimizde olanın kıymetini bilip onu korumak. Kendi gücümüzün de farkına varalım, dünyada olup bitenin de farkında olalım.
Kadın ve erkeğin rollerinin değişmeye başladığını söylemiştiniz. Bizler toplumda kadınlar için adaletli olunsun, haklarını rahatça kullanabilsin, yaşayabilsin diyoruz. Fakat acaba bunu yaparken İslâmiyetten kopuk olarak ve daha çok Batı’yı örnek alarak kadını konumlandırdığımız için mi bu roller değişmeye başlıyor?
Evet öyle… Çünkü din bir toplumun içinde gelişiyor. Sonuçta her toplumun kendi kültürü var, coğrafyasına tarihine özgü kültürel alışkanlıkları var. Geçmişten getirdiği inançlar var. Bir toplum Kur’ân’ın mesajını aldığında kendi içinde yaşayan kültürle yoğurarak bir uygulama ortaya çıkarıyor. Elbette Kur’ân’ın özüne ilişkin bir değişimden bahsetmiyoruz. Her ülkede kendine göre bir dini hayat yaşıyor. Bu çeşitlilik İslam dünyasını büyüklüğünü ve çeşitliliğini de gösteriyor. Ancak tek bir ülkeye bakarak “işte en iyi İslam” bu diyemeyiz. Her toplumun en iyisi ve en kötüsü var. Özellikle kadın meselesinde, müslüman toplumlarda ortaya çıkan bir çok yanlış uygulama da bu kültürel farklardan kaynaklanıyor. Müslüman toplumlarda kadının yerini bulamamasını sebebi İslâm değil, kültürel yorumlardır, cahiliye adetlerinin devam ettirilmesidir diyebiliriz. Bizim yapmamız gereken İslami bilgiyi yaygınlaştırmaktır. İslâm’ın insana bakışını görmeden kadına bakışını anlayamayız. Düşünün ki, karıncaya bile merhametli davranmayı, yolda giderken herhangi bir taşı çekmeyi, bütün eşrefi mahlûkata iyi davranmayı emreden bir din kadına kötülüğü onaylayabilir mi? İnsanı kadın erkek ayırmadan bütün dünya nizamının merkezine koyan bir dinin hiç kimseye karşı haksızlığa kaynak oluşturması mümkün değil. Bu olsa olsa cahillikten olur. Aslında kadına adaleti savunurken toplumun gerçek İslâmi bilgiye ulaşmasının bu sorunları çözeceğine inandığımı söyleyebilirim.
Dünyanın genelini düşünecek olursak, Müslüman kadınların yaşadıkları toplumları üzerinde etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz?
Dünya genelinde Müslüman kadınları bir defa rol model olarak iyi tanıtılmıyor. Başarılı,
toplumlarına örnek olmuş Müslüman kadınlar dünya basınında yok. Her İslâm ülkesinde zor işleri başarmış pek çok kadın var. Toplumlarını geliştirmeye çalışan dünya çapında ses veren kadınlar var. Fakat o kadınlar hiçbir zaman medyada yer almayan, haber olmayan kadınlar…Medya ağırlıklı olarak Müslüman ülkelerde kadınlara yapılan zulümleri haberleştiriyor. Onların odağı o. Biz de bunları çözmeye çalışan, toplumlarını sorunlarına çözüm oluşturan kadınları ortaya çıkarmalıyız. Nerede bir İslâm ülkelerinde kadına yapılan bir haksızlık var o haber oluyor. Bunu tersine çevirmek lazım.
Peki, bu da bir algı yönetimi değil mi?
Tabii ki! İslâm toplumlarını kötülemenin bir aracı bu. Irak’a, Afganistan’a götürülmek istenen sözde demokrasi işgallerinin gerekçelerine bir bakın. Bunları görürsünüz. Müslüman toplamlarda kadınların durumuna ilişkin negatif haberler, bu toplumların anti demokratik olduğuna ilişkin imaj oluşturmaya çalışan, Müslümanları düşmanlaştırmak için kullanılan algı yönetiminin bir parçasıdır. Müslüman kadın dünyada İslâm ülkelerine yönelik politikalarda bir algı yönetimi unsuru olarak kullanılıyor. Bizim tüm dünyaya yansıyacak işler yapmış, güçlü kadın figürlerini ortaya çıkarmamız gerekiyor. Bunu Türkiye’li kadınların yapabileceğine inanıyorum.
Türkiye’de kadının yeri diğer İslâm ülkeleri ile mukayese edildiğinde sizce nasıl?
Türkiye, kadın hakları yönünde, diğer bütün İslâm ülkelerine göre kıyaslanamayacak ölçüde ileridedir. Kadına ilişkin hukuki düzenlemeler hiç bir İslam ülkesinde yok.Türkiye’yi örnek olan çok İslam ülkesi var ama. Kadın hakları konusundaki yasalarda İslam ülkelerinden çok ilerideyiz, Avrupa’nın beşincisiyiz. Biz de sorun, bu yasaların topluma benimsetilmesi ve uygulanmasına ilişkin aksaklıkların giderilmesinde çıkıyor. Ve tabi iki toplumun kadınıyla erkeğiyle bu konuya ilişkin bir duyarlılığın benimsenmesi gerekiyor. Bu konuda iş eğitime ve aileye düşüyor. Ve de mahalleye. Mahalle bunu kınamalı. Yasaların çıkış tarihine bakıldığında bu konuda son 15 yılda büyük mesafe kat edildiğini görüyorum.
Bizim kadın haklarına ilişkin mücadele tarihimiz de yeni başlamış değil. Türkiye’de kadınlar hakları için mücadele etmeye iki yüz yıl önce başlamış. Dünyadaki gelişmelerle birlikte bizde kadın hakları konuşulmaya başlanır. Osmanlı’nın son döneminde 40 tane kadın dergisi çıkartmış kadınlar. Ayrıca kültürel olarak Türkiye’de her zaman kadın toplumda söz sahibi olmuştur. Birçok İslâm ülkesinde kadına değer vermemek bir kültür işidir. Elbette şimdiye kadar adaletsizliğe, zulme uğrayan, haksızlığa uğrayan kadınlarımız da var ama tüm bunlar toplumsal kültürün güçlendirilmesi ile değişecektir diye inanıyorum.
Konuşmamızın başında birçok akımın kadının rolü üzerindeki etkilerinden bahsetmiştiniz ve eğer sağlam ayaklar üzerine basılmazsa savrulmanın kaçınılmaz olacağından söz etmiştiniz. Bu savrulmaların karşısında sahabeler içerisinde önde gelen kadınları örnek alarak durabilir miyiz? Mesela Hz. Hatice…
Hz. Hatice, Hz. Aişe… Hz. Aişe yeri geldiğinde muhalefet eden bir kadındı biliyorsunuz. Yeri geldiğinde fikrini ortaya koyan bir kadındı. Hz. Fatıma özgün bir kadındı. Yani kendi iradesi, kendi gücü olan kadınlardı..Hz. Hatice yine aynı şekilde öyle… İslâm tarihine baktığımızda birçok kadın bize örnek teşkil ediyor. Biz o kadınların topluma dâhil olurken verdikleri mesajları örnek alsak yeter. İslâm’da, Peygamber Efendimizin hayatında haklar ve hürriyetler bağlamında hiçbir zaman bir kadın erkek ayrımı olmamıştır. Sonuçta İslam insanı merkeze koyar. İnsanı her şeyin önünde görür ve kul olmasını, kul paydasında eşitlenmesini ister. Kadın da erkek de Allah’a kul olma noktasında, kulluk paydasında eşitlenir Allah karşısında.
“Anne ve Kadın” denklemini nasıl değerlendirmeliyiz?
Tabi annelik tek vazifemiz değil ama anne olmak da en önemli işimiz. Çünkü çocuğu anne sadece doğurmuyor, bir manada ona kimliği de anne veriyor. Ayrıca şu yeryüzünde hayata anlam katan en önemli vazifemiz. Bize de çok şey katıyor. Ben 3 çocuk annesiyim. Anne olmak bana çok şey öğretti. Tüm bunlara rağmen kadın kimliğini sadece annelik üzerinden üretemeyiz.
Geçmişten günümüze kadının rolünün değişimindeki etkileri konuştuk, verdiğiniz bilgilerden ötürü okuyucularımız adına çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Ayşe Böhürler Kimdir?
Müslüman Dünyanın kadınlarını ele alan ve tüm İslâm coğrafyasını gezerek iki yüzden fazla kadınla konuşan Gazeteci Ayşe Böhürler, 11 Eylül 2001’den sonra geniş çaplı bir belgesel çalışmasına imza atmıştır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi