Türkiye her seçim döneminde heyecanlı bir atmosfere girer. Mitingler yapılır, açık oturumlar düzenlenir, sokaklarda, kahvelerde, evlerde hep seçimler konuşulur. Ramazan’ın hemen akabinde gerçekleştirilecek genel seçimler bu sene Ramazan’ı dahi gölgelemiş gibidir.
Milletler dinler ile teşekkül ederler. Çünkü “millet” kelimesi bir Kur’ân kelimesidir ve “din” manasına gelmektedir. Türk milleti de şüphesiz İslâm ile teşekkül etmiştir. Ne İslâm’dan önce ne de İslâm’dan sonra var olabilmiş bir Türklükten söz etmek imkânsızdır. Tarihte yok olan Türkler bahsini işleyen her eserde tekrar edilen şu cümle yukarıdaki ifadelerin bir ispatıdır:
“Türkler İslâmlıklarını kaybettiklerinde Türklüklerini de kaybetmişlerdir.”
Hal böyle olunca İslâm ile tezyîn ettiğimiz güzel Anadolu’muzda İslâm her zaman pirim yapan bir değer olarak varlığını sürdüre gelmiştir. Hatta bugün Türklüğün elden gitmesi korkusu yahut yükselen Türklük sebebiyle İslâm daha bir gündeme gelmiş gibidir. Avrupa ve diğer ecnebî memleketlerde Türklere yapılan haksızlık ve saldırılar Türk milletinin İslâm’a daha çok sarılmasından başka bir netice doğurmamaktadır. Milletçe gösterdiğimiz bu refleks, İslâm dışındaki dinlerle teşekkül eden milletlerin Türk düşmanlıklarına, mensubu bulundukları dinlerinin sebep olduğundan ileri gelmektedir. Bu sebeple medeniyetler değil dinler çatışmaktadır. Kur’ânî ifadeyle hak ve batıl mücadelesi yaşanmaktadır.
Parti sloganları ve manifestolarının da dini ifadelere evrilmesi, Türk-İslâm münasebeti sebebiyle bu topraklarda dünyaya gelenlerin bir şekilde İslâmî değerlerle ilişkisinden ileri gelmektedir. Hak, adalet, dua, millet ve sair kavramları bu dönemde dillerine pelesenk edenler bu toprakların değerlerinden kendi iktidarları için istifade etmek isteyenlerdir. Yoksa ne bu kavramları ne de tamamının devşirildiği Kur’ân’ı yüceltmek umurlarında değildir. İlâ-yı Kelimetullah ile tarih sahnesine çıkmış ve bu uğurda her şeyi göze alan bizlerin bir oyunun içerisine çekilmek istendiği açıktır.
Öte yandan “Yüzünü güneşe dön” şeklinde bir sloganla ortaya çıkma garabetine tutulmuş bulunanlar Türk milletinin asırlardır yüzünü güneşe değil Mescid-i Haram’a çevirdiğinden bihaber gibidir. Mihraplarımızı süsleyen Rabbimizin buyruğu “yüzünü Mescid-i Haram’a dön”(Bakara, 144) ile bizler günde beş vakit yüzümüzü Mescid-i Haram’a çevirir ona teslimiyetimizi ifade ederiz. Yüzlerini güneşe dönenler güneş perestlerdir. Belkıs ve kavmi de yüzünü güneşe döner ibadet ederlerdi:
“Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin (Hz. Süleyman) bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim. Gerçekten, onlara (Sebe’lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım. Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar. (Şeytan böyle yapmış ki) göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmesinler. (Hâlbuki) büyük Arş’ın sahibi olan Allah’tan başka tanrı yoktur.”(Neml, 22-26).
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi