Kütahya’da hastanede kaldığım 15 gün içinde birçok kayda değer hatıram oldu. Bu hastanede çok şey öğrendim ve öğretmeye azmettim çok şükür.
“İki günü bir olan ziyandadır” hadisinin muhatabı olmama azmini doyasıya yaşadığım hayatımın en önemli ikinci dönemi (birincisi umreydi) olan hastane günlerimi özetlemeye geçmeden evvel bir giriş yapmak istiyorum. Birçok hasta hastaneye yatmadan evvel endişelerle doludur. Yine çoğunun endişeleri ilk günler devam eder. Ama günler geçtikçe bu kaygı birçoğu için azalır ve kaybolur. Hatta yeni ufuklar ve pencereler açılır hayata bakışlarında. Demek ki her şer sandığımız hususun altında birçok hayır varmış. Kuranı Kerim birçok yerde insanın cahil ve gerçeği görmezden gelme özelliğinin[1] olduğunu, tüm yönleriyle Hakikati algılamada sınırlı yaratıldığını vurguluyordu. Yine Hayat Rehberi Kitabımız aklını kullananların ve gerçeği bulmada tefekkürü ve iyiliği elinden bırakmayanları yüce manevi hazlara nail olacağını vurgular. Zaten iyilik, aydınlık[2] ve sıcaklık asıl olan kavramlardır. Fizik Bilgini Einstein’ın dediği gibi Allah kötülüğü yaratmamıştır. Kötülük, iyiliğin yokluğu halidir. Zulümat olan karanlıklar da Nur olan aydınlığın yokluğu halidir. Nur aynı zamanda Sevgili Kitabımızın isimlerindendir. İnsan Nur’u (Kitabını) göz ardı ederse Zulümata (karanlıklara) maruz kalır. [3] Özetle fen kanunlarının da doğruladığı bir hakikat şöyledir. Kötülük, karanlıklar ve sıcaklık gibi kavramlar bizatihi var değildirler ve zıtlarıyla bilinirler. [4]
DAVETİN ÖNEMİ (Rabbinin nimetini durmaksızın anlat –Duha11-)
İlk gün doktorum için getirdiğim ‘Pasif İyiden Aktif İyiye’[5] kitabını hemşireye ise Kur’andan Mesajlar kartelâsını hediye ettim. Genel olarak kitap hediye ettiğimde ya da emanet binciyle verdiğimde ‘Ben bu kitabı okurken çok etkilendim ve başkalarının da okumasını istedim, kabul ederseniz bunu sizin için getirdim, okumak isterseniz bir iki gün sizde kalabilir gibi sözler söylerim. Bunu ilk olarak Kur’anda geçen ‘Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun’, ‘Kuran ulaştığı herkesi uyarman için gönderildi.’ Gibi ayetler doğrultusunda yaklaşık on sene önce davet üzerine okuduğum kitaplardan ‘yürek devleti’ kitabında geçen peygamberimizin savaş hazırlıkları yapan Hz. Ali’ye “ Yavaş ol ey Ali, vallahi senin elinle bir kimsenin hidayet bulması güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.” (Buhari, Cihad 4/58, Müslim, F.sahabe 2406) hadisi ve okumak üzerine okuduğum bir kitaptan esinlenerek ve ülkemiz koşullarına uyarlayarak geliştirdim. Kitapta şöyle yazıyordu “Bir Avrupa ülkesinde bankların üzerlerine kitaplar konulur ve içinde bir bilgi notu bulunurmuş: “Ben bu kitabı beğenerek okudum, sen de okur musun.” Bu sayede kitap tekrar başka bir banka bırakılır ve mali yük olmaksızın yüzlerce kişi kitabı okur. Bunu inancımızla ilişkilendirip hayatımıza da uyarladığımızda bir hayrı başlatmış ve birçok kişinin bilinçli iman inşasına katkı sağlamış ve dünyanın en mutlu insanı olmaya aday olmuş oluruz.
HAL TEBLİĞİ
Tabi bizi Kuran sürekli hal tebliğine yönlendiriyor. Hz. Ebu Hanife’nin imanı tarif ettiği gibi iman, marifet, tasdik, ikrar ve ameldir. Yani inandığın şeyin hikmetiyle bilgisine sahip olmak, bildiğini kalben onaylamak, onayladığını gerektiğinde dil ile ifade etmek ve hayatının her alanına davranışlarınla uyarlandır. Biz öyle bir halde olmalıydık ki farkımız belli olsun. Görüldüğümüzde Allah’ı hatırlatanlardan olalım. En güzeli örnekleyelim yaşantımızla. İlk günler önce oda arkadaşlarımla tanıştım. Daha sonra yavaş yavaş hastanenin temizlik, yemek vb. personeli, hemşiresi ve diğer sağlık memurlarıyla tanıştım. Yine özellikle çok yaşlı olan ve tekerlekli sandalyede olmak üzere tedaviye giderken tedavi ünitelerindeki[6] diğer hastalarla tanıştım. İlk günler sadece hastalık öykülerini dinledim ve ümitlendirici konuşmalar yaptım ya da dinledim. Hastalar sohbetimden memnun oluyorlardı. Oda oda ziyaret yapmaya başladım zaten hastaların çoğu yaşlıydı ve ziyaretimden, sohbetimden çok memnun kalıyorlardı. Buna çok ihtiyaç olduğunu gördükçe bu hazzın büyümesini istiyordum. Annemin odasını da ziyaret etmiş Sevgili Havva, Miyase ve Latife teyzelerle de tanışmıştım. Annem kısa bir sohbet yapmamı istedi ve hepsi çok memnun kaldı ve her gün olmasını istediler.
İLK KUR’AN HALKASI
Çok şükür ilk sohbet (Kur’an) halkası 3. Gün kuruldu. Her gün akşam yatsı arası Kurandan dersler yapıyorduk. Kurandaki Peygamber ve ibretlik kıssaların manalarını veriyor ve namaz surelerin anlamını çalışıyorduk. Çünkü kimse her gün kırk küsur kez okuduğu Fatiha’nın bile anlamını bilmiyordu maalesef. Yine 5 vakit namazı cemaatle hastanemizin mescidinde kılıyor umredeki heyecanıma benzer bir heyecan yaşıyordum namaz öncesi hazırlık ve cemaate yetişmek için hastane koridorlarında koşan insanlar. Bu gerçekten çok hoş bir manzaraydı. Hastanenin görevli imamı yoktu. Ve Türkiye’de çok sayıda yurdu olan bir cemaatin emekli imamı olduğunu söyleyen Mehmet amca namaz kıldırmak istedi ve o kıldırmaya başladı.
MEŞHUR CEMAATLERİN ÜYESİ OLMAMIŞ OLMAM DIŞLANMA NEDENİM
3. Gün zaten ilk günden beri kendisiyle sohbet ettiğim Mehmet amcaya namazlardan sonra her gün okuduğumuz ‘Amener Rasulu’,’ ‘Huvellahullezi’ gibi ayetlerin manasını da okumasını istedim bir ara odasına gidip… Arapçası olduğunu söylemişti ancak mana vermek istemediğini söyledi. Ben de Arapçasıyla birlikte manasını da okumak istediğimi söyledim o da ‘oku bir tecvidine bakalım’ dedi. Ben ayet ayet hem Arapça hem manasını okudum. Hem hanımlar duyuyordu hem de erkekler… Okuduktan sonra tecvitli okumamda herhangi bir kusur olmadığını söyledi. Namazdan sonra yanıma gelip tanışmak isteyenler oldu. Cemaatin nerdeyse tamamı memnun kalmıştı. Hem oda arkadaşlarım hem de ziyaretlerine gittiklerim bakışlarıyla bunun devam etmesini istediklerini ima ediyorlardı. Açıkçası ben de Kuran’ın ‘Hakka çağırmak, Sabra davet etmek, Batıldan da sakındırmak’ gibi emirleri gereği bunun devamını istiyordum. Tecvidimde herhangi bir sorun olmadığı söyleyen hoca birkaç gün sonra benim namaz kıldırmamı isteyen bir amcaya herkesin önünde ‘olmaz onun ilmi de tecvidi de yok’ diye çıkıştı. Ben de illa kıldırayım diye ısrarcı olmadım ve insanlara güler yüzle selam vermeye devam ettim ama üzüldüm. Bu tatsız hadisenin en önemli nedeni Allah daha iyi bilir aramızda geçen şu olay olabilirdi. Yatsı namazı sonrasında tadili erkân ile ilgili ders yapıyordu, ders sırasında şöyle bir hadise anlattı: Peygamberimiz namaz kılan cemaatten birine ne kadar zamandır namaz kıldığını sormuş. Ve adamın kırk yıldır kıldığını söylemiş, hâşâ peygamberimiz ‘kıldığın namazların hiçbiri kabul olmadı’ demiş. Bu hadisedeki bilgileri tarihi gerçeklere ve peygamberin kuranda bahsedilen merhamet ve davet yöntemine aykırı bulmuştum namazdan sonra odasına gidip konuşmak istedim. O da kabul etti. Peygamberimize 40 yaşında peygamberlikle şereflendiğini ve 80 yaşından evvel vefat ettiğini, insanları nefret ettirmekten çok müjdelediğini, bize kurandaki peygamberleri anlatıp anlatamayacağını sordum. O da bana öfkeyle sen hadis inkarcısı bir vahabisin dedi. Vahabi olduğumu nereden çıkardınız diye sorduğumda onlarda kurana çağırıyorlar dedi. Ben Kuran, Kurana çağırmayı emrediyor dedim. Yazıklar olsun sana dedi. Daha sonra selam dedim ayrıldım. Yine bu olayı büyütmemeye çalıştım ancak benim 2 gün evvel başlattığım akşam namazı sonrası yaklaşık on beş dakika süren namaz surelerinin anlamı dersini dinleyen yaklaşık 30 kişinin 20 si katılmamaya başladı. Bir fitnenin baş gösterdiğinin işaretlerini anlamış Allaha sığınıyordum. Daha sonra o da ben de derslere devam ettik ve namazlarda okuduğumuz yaklaşık on surenin anlamını ve 3-4 peygamber kıssasını mescide anlatmak nasip oldu. Ve Fitne büyümesin diye o derslerime katılmadığı halde ben onun düzenlediği derse katılıyordum.
(Süleyman Dilmen/ Yapıcı eleştirilerinizi beklerim, sdilmen@gmail.com)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi