“On bir aydır gideli biz de çekerdik hicran
Merhaba etdi bizimle yine şehr-i Ramazan”
Bahtî (I. Ahmed)
Biliyordum geleceksin, gönül tahtımıza kurulacaksın yeniden. Dağılanı toparlayacak, unutulanı hatırlatacak, fazlalığı törpüleyecek, noksanı tamamlayacaksın. Mahzene dönmüş ömrün ziyası olacaksın; küften, kirden ve pastan arındıracaksın âlemi. Nurdan bir çeşme olup akacaksın susuz gönüllerin mihrabında; çağlayan olacaksın. Sen ki, dünyanın dağdağasında örselenmiş gönüllere teselli sunan bir melce(sığınak), müşfik kucaksın. Öksüz ve yetimler, kutlu bir yolculuktan bir gün dönecek bir anne bekler gibi beklerler seni. Özge bir aşk derdiyle gamlı olan uşşak, gönül teline hakikatli bir elden esaslı bir mızrap dokunmuş gibi müteheyyiç, gözlerinden dökülen incileri sinelerine saklayıp, her yıl, paha biçilemez bir hediye gibi, kutlu bir müjde gibi geliveren, emsalsiz bir sevgiliyi karşılar gibi karşılarlar seni. Sen ki âşıkların virane gönlünü tamir edensin, âşıkların perişan gönlünü hakiki sevgilinin tecelligâhı olmaya layık kılansın.
Gör, nice perişan halimiz? Zulmete daldık, ayrılık derdiyle mahzun ve biçareyiz. Bizim olandan, tabii ve maruf olandan git gide uzaklaşıyoruz. Kim olduğumuzu, neci ve nice olduğumuzu bilemez bir hale, bir meçhul akıbete doğru ilerliyoruz. Zifiri bir karanlıkta, uçsuz bucaksız bir girdaptayız. Unuttuk mehtabı, yıldızlarımızla beraber yolumuzu da yitirdik. Elimizden tut, yüreğimizle beraber yönümüzü de aydınlat. “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/ Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”(1) demişti şair. Biz ise ne âlemi, ne özümüzü tanır olduk. Bize kim olduğumuzu, bu sahrada hangi Leyla’yı arayacağımızı anlat ki şaşkınız. Zühre yıldızımız ol. Buz tutmuş nehirleri coşturan gönül közümüz ol, coşsun göz pınarlarımız. Bengisu pınarları gibi çağlayıp eşsiz bir medeniyeti diriltelim, emsalsiz bir baharı hem içimizde, hem âlemde yeşertelim. Yeni baştan anlat bize hikâyemizi, bize kim olduğumuzu hatırlat.
Söyle bize, sanki hiç terennüm edilmemiş bir nağme gibi hakikati yeniden. Duvağı açılmamış mutlulukları yetim yüreklerine damıt. Yanmış, yıkılmış, tarumar edilmiş kadim şehirlerimizi bayındır kılacak bir sır ol. İsrafil’in Sur’u gibi dirilt ölü ruhları, kırık gönülleri onar, bayındır kıl öksüz şehirleri. Akordu bozulmuş insanlığımızı akort et yeni baştan. Ritmini yitirmiş şarkıları öz ezgisine kavuştur. Ah u enin dinlemekten usanmış kulaklara, bir bebek ikbalini mübarek kılan bir ezan gibi fısılda hakikati.
Zulmetten nura çıkar cümlemizi. Yokluktan varlığa erdir. Sevgisizlik dehlizlerinden muhabbet bağına ilet. Cehaletin kör karanlığından kurtar bizi. Sende yanan hakikat kandilinden şuleler düşür sinelerimize. Leyle-i Kadir’de nazil olan hakikati yeniden gönül hanelerimize inzal et. Gönülleri saran benlik/bencillik kelepçelerini kır. Bize kardeşliğimizi hatırlat, ta ki bir vücudun azaları, bir duvarın tuğlaları gibi olalım. Şarktaki ve garptaki her acıyı sinemizde duyalım. Nifak yerine infak, adavet yerine muhabbet, şikak yerine ittifak, cehalet yerine ilim ve hikmet düsturumuz olsun. Kendi menfaatini, ailesinin/ kabilesinin/aşiretinin menfaatini; cemaatinin, meşrebinin, mezhebinin menfaatini önceleyen nasipsiz bir nadan olmak yerine, yüreğinin sınırlarını Âlem-i İslam’ın sınırlarınca genişleten; şefkat, merhamet ve adalet kollarıyla bütün bir cihanı sarabilen, topyekûn insanlığın iyiliğini arzu eden ve ifsada değil ıslaha çaba sarf eden bir mürüvvet ehli olmayı öğret bize. Sen ki ey sevgili, insanları irşat için hidayet delili beyyineler(belgeler-kanıtlar) halinde Kur’an’ın indirildiği şehr-i Ramazan’sın!(2)
Bizi kesretten kurtarıp vahdete döndür. Tekasür/çokluk peşinde mezara kadar koşuşturmaktan kurtarıp kanaat hazinelerine erdir. Lâ deyip gayrıyı reddederek/terk ederek girdiğimiz tevhit yolunda, bütün dünyevi hazlardan vazgeçerek ikliminde saim(oruçlu) olalım. Hakikat üzere kaim olalım. Sen ki bizi bize döndürensin. Ruhları arındıran, kalpleri mücella, zihinleri müheyya (hazır-âmâde) kılansın.
İşte yine karanlık gecede parıldadı dolunay. Ziyasıyla küflü zindanlar aydınlandı. Hicran demi vuslata tebdil oldu. Vefakâr sevgili, intizarda perişan olmuş gönülleri onarmak için yeniden teşrif etti. İnanmışların gönül tahtına kuruldu ulu sultan. Göz alan ziyasıyla tüm cihan aydınlandı. Viran hanelerimiz mamur oldu bir anda. Sen ki bir yaşamak adlı ziyanı ulu bir kazanca döndürensin! Sen ki dünya denen gurbeti cennete çevirensin. Sen ki gönül gözünden perdeleri söküp Hakkı gördürensin. Hoş geldin sevgili, hoş geldin!
1- Şeyh Gâlib: “Hoşça bak kendine ki âlemin özüsün sen
Varlığın göz bebeği olan Âdemsin sen”
2- Bakara Suresi 185. Ayet: “ O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur’an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!”
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi