Geçen haftaki yazımızda, “Kim Allah’ın zikrinden yüz çevirirse…” diye başlamış ve Allah’ın zikrinden yüz çevirmenin her alandaki tezahürlerini ele almaya çalışacağımızı ifade etmiştik. Kaldığımız yerden devam edeceğiz Allah’ın izniyle.
Siyasal alanda Allah’ın zikrinden yüz çevirmek, en baştan Allah’ı siyasal alanda yetersiz ve aciz görmektir. Daha sonraki eşik, Peygamberi (sav) bu alandan tasfiye etmektir. Peygamberimizi (sav) siyasal alandan soyutlayarak bir şahsı manevi konumuna sokmaktır. Bu durumun somut örnekleri yaşadığımız ülkede mevcuttur. Görmekteyiz ki, kendisini Müslüman olarak vasıflandıran muhafazakâr iktidar, siyasal alanı Allah ve Resulünden (sav) soyutlamıştır.
Onların Allah’ı ve Resulünü (sav) siyasal alandan soyutlamaları, düzenin bizatihi siyasal alanda Allah’ı Resulünü (sav) yok saymasındandır. Bu sebepten mevcut düzeni kim yönetirse yönetsin, Allah’sız ve Peygamber’siz bir siyaset yapacağını peşinen kabul etmiş demektir.
Siyasal alandan Allah’ın zikrinden yüz çevirmek, iç ve dış siyasetini, Allah’ın ve Peygamberinin (sav) kuralları ile değil de, insan ürünü olan ideolojilerin kurallarıyla siyaset yapmak demektir. Laik demokratik düzenlerin egemen olduğu siyasi yapılarda, devletlerde, siyaset Allah’ın zikrine ve Peygamberin (sav) sünnetine göre yapılmaz, yapılamaz. Bu tür teşkilatlanmalarda siyasetin bütün kural ve kaideleri insanın aklına ve hevasına göre belirlenir. Bu sebepten Allah’ın zikrinden yüz çevrilmiş bir siyasal alan mevcuttur.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasetlerde can, mal, akıl, nesil ve din emniyeti yoktur. Dost kim düşman kim, günün getirdiği şartlara göre değişir. Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasetlerde, siyasetçiler sürekli yalan söyler, kendi vatandaşlarını aldatır, bugün söylediğini ertesi gün yalanlar. Çünkü siyasetlerinde kendilerini frenleyecek, korkutacak, dur diyecek olan Allah’ın zikrine itibar etmezler. İtibar etseler, laik seküler siyaseti yapamazlar.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette, siyasetçiler refah içinde yaşarken, vatandaşları yokluk ve sefalet çeker. Adaletin sağlanması mümkün değildir. Zira Allah’ın zikrinin belirleyici olmadığı siyasetten ve siyasilerden adalet beklenemez. Adaletin gerçekleşebilmesi için, siyasette belirleyici olan Allah’ın zikri olmalıdır.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette, iktidar ve muhalefet sürekli birbiriyle didişir gibi görünür, fakat menfaat birliği olduğunda aralarındaki bütün ihtilaf ortadan kalkar. Aslında birbirlerine olan muhalefet, memleket hayrına olmaktan öte, menfaat merkezlidir. Düzeni kimin yöneteceği ile alakalıdır. Hangisi gelirse gelsin, Allah’ın zikrinden yüz çevirerek siyaset yapar. Bunun aksi bir durum olması mümkün değildir.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette siyasetçiler, gösteri, şatafat, lüks ve israf içinde yaşarlar. Zira ne yaparsa yapsınlar, ne harcarsa harcasınlar, ne kadar israf ederse etsinler harcamaları kendi cebinden çıkmaz. Hazine kendi mülkleri gibidir, diledikleri gibi tasarrufta bulunurlar ve kimseye hesap verici değillerdir. Kendileri lüks ve şatafat içinde yaşadıkları için, fakir fukara, garip guraba pek umurlarında değildir. Eğer umurlarında olsaydı, kendileri lüks ve şatafat içinde, saraylarda, malikânelerde, ultra lüks villalarda yaşayamaz, milyon dolarlık arabalara binemezlerdi.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette siyasetçiler ilişkilerini egemen gücün menfaatine göre düzenler. Dün düşman olarak gördüklerini daha sonra candan dost olarak görürler. İlişkileri menfaatler belirler. Yeryüzünün bütün kan içici zalimleriyle el sıkışmaktan çekinmez, onların gözünde itibar sahibi olmayı, büyük saadet olarak görürler. Ekini ve nesli ifsad edenlerle ittifaklar kurup, bu müfsidleri dostları olarak kabul etmeyi bir iftihar olarak kabul ederler.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette, Allah’a, Resulüne, kitaplara, meleklere ve ahirete iman yoktur. Bu tür siyaset yapacaklardan, önce iman gömleğini çıkarması ve Allah’ın boyasından arınması istenir. Allah’ın yanında birde başka ölümlü ilahlara kulluk etmesi, ölümlü ilahların ilkeleriyle siyaset yapması mecburi bir şart olarak koşulur. Bu şart koşma gizli saklı, kapalı kapılar arkasında olan bir şirk koşma değildir. Bu şirk koşma alenen milyonların önünde yeminle teyit edilmesi istenilen bir şirk koşmadır. Gönüllü olarak, bile isteye yapılan bir eylemdir.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen bir siyasette dünya ve ahiret için hiçbir hayır yoktur. Ne bir tek insan için, ne bir topluluk için, ne bir ülke için, ne bir kıta için, ne bütün dünya için hiçbir hayır beklenemez. Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette, siyasetçiler Allah’ı ve Resulünü (sav) unutmuştur. Dilleriyle Allah ve Resulünü (sav) zikretseler de, bu zikretme amelleriyle yalanlanan bir zikretmedir. Yalan söylemektedirler.
Allah’ın zikrinden yüz çevrilen bir siyasete, kim teveccüh eder, ilgi gösterirse ahiretini büyük riske atmak gibi hakikatle yüz yüzedir. Allah’ın zikrinden yüz çevrilen siyasette siyaset yapanlar Allah’ı ve Resulünü (sav) unuttukları için, kıyamet günü, Mahkeme-i Kübra’da Allah’ta onları unutacaktır.
“Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! (Evet) Allah’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır. Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır. Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Muratlarına erecek olanlar ancak cennetliklerdir.” (Haşr Suresi, 18-20. ayetler)
YAKUP DÖĞER