Savunma sanayimizin millileşmesi ve yabancı denetiminden çıkması sadece projelerle olmaz, yapıda da değişiklik yapılmalıdır.
Savunma sanayimizin millileşmesi ve kendine yeterli yerli üretimle yapılması Mustafa Kemal döneminde önemli bir hedef olarak belirlenmiştir. Ancak bu hedef kendisi de bir tank tasarımcısı olan Necmettin Erbakan’ın 1970’lerde CHP ile ve sağ partilerle yaptığı 3 koalisyona kadar sözde NATO müttefiklerimize bağımlı kalmıştır.
Johnson Mektubu, Kıbrıs Barış Harekatında haberleşme yetersizliği sonucu kendi gemimizi batırmamız ve akabinde gelen silah ambargosuyla artık kesinlikle kendi sanayimiz olması gerektiğine devletin askeri unsurları da inanmış ve bu yönde 1970’lerin sonundan itibaren firmalar kurulmuştur.
Öncü firmalar pek çok yöneticisi askeriyeden silahlı kuvvetlerin vakfı adıyla kurulmuştur. ASELSAN elektronik ve haberleşme, HAVELSAN gelişkin elektronik ve yazılım, ROKETSAN da roket ve akıllı mühimmat için kurulmuş devlet çıkarı gözetmesi gereken özel sektör firmalarıdır. ASELSAN elektroniğin de ötesinde üniformadan motorlu araca her alana girmiş, Türkiye’nin en büyük firması olmuştur.
Bunun yanısıra devlet, kamusal ar-ge çalışmalarının şemsiyesi olan TÜBİTAK altında bir yandan teorik derinliğe inen Gebze’deki gibi araştırma merkezlerini bir yandan da fabrika imalata hazır, hatta az sayıda deneme imalatı da yapan SAGE gibi kamuya bağlı savunma teknoloji tasarımı odaklı merkezler kurmuştur.
Bunların yanısıra Koç Holding, Kale, Nurol gibi farklı alanlarda çok sayıda özel teşebbüs firması da imalata girmiş, savunma sanayimiz için gereken ve devlet tarafından tasarlanmış ürünlerde ihaleleri almaktadır.
Bunlar, içinde üniversitelerin pek olmadığı ancak ucundan dokundukları, Milli Savunma Bakanlığı’nın müsteşarlıklarının ve askeriyenin olduğu kapalı bir ekosistem ve kültür oluşturmuşlardır. Türkiye’nin askeri gereksinimleri ve kararlar bu kapalı ortamda alınmakta, kamuoyu, hatta teknik ve stratejik uzman ve düşünce insanları buna dahil olmamaktadır.
Bizde hatalı bir inanış hakimdir. En iyi askeri ve güvenlik gücünün kapalı sistemlerden geldiğine inanılır. Bu büyük yanılgıdır. Emir komuta zinciri ve imamet uygulamada hayatidir. Ama düşünce ve kararlar öncesi serbest mülahaza, katılım, en kenara itilmiş uzmanın katkısı ve mevzuyu kamuoyuna yayma önemlidir. Demokrasi, serbest ve açık tartışma, çok az konu hariç bugün sır tutulması zor olan savunma alanında da doğru karar almada önemlidir.
Oysa Türkiye’de yakın zamana kadar savunma kararları, ne üretileceği, ne düşünce izleneceği hep kapalı bir odak içinde alınmıştır. Bunun temel sakıncalarından ilki güvenlik düşüncesinde zaafiyet, ikincisi yolsuzluk, üçüncüsüyse yabancı güçlerin son yüz yıl boyunca yaptıkları gibi faaliyetleri sabote etme ve kendine bağımlılık durumunu sürdürmeleri tehlikesidir.
Savunma sanayii kurulurken diğer her kritik alanda olduğu gibi buraya Mason locası üyesi biraderler doldurulmuştur. FETÖ ve PKK’yı konuştuğumuz bu dönemde, Türkiye’de yönetimin belkemiği olmuş Masonları ve İsmer İnönü döneminde yeniden açılmış Mason localarını tamamen unuttuk. Oysa bunlar hala toplumun her kesiminde kilit noktadadırlar. Vakıf şirketlerinde de özel sektörde de güvenlik bürokrasisinde de her renkten ve görünümde Mason etkin konumdadır. Bazı şirketler tamamen masonik yapıdadır. Bunlar genelde liberal ve sol tandanslı olsa da bu günlerde topluca ulusalcı renge bürünmüşlerdir.
FETÖ’nün tanımlanması kolay olan üyeleri değil de iyi okullardan yönlendirilmiş kripto kadroları da gerek kamu, gerek vakıf şirketler, gerekse de özel sektörün önemli firmalarında yuvalanmış, her bilgiyi her gelişmeyi sızdırmakta ve gelen emre göre gerekirse sabote etmektedirler.
Bunun dışında her yerde olduğu gibi yukarıdakiler de dahil ama bunlarla işbirliği içinde yiyici ekipler suyun başlarına dağılmıştır. Bunlar genelde 100 liralık malı 300 liraya yaptırıp halkın kanını emen kişilerdir. Taşeron firmalarla özel ilişkiler kurar hatta gizli ortağı olurlar. Bunların dışında gelen emeği ve namusuyla ihaleye girenleri bazen çeşitli bahanelerle kamu ihale kanunun savunma alanında verdiği yetkileri suistimal edecek raporlarla kendi adamlarını kayırırlar. Hem de tekel oluştururlar.
Bunun dışında bir de beceriksiz hemşolar, ahbap çavuşlar, dergahındanım, köylüsüyüm, gönüldaşım diyen işe yaramazlar ekibi yaygındır. Bir beceriksiz yetersiz olduğu üst konuma gelirse, isterse melek kalpli olsun, daima kötülük kaynağı olacaktır.
Neyse ki son dönemde bunların giderilmesi için ciddi adımlar atılmaktadır. Ancak bunların genişletilmesi ve savunma sanayimizin zihnen ve amelen millileşmesi gerekmektedir.
Yoksa sabotajlar, engellemeler, hırsızlıklar, vatan hainlikleri eski devirlerdeki gibi devam eder.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi