İnsanoğlu, hayvan ve melek arasında orta bir mevkide yaratılmıştır. Hayvanlar, akıllı olmadıkları için, davranışlarını içgüdüleri ile kontrol eder ve sorumluluk taşımazlar. Melekler şuur ve hayat sahibi olmakla beraber, şehvet ve şer olan şeylere karşı kabiliyetleri olmadığı için, sadece emredileni eksiksiz yerine getirirler. Bundan dolayı derecelerinde düşme ve yükselme olmaz.
İnsanlar, orta bir tabakada yaratılmıştır. Hem hayvanlarla müşterek olan şehvete, hem de meleklerle müşterek olan akla, sahiptirler. Ayrıca içgüdü ve irade kabiliyeti de verilmiştir. İrade ve aklını şeriata uygun kullandığı takdirde meleklerden de üstün olabilirler. Akıl ve iradesini süfli arzulara yönlendirip, nefsinin esiri olursa, o zaman hayvanlardan da aşağı bir dereceye düşebilirler. Bu durumu belirten ayet-i kerimede:
“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut (hayrı ve şerri) düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” Buyrulmaktadır. (Furkan Suresi 25/44)
Yani yüce Rabbimiz insanoğluna, alçalma ve yükselmeye müsait bir fıtrat imkânı lütfetmiştir. Yükselmenin yolu, dinin emirlerini yerine getirmekten, alçalmanın yolu da, şeriatın yasakladığı şeyleri yapmaktan geçmektedir. Günah işleme fıtratında yaratılmış olan insanoğlunun, günahlarından kurtulması için, tövbe etmesi de emredilmiştir. Bu durumu beyan eden Ayet-i kerimede:
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Buyrulmaktadır.( Zümer Suresi 39/53)
Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz, her çeşit günahı affedeceğini, Rahmetinin bolluğunu, fazlının çokluğunu ve affının genişliğini ifade buyurmaktadır.
Yani günahkâr müminleri ümitsizlikten kurtarıp, tövbeye teşvik etmektedir. Ayrıca tövbe için belli bir vakit de yoktur. Gece-gündüz, tövbe kapısı açık bulunmaktadır. Kişi ölüm döşeğine düşüp, güneşte batıdan doğmamış ise, tövbe kapısı her zaman açıktır.
Bir hadis-i şerifte:
“Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tövbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.” Buyrulmaktadır. (Müslim, Tevbe, Tirmizî, Da’avât )
Yani Yüce Rabbimiz tövbe edenleri sevmekte, tövbeleri kabul etmekte, günahkârı da affetmektedir. Başka bir hadis-i şerifte de Efendimiz(s.a.v.)
“Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” Buyurmaktadır. (Buhârî, Daavât İbni Mâce, Edeb )
Günah işlemekten korunan Allah Resulü, günde yetmiş veya daha fazla tövbe ediyorsa, bizim her an tövbe halinde olmamız gerekir. Kul olarak her zaman günah işlemekteyiz. Günahsız olma imkânımız yoktur. Günahı silmenin yolu ise, samimi bir şekilde yapılacak tövbe ve istiğfardan geçmektedir. Bir hadis-i şerifte:
“İnsanoğlunun her biri günahkârdır. Ancak günahkârların en hayırlısı tevbekâr olanlarıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet; İbnu Mâce, Zühd )
Yaptığımız günah ve suçlardan dolayı herkesin bize sırtını döneceği bir anda Rabbimizin bizi terk etmeyeceğini unutmamalıyız. Çünkü O’nun bütün günahları affetme vadi, bizim için bir teselli ve umut kaynağıdır. Ancak tövbede kararlı ve samimi olmak gerekir. Zira ayet-i kerimede:
“Ey iman edenler! Allah’a samimiyetle tövbe edin!”Buyrulmaktadır. (Tahrîm sûresi 66/ 8)
Samimi tövbe, işlenen günahtan vicdan azabı çekip, pişmanlık duymak suretiyle, bir daha işlememek üzere tövbe kapısına sığınmaktır. Şimdi günah işler, sonra tövbe ederim şeklinde düşünmek, tövbe makamını kötüye kullanmaktır. Çok tövbe etmeli, ama günah işlememeye dikkat etmeliyiz. Yani tövbeyi oyuncak haline getirmemeliyiz… Zira hadis-i şerifte:
“Günahtan tövbe eden, günah işlememiş kimse gibidir, günahtan istiğfar edip işlemeye devam eden, Rabbi ile istihza (alay) eden gibidir.” Buyrulmuştur. (Kütübi SitteTrc. 11/536)
Tövbeyi son nefese bırakanlar, Firavun’un halini hatırlamalıdır. Kızıl deniz onun üzerine yürüdüğü zaman, “Ben de Hz. Musa’nın Allah’ına iman ettim” dedi ama son pişmanlık onu kurtarmadı. Onun için, hergün her saat tövbe halinde olmalı, ibadetle de Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmalıyız.
Ali KARA
Emekli Müftü