islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5192
EURO
36,1876
ALTIN
2.964,12
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

Modernizm ve Yaşanan Toplumsal Travmalar

Modernizm ve Yaşanan Toplumsal Travmalar
23 Kasım 2017 11:04
A+
A-

Geçen hafta ki yazımızda Modern olan ve Modern olma yolunda sosyolojik değişimler yaşayan toplumlardan bahsetmiş, modernizmin bireye ve ulus devlet toplumlarına “Geri Kalmışlık” duygusu aşıladığını söylemiş ve bu bağlamda hem bireyin psişik dünyasında hem de toplumsal yaşam için oluşabilecek birtakım sosyo-psikolojik hastalıklara da zeminin hazırladığı konusuna giriş yapmıştık.

Bu yazımızda toplumsal yaşamımızda oluşan sosyal patalojilerden ki burada vurgulamak gerekir bu patolojiler aynı anda bireyin hem psişik hayatını hem de biyolojik yaşamını da doğrudan etkilemektedir. Çünkü İnsanoğlu bio-sosyal ve psikolojik ve manevi (metafizik) bir varlıktır. Bunların birinde ortaya çıkan aksama tümünü senkronize olarak etkilemektedir.

Modernizm bireye bireyselleşme ve özgürlük vaadetti. Böylece onu önce toplumdan sonra da insanlığından uzaklaştırdı. Oysa İnsanoğlu toplumsal bir varlık. Birey kendini ancak bir grup içinde tanıyarak var edebiliyor. Duyguların doyurmak, aklını geliştirmek, yaşamı anlamlı hale getirebilmek için bir diğerine ihtiyaç duyuyor bundan olsa gerek önce Allah Adem’i sonra Havva’yı yarattı. Ve önce aile kurumu ve buna bağlı akrabalık ilişkileri ortaya çıktı. İnsan aidiyet ve kimlik duygusuna ihtiyaç duyuyor. Bunları yaşadığı sosyal gruplar içinde geliştirerek doyuma ulaştırıyor. Bu duyguların doyuma ulaşması insanın insan olma kimliğini geliştirmesi ve fıtratını yani yaratılmışlığının gayesine ulaşmasını sağlamaktadır.

Modernizm rasyonel olarak planlanmış sosyal hayatın her alanına müdahale ederek yeniden düzenledi. Mesela kadını anne olma rolünden uzaklaştırarak onu çalışma yaşamı içine çekti. Eşitlik diyerek kadını üç vardiya çalıştırmaya başladı. Ezilen kadını görünce rasyonel çözüm yetişti. Birincil işini anne olmak görevini eğitim kurumlarına devretti. Çocuklar alınabildiği en erken yaşlarda bu kurumlara alındı. Bu düzen içinde büyüyen çocuk psiko-manevi ihtiyaçlarını gideremeden büyümeye başladı. Bahsettiğim psiko-sosyal hastalıkların temelleri böylece atılmış oldu. Sosyal ve psikolojik olarak kendini varetme sürecini birincil ilişkiler içerisinde tamamlayamayan bireyin hangi hastalıkları sahip olabileceğini sizler tasavvur edin veya zaten her gün yazılı sözlü basın akademik çalışma ve pratik alanda bunlara şahid olmamız mümkün.

Çıkış noktası olarak bireyi baz alan modernizm özellikle kadını hedef noktasına koydu. Kadının değişmesi ardından erkeği ve sonra aile hayatını değiştirdi. Sonunda açık toplum açık ilişkiler ağına ulaştık. Elbette diğer taraftan teknolojik gelişmeler de reel yaşamda ki bu değişmeleri destekliyordu ve hala desteklemektedir. Bu durumun ortaya çıkardığı sonuçları Batı dünyası ikiyüzyıldır deneyimleyerek üzerinde çalışırken bizim gibi ülkelerin gündeminde son elli ila yüzyıldan beri yerleşti.

Önceleri büyük hevesle taklit edilen sonra modelleme deneyimi ardından sonuçları üzerinde konuşmaya olumlu olumsuz sonuçlarını değerlendirmeye başladık. Çünkü toplumsal yaşamımızda özellikle kurumlarımızda bu doğrultu da ciddi değişiklikler yaşandı. Modernizm özellikle iletişim araçları yazılı görsel basın ile toplumun dimağına sirayet etmekte öte yandan eğitim sistemi de bu doğrultuda planlanmış olduğundan eğitim, siyaset, aile, sosyal politika, adalet sistemi, çalışma hayatı hatta inanç sistemi ve din üzerinde bu doğrultuda birtakım değişimler yaşanmaktadır. Sosyal değişimin yaşamın tabiatında olan sosyolojik bir gerçek olduğunun altını çizmek isterim.

Ancak buradaki problem, sosyolojik olarak kurumlar üzerinde yaşanan bu değişimin kendi yerel inanç ve kültür düzlemimizden güç almamasıdır. Bu ikisinin sentezlenerek bize göre olan sosyal yaşam biçimine ulaşamamız ve kurumlarımızı bu doğrultuda oluşturamamış olmamızdır.

Şimdi bahsettiğimiz bu sosyal zeminin ne olduğu üzerinde durmak isterim. Bizim İslâm’dan ilham alan toplumsal zihnimiz sadece kendimiz için yaşamayı salık vermez. Bu toplum, ben olarak değil biz olarak yaşamayı genlerine yerleştirmiştir. Sosyolojik genlerinde, almak yerine vermeyi, sahip olmak yerine paylaşmayı, güç elde etme yerine hakkı gözetmeyi, rasyonel ve pragmatist olma yerine dürüst ve saf olmayı sosyal güdülerinde taşırken büyük bir şokla bunlardan uzaklaştırılmış, uzaklaşmıştır.

Toplumuzda yaşanan bu dualite toplumsal zihnimizde travmaya sebep olmuştur. Yazık ki bu travma her generasyonda farklı etki ile deneyimlenmeye devam etmektedir. Toplumumuzun sosyolojik olarak deneyimlediği diğer çok önemli olgu şehirlileşmedir. Şehirlileşmenin de planlı olarak yaşanmamış olması bu sosyal travmanın genişleyerek yayılmasına ve hem toplumsal düzeyde hem de bireysel düzeyde derin etki bırakmasına sebep olmuştur.

Toplumsal alanda değerlerin kaybolması, toplumsal bilincimizde amnazi yaşanması, sosyal kurumlarımızın yalpalaması neyi nasıl yapacağı hususunda zihninin berrak olmaması, kişiye göre sürekli değişmesi, köklü politikaların oluşturulamaması siyaset kurumumuzun işletilememesi hep bu yüzdendir. Bu durumun çözüme kavuşması bireyin ve toplumumuzun şu anki sosyo- kültürel zeminimizi gözden kaçırmadan geçmiş değerlerimizle konsensüs sağlayarak, kendimiz olma paradigması ile hareket ederek geçmişimizle barışarak geleceğimizi planlamaktan geçmektedir. Toplumsal ve bireysel zihinlerde yaşanan dualitenin aynı zamanda içinde çözümler barındırdığına kanaatimiz vardır ve bu konuda toplumumuz hakkında ümitvar olmamız gerektiğini düşünmekteyiz. Bir sonraki yazımımızda modernizmin bireysel düzlemde etkilerini değerlendireceğiz. Allah’a emanet olun…

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.