islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5192
EURO
36,1876
ALTIN
2.964,12
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

İslami Hareket Nedir, Ne Değildir?

İslami Hareket Nedir, Ne Değildir?
24 Ocak 2018 09:44
A+
A-

İslami hareket, İslam dinini toplumsal alanda yaşamayı ve yaymayı gaye edinen her türlü çalışmayı kapsar. Cemaat ve tarikatlar da bu maksatla yola çıkmış, kendilerine mahsus bir misyon ve yöntemle hareket eden gruplardır. Bu güzel amaç kulağa hoş gelse de sağlıklı bir zemine oturmayan İslami görüş ve düşünceler, aynı isim altında kimi zaman radikal gruplar olarak, kimi zaman dini siyasi gayelerine alet eden hareketler olarak, kimi zaman da dini düşüncelerindeki bidat ve hurafeler nedeniyle İslam’a zarar veren gruplar şeklinde kendini gösterir.

Bu çok çeşitliliğin arasında ideal bir tanım yapılacak olursa İslami hareket; İlkelerini Kur’an ve Sünnet ışığında belirleyen, her şeyden önce maddi gelişim yanı sıra  ahlaki yüksekliğe ve ahiret yurduna yatırım yapmaya öncelik veren, samimi niyetini örtülü eylemler altında değil de açık ve şeffaf bir şekilde hayata geçiren hareketlerdir. Bu tanımı daha da daraltmak gerekirse İslami hareketler, toplumdaki fertlerin her alanda dini yaşamalarını ve ahiret hayatını daha da güzelleştirmeyi gaye edinerek onlara İslami ilkeler çerçevesinde hizmet için bir araya gelmiş gruplardır.

İslami Cemaatlerin İlkeleri

İslami cemaatler, sahih kaynaklara dayanarak topluma mesajlarını iletirler. Bu tanımı yerine getirebildiklerinde müntesiplerini hurafe ve bid’atlarla kendilerine bağlamayı gerekli görmezler. Çünkü Kur’an ve Sünnet çizgisi onların yol rehberi olmalıdır ve bütün işlerini dönemin mühür sahibine göre değil de bu iki kaynağa göre ayarlamalıdırlar.

Samimi niyetlerle ortaya çıkan İslami cemaatler, faaliyetlerini kapı arkalarında ya da perdeli mekânlarda aldıkları kararlar ile gerçekleştirmeye çalışmazlar. “Bizim önceliğimiz Allah rızası olduğu için Müslümanın Müslüman toplumdan saklayacağı bir kararı olamaz” deyip olabildiğince net ve şeffaf bir şekilde hareket etmeye çalışırlar.

İdeal İslami cemaatler meşru  niceliğe ve güce önem verseler de  hedef Allah rızasıdır. Ahiret için yatırım yapanların zalim ve sömürücü dünyevi güce ihtiyaç duymadıklarını, birçok peygamberin gönderildiği toplumda çok az sayıda insanla dini yaşadıklarını bilirler. Aksi halde yani zalim ve sömürücü güç için çaba sarfetmenin adam kayırma, torpil, haksız bir şekilde kurumlara sızma, yalan söyleme gibi birçok hayati ilkenin çiğnenmesine neden olacağını düşünürler.
İslami hareketler bu bilinçte olduğu müddetçe onların toplumu endişeye götürecek hiçbir zararı olmaz.

Bize İslamı Getirenlere Sırtımızı Dönmeyelim

Bu ilkeler yerine getirildiğinde İslam’a hizmet için bir araya gelmiş cemaatler, Malazgirt’le birlikte Anadolu’yu İslamlaştıran ve dedelerimizi Müslüman yapan dervişlere ve onların mensup olduğu cemaatlere  benzer. Bu benzeyiş bugünkü İslami hareketleri ve cemaatleri bizlere geçmiştekilerin bir mirası olarak görmemizi ve onlara saygı duymamızı sağlar. Çünkü onlar, bin yıl önce bu coğrafyada köy köy gezerek İslam’ı bu topraklara kazımış ve maneviyat tohumları atmaya çalışmışlardır. Anadolu halkının din ve dini hareketlere olan saygı ve ilgisinin temelinde, yüzyıllar önce atılan bu tohumların etkisi inkar edilemez.

İşte bu bilinç ve hassasiyet bugünkü İslami hareketlerde yaşanabildiği ölçüde gelenek ile benzeşim gerçekleşecek ve Anadolu halkı bu gönül erlerinin bugünkü varislerine karşı saygı ve hürmette kusur etmeyecektir. Ancak Kur’an ve Sünnet ilkelerinden uzaklaşarak, Hak yolumuzun ana kavramlarından olan teslimiyet, sadakat, dine hizmet gibi manalar suiistimal edilip dünyevi çıkar ve menfaatler için kullanıldığında bu yozlaşmanın adı benzemek değil ifsat etmek olur.

Allah’ı Yeterince Tanımayan Peygamber’i, Peygamberi Tanımayan İse Mürşidini Aşırı Yüceltir

Bu noktada Arap alimlerinin güzel bir tesbiti vardır. Allah’ı hakkıyla tanımayanlar, Hristiyanların Hz. İsa’ya yaptıkları gibi Hz. Peygamber’i insanüstü bir konuma koyup Allah’a yaklaştırır ve tevhide zarar verir. Bu tesbiti şu şekilde sürdürmek mümkündürHz. Muhammed’i (sav) ve O’nun nurlu yolunu hakkıyla tanımayan ve idrak edemeyenler, şeyhlerini aşırı yüceltip onun seviyesinde görerek dalalete düşerler. Hatta bazen mürşitlerini gaybı bilen bir kişi olarak tahayyül edecek kadar İslami çizgiden uzaklaşırlar. Dolayısıyla bu sapmanın temelinde Kur’an ve Sünnet konusunda yanlış ve eksik bilgiler yatmaktadır.

İfratın sebep olduğu böylesi bir tahribatın onarımı da yine bu noktadan başlamalıdır. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde yaratıcının, yaratılanın ve onlara gönderilen elçinin konumu çok açık bir şekilde belirtilmiş ve Allah’ın taktir ettiği bu konumlandırmanın dışına çıkılmaması hakkında müminler sık sık uyarılmıştır.

Cemaatlerin Kontrol Mekanizmasından Muaf Oluşu Onları Riskli Hale Getiriyor

Bugün İslami gruplar ile yaşanan krizlerin ardındaki temel sorun, onları kontrol edecek bir mekanizmanın bulunmayışıdır. Aslında kendisine de çeki düzen vermesi gereken  Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda kendi bünyesinde bazı kalemler kurarak İslam’a hizmet ettiğini söyleyen grupların İslami ölçülere ne derece uygunluğunu, kaynaklarını, amaçlarını, hangi boşluğu doldurduklarını halis bir niyetle kamuoyuna rapor etmeli ve böylece onların daha şeffaf olmasını sağlamalıdır.

Yoksa sosyolojik olarak böyle riskleri de içerisinde barındıran bu tabii yönelişleri devlet eliyle engellemenin, onları yeraltına çekmekten başka bir faydası olmaz. Dolayısıyla kendiliğinden oluşan bir toplumsal talep, devlet için risk olarak görüldüğünde bu konuda çözüm onu engellemek ile değil kontrol etmekle mümkündür.

Not: Diyanet’in yeni yeni gündemine aldığı bu konuyu Mirat haber olarak aylardır makalelerimizde dile getirmeye çalışıyoruz. Yukarıdaki makale de daha önceki tavsiyelerimizden sadece biridir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.