24 Haziran seçimi sonrasında ortaya çıkan tablo, Müslüman bir milletin Müslüman yöneticilerini ve öncülerini, Müslümanca yönetimin bazı ilkeleri üzerinde bir kez daha ciddiyetle düşünerek, bu ilkeler ışığında, yapıp-ettiklerimizin ve yapmayıp-etmediklerimizin sağlamasını yapmaya icbar ediyor.
Aşağıdaki âyet-i kerimeler Müslümanca bir yönetimin ana ilkelerinden bazılarını bir arada veriyor:
“O müminler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidarverirsek namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.”(Hacc 22/41)
“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; öfkelendiklerindekusurları bağışlarlar. Rablerinin davetine icabet ederler ve namazıkılarlar. İşleri, aralarında şûrailedir…”(Şûrâ 42/37-38)
“Şüphesiz Allah, size emanetleriehlinevermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletlehükmetmeniziemreder. Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah işiten, görendir.”(Nisa 4/58)
“Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlaravermeyiemreder; hayâsızlıklardan, kötülüklerdenve zorbalıklardansakındırır; böylece size öğüt verir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”(Nahl 16/90)
Peygamberlerin ve ilahi kitapların gönderiliş amacı adaletin ayakta tutulmasıdır:
“De ki: Rabbim adaleti emretti.”(A‘râf 7/29)“ Aranızda adil olmakla emrolundum.”(Şura 42/15)
“Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabıve mizanıindirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için yararlar bulunan demiride indirdik…”(Hadid 57/25)
Hadid/25’de “demir” ile simgelenen güç yani iktidar, eğer kitap ve mizana uygun kullanılırsa adalet; kitap ve mizanın ilkelerine ters olarak kullanılırsa, işte o zaman zulümve kaos ortaya çıkar.
“Adl”; her şeyi mertebesine ve hakkı yerine koymaktır. Zulmün zıddıdır. “Adl”; insaf, hakkaniyet ve istikamet mefhumlarını tazammun eden bir denkleştirmedir ki terazinin dili gibi ifrat ve tefrit arasında bir tevhid noktası ve istikameti olarak iki tarafında da muadele(denge) denilen bir eşitlik ifade eder.
Allah’a verilen mîsâk/söz; insanlara adaletledavranmayı da içerir: dengesi, sevgi veya düşmanlık sebebiyle bozulmayan; hısımlık, çıkar veya şahsi arzular gibi herhangi bir olgunun etkisinde kalmayan bir adaletanlayışıdır bu. Yalnız Allah için ayakta tutulan, Allah’ın gözetiminden kaynaklanan adalet…
İktidarı adaletten saptıran etkenlerise tarih boyu değişmemiştir: bir şahsa veya topluluğa duyulan kin(Maide 5/8), akrabalık bağları, çıkar ilişkileri, nefsani arzu ve istekler(Nisa 4/135; En‘âm 6/152) vb.
Rabbimizin Hz. Davud’a (a.s) hitaben hepimize; “O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır…”(Sâd 38/26) buyurması anlamlıdır.
Rabbimizin Kur’ân’da bu tehlikeye ısrarla dikkatlerimizi çekmiş olması câlib-i dikkattir. Emaneti yani görevleri ehil ve layık olanlara vermek yerine yakınlara(akrabalara, hemşerilere, yandaşlara) vermek suretiyle adalet ve hakkaniyetten sapmak da en çok karşılaşılan zulüm ve haksızlık türüdür. Müslüman yöneticiler -siyasi iktidara sahip olsalar da olmasalar da- öncelikle liyakat ve ehliyetkonusunda âdil olmalıdırlar. Zira bu konudaki sapma, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek olur.
Müminler, mümin kardeşleri arasındaki anlaşmazlıkları adaletle çözerler(Hucurat 49/9); inkârcılara bile adaletle davranırlar(Mümtehine 60/8); mizanı(dengeyi) adaletle ayakta tutarlar(Rahmân 55/7-9).
Müslümanlar, -iktidar olsunlar ya da olmasınlar- insanları hayra çağırır, iyiliği(mârufu) emreder(sevdirip yaygınlaştırır) ve kötülüğü(münkeri) engellerler(Âl-i İmrân 3/104,110,114; Tevbe 9/71).
Müslümanca yönetimin bir ana ilkesi de istişaredir(Şûrâ 42/38).Öyle ki, gençlerle istişaresi sonucu onların ısrarı ile şehir dışında(Uhud’da) savaşa karar verip acı kayıplar yaşayan Efendimize (s.a) Yüce Rabbimiz onları affetmesini ve yine de onlarla istişare etmesini emretmiştir(Âl-i İmrân 3/159).
Müslümanca yönetimin ilkeleri elbette bunlardan ibaret değildir. Bu konuda kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Arzumuz, yeni dönemin yeni planlamalarında bu ilkelerin gözetilmesine katkı sağlamaktır.
Yazımızı İmam Gazali’den yapılan bir aktarımla bitirelim: hükümdarlığını kaybetmiş birine sorulur:
-“Yönetimini/İktidarını nasıl kaybettin?”
Eski hükümdarın cevabı oldukça manidardır:
-“Devlet/iktidar ve kuvvetle gururlanmam(“güç zehirlenmesi”), istişareden uzaklaşmam, ehliyetsiz kimseleri önemli işlere tayin etmem.”
Bu kıssadan sadece siyasi iktidar değil, küçük-büyük güç ve iktidar sahibi herkesders almalıdır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi