Bismillahirrahmanirrahim
Bizleri en güzel şekilde yaratan ve erdemlere yetenekli kılan Yüce Allah’ımıza hamd ederim. Ahlâkî yüceliğin zirve örneklerini bizlere sunan aziz Peygamberimiz, biricik mi biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e salât ve selâm ederim.
Kur’ân, Sünnet ve gözlem kaynaklı şu gerçeği iyi bellemeliyiz: Nefislerimiz için istediklerimizi mümin kardeşlerimiz, hatta bize karşı zalimleşmeyen bütün insanlar için istemek gerçek Müslüman olmanın; İslami çizgide gelişmenin ve Cennet’e girmenin ana vesilesidir.
Rahmete Vesile bir Hatıra
1969-1973 yılları arasında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde talebe iken Sanat Tarihi hocamız merhum Ömer Kirazoğlu’nun genel konulara yönelik sohbetlerini zevkle dinlerdik. Bizlere bir hatırasını şöylece nakletti:
Kendileri İstanbul’umuzun büyük camilerinden birinin restorasyon çalışmalarını yürütüyor idi. Bir gün dönemin NATO Başkomutanı bu ünlü camimizi ziyarete gelir. Bir köşede korunma altında bulunan ve bir hat yazısını içeren bir tabloya gözü takılır ve sorar. Nedir bu tablodaki yazının içeriği? Merhum hocamız, bu tablonun, aziz Peygamberimizin bir sözünü içerdiğini ve anlamının da şöylece olduğunu aktarır:
“Sizden biriniz nefsi için istediğini mümin kardeşleri – dahil diğer insanlar- için istemedikçe gerçek Müslüman olamaz.”
Bu açıklamadan sonra NATO Başkomutanı, bir an duraklar, düşünür ve şu sözleri söyler: Yeryüzündeki bütün anayasaları kaldırsak, bütün yasalar ilga edilse, fakat yalnızca bu sözü hayatımıza hakim kılabilsek, insanlar arasında adaleti ve mutluluğu sağlayabilirdik.
Sevgili Okuyucum! Hakikat de budur ve bu gerçeği Rabbimiz aslında bizim varlığımıza kodlamıştır. Biliyorsunuz, zaman zaman değiniyoruz; Rabbimiz bizi yeryüzünde denemeye uğrattığı için, bizleri bütün güzelliklere ve de tüm çirkinliklere eğilimli ve yetenekli kılmıştır. Biz güzellikleri kavrayabiliriz. Ama kavrama yetmiyor Kavradığımız güzellikleri hayatımızın bir parçası haline getirebilmemiz için yüce Rabbimize iman gerekir. Ölümle başlayacak âhiret hayatına iman gerekir. İman olursa bu güzellikler hayatımızı kuşatabilir.
Evet, insan güzellikleri kavrar ama kavrama yetmez. Çünkü devreye çıkarlar girebilir, etnik egemenlik duyguları depreşebilir, sömürü amaç haline gelebilir ve insan kavradığı güzellikleri yaşayamaz. Aslında bütün peygamberlerin ortak tebliği anlamına İslam dinindeki bütün emirler insanın kavrayabileceği güzellikleri görev haline getirmektedir. Bize yasaklananlar da fıtratımızla kavrayabileceğimiz haram kılınan çirkinliklerdir.
Bu noktada sözün özü odur ki nefislerimiz için istediklerimizi mümin kardeşlerimiz ve de insan olarak yaratılan fıtrat kardeşlerimiz olan diğer insanlar için istemek, insan olarak yaratılışımızın kavratacağı güzelliktir. Ama bu güzelliği hayatımıza getirip sürekli kılmak için Allah’a ve Âhiret hayatına iman gerektiği içindir ki, yüce dinimizde bu ahlâkî ilke, görev haline getirilmiştir. Şimdi sizlere bu konuyu örneklendirerek açıklamaya çalışalım.
Sevmek /Sevilmek Akıllı Olmanın Gereğidir
Nefsimiz için istediklerimizi diğer insanlar için istemek, özellikle mümin kardeşlerimiz için de istemek insanlara sevilmektir. Sevilmek ise aklın nişanıdır. Akıllılığın alametidir.
Sevgili Peygamberimiz efendimiz bir hadislerinde şöyle buyururlar:
“Aklı kullanır olmanın ilk belirtisi Allah’a imandır sonra da insanlara sevilir olmaktır.” (el-CÂmiü’s-Sağîr,2/20, Hafü’r-Râ)
İnsanlara sevilmek istiyorsak nefsimiz için istediklerimizi onlar için de istemeliyiz.
Akıllılığın ilk alameti, yaratıcımız olan Rabbimizi bilmek, O’na inanmak, O’nun emirleri ve yasaklarına göre hayatımızı düzenlemektir. Nitekim Peygamberimiz bu gerçeği ifadelendirmek için şöyle buyurur:
“Akıllı adam nefsini disipline eden, İslâm’la kontrol altına alan ve ölümle başlayacak ahiret hayatı için ameller yapandır.”(el-CÂmiü’s-Sağîr 2/98. el-Keyyiyü…)
Sevgili okuyucum! Konudan sapmamak için bir ilave daha yapmakla yetinelim. Akını kullanarak Allah’a inanamayan ve yönelemeyen insanları Allah insanlık derecesinden düşürür, batıl inanç ve yaşam pisliklerine batırır ve Cehennem’e yuvarlatır. ( Furkan 44 ; Yunus 100; Enam 125; Mülk 9-10)
Akıllılık imanı gerektirir. Yaşadığımız bu hayatta başta ana-babamız, çocuklarımız, akrabamız ve komşularımız olmak üzere insanlarla ilişkiler halindeyiz. Eğer insanlara kendimizi sevdiremezsek, sevilmemize vesile olacak adalet, af ve merhamet gibi erdemlerle donanamazsak, bu hayat kolay ve amaçlı yaşanamaz. Ruhsal coşkular duyulamaz. Cennet armağanlarına ulaşılamaz. Böylesi bir yaşamın sonucu da ebedi hayatımızın yoksulluğu olur.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi