Son günlerde gündemde mühim yer işgal eden Amerika ile aramızdaki vize krizi, rahmetli Erbakan Hoca’nın şu meydan okuyan cümlesini akıllara getiriyor: Bize ne Amerika’dan… Esasen bu meydan okuma son yüz elli senedir bir devlet politikası haline getirilmediği içindir ki, bugün bu coğrafya volkan gibi kaynamaktadır. Kaynamaktadır çünkü Batı hiçbir zaman unutmadı. Selahaddin’in Kudüs’ü almasını, Türklerin Anadoluya yerleşmesini, Kostantinapolis’in İstanbul olmasını, ecdadın Viyana kapılarına kadar uzanmasını asla hazmedemedi. Asrın akışına yön veren kara kanın (petrolün) ilim ve teknikte temayüz etmiş Batının değil de geri kalmış, sefil Doğunun hudutlarında kalmasını kabullenemedi (!)
Bugün de aynı emperyalist iştiha, demokrasi-özgürlük-eşitlik zırvaları ile Müslüman yurtları, mescidleri, evleri hülasa tüm mukaddesatımızı necis postalları ile çiğnemektedir. Petrolün üstündeki hiçbir memlekette huzur, emniyet ve istikrar bırakmadılar. İşin acı tarafı, emperyalist Batıya karşı direnen son kale, yani Osmanlı yıkıldıktan sonra bu sömürüye ve zulme karşı koyacak hiçbir güç ortaya çıkmadı. Bilhassa İslamın sancakdarlığını yapan Osmanlının değerlerinin yeni Cumhuriyet ile alaşağı edilmesi, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” kandırmacası ile İslam dünyasında olup bitenlere kayıtsız kalınması neticesinde İslam alemi tam manası ile Batının şamaroğlanı haline geldi.
Ta ki bugüne kadar
İzah ettiğimiz üzere bizim Batı ile tarihten gelen bir doku uyuşmazlığımız var. Buna rağmen bugüne kadar biz Amerika’yı stratejik müttefikimiz olarak kabul etmişiz, habire bir Hristiyan kulübü olan Avrupa Birliği’ne girmeye çalışmışız. Batı her seferinde göstere göstere, bizi istihza ederek menfaatimize mugayir politikalar üretmesine rağmen, biz “aman Batı ne der” saiki ile dış politikada bir adım ilerleyememişiz.
Şükür ki bugün artık Devletimiz bu manzaranın farkında. Batı ile restleşmekten çekinmeyen bir tavır içerisinde. Zaten olması gereken de bu. Zira bizi bir kaşık suda boğmak isteyen ve Akif’in ifadesi ile “tek dişi kalmış canavar” mesabesinde olan Batı ile birlik olmamız mümkün değildir.
Bu meyanda bugün vize krizi olarak patlak veren restleşme, yarın ticari ambargoya, öbürgün muharip kuvvetlerin sıcak temasına, daha sonra da üçüncü dünya savaşına doğru ilerleyebilir. Ümmet ve millet olarak bunu şimdiden kabullenmeliyiz. Kabullenmenin de ötesinde üzerimize düşen fedakarlıklara şimdiden hazırlıklı olmalıyız. Mesela emperyalist global güçler para ve faiz oyunları ile ekonomimizi bozmaya çalışarak bizi terbiye etmeye çalışabilirler. Bu tür hamlelerden beklenen en tesirli netice, ekonomisi bozulan memlekette idareye karşı bir ayaklanmanın fitilini ateşlemektir. (Tıpkı Gezi kalkışmasında denendiği gibi)
Uyanık olmalıyız
Eğer ki izzetimizle tarihin şeref levhasındaki eski yerimizi almak istiyorsak, Devletimizin bugünkü “bize ne Amerikadan” çıkışının arkasında millet olarak durmalıyız. Bugünden sonra artma ihtimali olan, ekonomik sebepler, vergi uygulamaları, olağanüstü tedbirler sebebiyle bizi Devletimize karşı kışkırtan, etnik, mezhepsel ve ideolojik farklılıklar öne sürülerek birbirimize karşı düşman gösteren her türlü provakasyona karşı uyanık olmalıyız. Önümüzdeki günlerde –Allah muhafaza- meydanlarda bomba patlatılırsa, o meydana yüz binler olup akmalıyız, para oyunları ile doları yükseltirlerse ne kadar dolarımız varsa bozdurmalıyız. Faizleri yükseltirlerse borca ihtiyacı olan kardeşimize ve hatta Devletimize “karzı hasen” kabilinden borç vermeliyiz.
Zira “bize ne Amereka’dan“ demenin, yani sömürü düzenini alaşağı etmenin bir bedeli var ve biz millet ve hatta ümmet olarak bu bedele “bünyanün kelmersus” kabilinden katlanmalıyız.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi