Dünya’da bugün ilim ve teknolojinin, uluslar arası kuruluşların varlığına rağmen, insanlığın büyük acı ve katliama maruz kaldıkları bir dönem olmaktadır. Genelde insanlığın medeni gelişimi, toplumların ve devletlerin daha hassas ve duyarlı olmasını sonuçlandırması gerekirken, daha da acımasız ve saldırgan bir hale dönüşmektedir. Bunun sebebi, kişi ve toplumların bilgi ve tecrübe eksikliğinden değil; onların dini, ahlaki ve sosyal yönden giderek ilkel ve duyarsız hale gelmesidir.
Milli ve dini günler, toplumların kendi tarih ve coğrafyasında ortaya çıkan sıkıntı ve problemlerinden kurtuluşu sembolleştirirken, Dini bayramlar; bütün bir medeniyet ailesi içinde kalan müslümanların sun’i ve bencil duygulardan kurtulmalarına ve ortak değerlerin önemine işaret ekmektedir.
Maalesef bugün uluslar arası müslüman camia, bayramlarını ve önemli sevinç günlerini; yaşadıkları sıkıntı, problem ve katliamlar sebebiyle mutlu bir şekilde geçiremiyor, hüzünlü ve acılı bayramlar içinde gelecek korkusuyla yaşıyor.
Bir dönem Filistin, Bir başka dönem Çin. Ve devamında Filipinler, Suriye, Irak, Keşmir, Yemen ve Myanmar. Bir bayram ve mutlu dönem geçmiyor ki, müslümanlar zulüm ve sıkıntılarla karşı karşıya kalmasın. Amerika ve Avrupa ülkelerinde İslamafobia’nın getirdiği saldırılar, yasaklar ve dışlanmalar, artık sadece İslam karşıtlığı değil; resmen İslam düşmanlığı haline geldi. Tek kelime ile, İslam dinine savaş açılmış durumda.
Huntington ve Fukuyoma isimli medeniyet ve siyaset tarihçileri, Medeniyetler arası çatışma teorisini ortaya atarken, Kapitalist-Hristiyan toplumlara karşı saldırının Müslümanlardan, Konfüsyüsçü felsefeden geldiğini söylüyorlardı. Fakat, Müslümanların saldırısınaa ait en ufak bir örnek vermek ihtiyacını duymuyorlardı. Nihayet, 2000’li yıllardan itibaren Müslüman savaşçı olarak örnek gösterdikleri El Kaide, Boko Haram, Daeş gibi kuruluşlar ile Müslümanları töhmet altına aldılar. Fakat, Amerikan ve İsrail ile bağlantılı olduğu bilinen bazı FBI, CIA ve Mossad’lı uzmanların açıklamaları ile bu grupların Büyük batılı devletlerce desteklendiği veya kurulduğu ifade edilmişti. Son olarak Amerika’nın PKK terör örgütü PYD’ye destek vererek onun eliyle bazı operasyonlara girişmesi, artık Müslüman toplumlarla yapılacak çatışmanın kimlerin eliyle başlatıldığını gösteriyor.
Avrupa ve Amerika’da kendi halinde yaşayan Müslümanları taciz eden, silahla öldüren, ve ibadethaneleri bombalayan hareketler, bir savaşın başlatılmış olduğunu göstermiyor mu? Çin’de ibadet ve dini kimliklerini muhafaza etmeye çalışan insanların önüne engeller dikilmiyor mu? Keşmir’de kendi kimliği ile yaşamak isteyen müslümanlar, baskı ve zulüm altında inlemiyor mu? khakimiyeti altındaki Filistin’de müslümanlar, açık hava hapishanesinde her an kontrol altında yaşamıyor mu? Myanmar’da müslümanların en temel hakkı olan ibadet, gezme, insanlarla görüşme ve evlenme gibi temel haklarından mahrum edilmesi, canları istediğinde öldürülmesi insanca yaşamayı engelleyici terör hareketleri değil midir?
Myanmar’da Budistler, din adına müslümanlara yönelik katliam yapıyorlar. Huntington ve Fukoyama, bu hadiselerin ışığında ısmarlama teorilerine bakıp, uydurma iddialarından vazgeçmeleri ve Müslüman toplumların terör ve katliamları gerçekleştiren değil, onlara maruz kalanlar olduğunu görmeleri gerekiyor.
İslam düşmanlığı, derin ve kapsamlı bir politika haline gelmesine rağmen, baskı, işkence ve katliamlar bir türlü sona erdirilmemektedir. Ayrıca Müslüman ülkelerde “dini hoca” görünümlü çeşitli ajanlar ile bu ülkelerin inançlı insanlarının beyinleri yıkanarak yıkıcı, terörist ve ihtilalci robotlar haline getirilmekte ve bitmeyen kin ve nefret dört koldan sürdürülmektedir.
Bütün bunlar, Medeniyetler’in tartışıldığı bir dönemde, Liberal Kapitalist medeniyet başta olmak üzere, Hindu, Budist, Çin gibi İslam dışı medeniyetlerin topyekün bir şekilde gerçekleştirdiği baskıcı, ve dediğim dedik politikalarının eseri değilde nedir? Şiddet, katliam ve ayırımcılık karşısında eserler yazan, toplantı yapan, kanunlar çıkaran ve uluslar arası kuruluşlar kuran batı dünyasının, Müslüman halklara karşı yapılan katliamları görmezden gelmesi, insanlık dışı muamele ve katliamlara karşı çıkmaması, onların çalışmalarını, sadece kendinden olanları korumak ve desteklemek için yaptığını gösteriyor mu?. Özellikle de, Müslümanlar halklara yönelik saldırı ve baskılar; Fukuya’manın da söylediği gibi, “mücadelelerin olduğu dünyada, çifte standartları mecbur kılıyor” mantığına uygun şekilde.
Almanya, Avusturya, Hollanda, İsveç, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde Türkiye’ye karşı haksız ve mesnetsiz saldırılar, devletler hukukuna uymayan tutum ve politikalar; Batı dünyasının topyekün Türkiye’ye açılan savaşta, diğerleri ile ortak hareket ettiğini gösteriyor. Bunun en önemli sebebi, dünyanın her yerinde müslüman kanının akıtılmasına karşı çıkan tek ülkenin Türkiye olmasıdır. Türkiye, Hristiyan-Kapitalist dünya hakimiyetine karşı, müslümanların hamisi olan tek güç olması sebebiyle, İslam ile savaşan ülkelerin ilk hedefi haline geliyor.
Bayram’ı, huzur ve tad içerisinde geçiremediğimiz bu günlerde; aslında mağdur ve mazlum Müslüman kardeşlerimizin dünya yüzündeki acılı ve sıkıntılı durumunu yeniden anlamamız ve günün birinde bizi de aynı kaderin beklediğini bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, Müslüman kimliğini yeniden ayağa kaldırma ve bu kimliğin etrafındaki Müslüman dünyanın meseleleri ile hemhal olma ve varlık şuurunu her an canlı tutmak gerekiyor. Çünkü, Müslüman olan ülkelerin halkı ile İslam ile aynileşmiştir.
İslamı, sadece ibadet ve inanç olarak görmenin eksikliği bugünlerde daha da fazla hissedilerek, bu anlayışın, kültür ve kimlik konusu olması, eksik bir yaşama kültürüne yol açıyor. Batılı, Doğu’lu ve Asya’lı bazı bazı ülkelerin; hiç saklamadan Hristiyanlık, Budistlik, Hinduluk ve Ateizmi öne sürerek, Müslümanlara hayat hakkı tanımamaları, Müslümanların da kendi kimliklerini sahip çıkmalarının önemini ve hayatiyetini ortaya koyuyor. Umuyorum, Müslüman dünyada meydana gelecek son gelişmeler; yeni uyanışlara vesile olur.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi