islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4708
EURO
36,1515
ALTIN
2.958,85
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Dinsiz Ahlak

Dinsiz Ahlak
24 Şubat 2022 10:03
A+
A-

Müslüman bir düşünür şöyle diyor:

“Dinimize olan sadakatimizin kuvveti, öyle sanıyorum ki, evlerimizdeki secdelerin miktarıyla beraber azaldı. Hayatın boşluğunda çırpınan ellerimiz, itikadımıza tutunup, dünyanın hiçliğinde dövünen başlarımız Kur’an’ın önünde eğilirken, ahlakımız bugünkü gibi değildi.”

Modern ve postmodern söylemlerde adalet, siyaset, iktisat, eğitim, hukuk, toplum, devlet, sosyal ilişkiler dinden bağımsız ele alınmaya başlayınca ahlakın da dinden bağımsız değerlendirilmesini yol açtı.

Hepimizin malumu olduğu üzere son dönemde ortaya çıkan, “önce insan olmak”, “önce ahlaklı olmak”, “önce adil olmak”, “önce dürüst olmak” vb. benzeri söylemler, bütün bu erdemleri dinden bağımsızlaştırarak, dini tanımlamaların dışında tutarak yorumlanmakta. “Elimde olsa, önce insan olmadan kimsenin Müslüman olmasına izin vermem” gibi ucunun nereye vardığından habersiz cümleler kuranlar, din olmadan nasıl adil olunacağını, din olmadan nasıl ahlaklı olunacağını, din olmadan nasıl insan olunacağını, din olmadan nasıl dürüst olunacağına dair doyurucu ve tatmin edici cevaplar vermekte aciz kalıyor.

Yukarıda kendisinden bir alıntı yaptığımız Müslüman düşünür fertten topluma yaşanan değer kaybına işaret ederek, ahlaksızlığın nerden kaynaklandığını avazı çıktığı kadar haykırmaktadır. İtikada tutunmak ve Kitabın önünde eğilmek, hayatın boşluğunda çırpınan ellerimizi de, dünyanın boşluğunda dövünen başlarımızı da çaresiz bırakmamıştır. Din ve kitap, iman edenler için bir rehberdir ve düzgün hayatın tanımını yapmaktadır. Bütün fıtri erdemlerde olduğu gibi, ahlakında itikada ve kitaba, dolayısıyla dine dayanmasının zarureti vardır. Eğer fıtri erdemler dine dayanmıyorsa, bozulma başlamıştır, ahlaksızlık hüküm sürmektedir.

Dinsiz bir ahlak tanımına ram olmak, elbette dinin buyurganlığını göz ardı etmeyi de beraberinde getireceğinden, o vakit içtimai hayatta insanlar, nikâh ile kira kontratı arasında bir fark görmeyecektir.

Dinsiz bir ahlakın benimsendiği içtimai hayatta insanlar vahyi dikkate almayacak, ahirete inanmayacak,  bunlar için mihrap bir duvar, kurtuluş maddiyat, evlilik bir heyecan ve nefisin arzularına cevap veren birliktelik, evlat ise şahsının devamı gibi anlaşılacaktır.

Dinsiz bir ahlak, aynı zamanda dinsizliği de beraberinde getirecektir. Her şeyin dinden soyutlandığı bu günümüzde, ahlak da dinden soyutlanmış, her dünya tasavvurunun kendi değerlerine göre bir ahlak tanımı ortaya çıkmıştır. Dinsiz ahlak, adeta ahlaksızlığı ahlak edinmiş bir tanımla, içtimai hayatta kendini göstermektedir. İçtimai hayatta insanlar Müslüman olduğunu söylediği halde, görünen maddi hayatında ötesinde bir şeyler olduğuna inanmıyorsa, inandığını söylediği dinden çoktan kopmuş demektir.

Ulemadan biri düşündürücü bir tespit yapar; “eğer Allah’a ve O’nun dinine iman ettiğinizi söylüyorsanız neden Allah’ın ve dinin buyurduklarını yapmıyorsunuz? Yok, eğer Allah’ın ve dinin buyurduklarını yapmıyorsanız, neden iman ettiğinizi söylüyorsunuz?” Özellikle günümüz içtimai yapısında, fertten topluma herkesin hem kendisine, hem de herkesin herkese sorması ve öz eleştiri yapması gereken bir tespit.

Oysa İnsan ile hayvan arasında fark olmalı, mesela insanın karnı doyduktan sonra kalbi acıkmalı ve insan hayattan alacağı lezzeti sadece dişleri ve dudakları vasıtasıyla değil, kalbi ve beyni ile temin etmek ihtiyacı duymalı. Kalbi maddiyat çukurunda kaybolan mahlûkat sürü ve izdihamdır. Sadece midesinin peşinde koşanların hayvanlardan farkı yoktur. Oysa insanın acıkan sadece midesi değildir, ayın zamanda kalbi de acıkmaktadır. İnsan tanımı içinde olanlar, sadece mutfak ve tuvalet arasında yaşayamaz. Böyleleri, Allah’ın mülkünde mülkün sahibi gibi hareket eden mahlûkattan farsızdır. Ve bunlar güdülmeye razı olan birer izdiham, birer sürüdür.

Dinden bağımsız ahlak tanımlamaları, yaşadığımız çağa bir hançer gibi saplanmaktadır. Her şeyin maddi bir bedelinin olduğu kanaatinin kabul gördüğü bir dünyaya kapı aralamaktadır. Müslümanların dahi dinden bağımsız ahlak, dinden bağımsız adalet, dinden bağımsız eğitim, dinden bağımsız siyaset, dinden bağımsız devlet tanımlamalarına teveccüh gösterdiği göz önüne alınırsa, durumun vahameti daha net anlaşılır. Oysa insanlığı yaşadığı buhran çağından ve bunların mantığına itaat etmekten kurtaracak bir tek kuvvet vardır: O da dindir.

Başka kurtuluş yolu yoktur. Bütün tanımlamalar, dinin verili değerleri üzerinden olmalıdır. Müslümanlar bu hassas noktaya çok dikkat etmeli, tanımlamaların içinde dinin olmadığı bir tasavvuru asla kabul etmemelidir. Zira din kendisinden sonra gelen kelimeye, kavrama anlam verir. İslam ahlakı, İslam Adaleti, İslam Hukuku gibi, önüne geçtiği kavramı asli hüviyetine büründürür. Bugün yapılan ahlak, adalet, hukuk, eğitim, devlet, nikâh, evlilik gibi daha birçok kavram ve kelime Müslüman yazarçizerler tarafından dahi ne yazık ki kelimenin önünde din olmadan tanımlanmaktadır.

Ahlakın entelektüel bir tartışma, edebi bir konu olmaktan kurtulması için dinin tanımlamasına ihtiyacı vardır. Aslının kaybolup her şeyin edebiyatının yapıldığı günümüzde, ahlakında sürekli edebiyatı yapılmakta, yeryüzünün numunelik ahlaksızları, insanlara ahlakın tanımlamaktadır. “Çok ahlakı bir insan” olarak işaret edilenlerin din ile Allah ile kitap ile nebi ile kısacası ilahi olan hiçbir değerle ilişkisi olmamasına rağmen, “çok ahlaklı insan” olarak iltifat görüyor. Dinsiz bir ahlaka sahip ve her türlü günahı işlemekten çekinmeyenlerin asla hak etmedikleri bu iltifat, bu iltifatın asli sahiplerine karşı da zulmü beraberinde getiriyor.

İnsanlığı selamete götürecek ahlak, ancak ilahi bir itikadın üzerine kurulursa mümkün olur. Ahlak ile din, bilhassa ilahi itikadın esaslarıyla o derece bütündür ki, adeta ahlak ile din birbirine örülmüş, ikisini birbirinden ayırmak imkânsızdır. Eğer ikisini birbirinde ayırmak istersek, ikisi de yırtılmış, parçalanmış, zedelenmiş olur.

İnsanın yapıp ettiği ne varsa, fikri, maddi manevi, ama ne varsa aklına gelen. Hepsinin ucunu getirip dine bağlayamıyorsa, din değersizleşmiş demektir. Dinin itibar görmediği bir içtimai hayatta ise, artık geriye insanlık onuruna yakışacak hiçbir şey kalmamıştır. Bunun gibi, din ile ahlak arasına giren mesafe, halk ile ahlak arasında hemen girer. Bu kadim yasa hep böyle sürer gider. Geçmişte olanları bir daha yaşanmayacak gibi düşünmek, ilahi dengeyi anlamamaktır. Zira geçmişte yaşadıklarımız, şartlar olgunlaştığında bir gün bizimde karşımıza çıkabilir. Her şeyin din ile arası açılırsa, din ile halkında arası açılır.

Dinsiz adalet tanımı yapılıp, adalet dinden soyutlanırsa, ne yöneticilerin, ne de halkın adil olması beklenemez. Din ile ahlakın arası açılır, dinsiz bir ahlak tanımı yapılırsa, ne siyasilerin, ne avamın, ne hukukun, ne eğitimin, ne evliliklerin ve daha akla gelebilecek ne varsa, hiçbirinden ahlaklı olmaları beklenemez. Dinsiz bir ahlak, ancak dine itibar etmeyenlerin teveccüh gösterebileceği ahlaktır. Çünkü dinin bir şeyler yapmak isteyene, “dur” dediği yerler vardır. “Hayatta “dur”u olmayanların ise, dine itibar etmesi beklenemez.

İşte dinin tanımladığı bir ahlakın içtimai hayatta cari olabilmesi için, bazı yaptırımları vardır. Bu yaptırımların sınırını çizende ilahi bir iman ve salih amellerdir. Salt aklın çizdiği sınırlar, ne ahlakı, ne adaleti, ne hukuku, ne merhameti, ne de insanı tanımlayabilir. İnsanı insan yapan, ahlakı ahlak yapan, adaleti adalet yapan, hukuku hukuk yapan dinin kendisidir, dinin tanımlamasıdır.

YAKUP DÖĞER  

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.