Türkiye, Ak Parti iktidarından sonra siyasi bakımdan istikrarlı bir döneme girmiş ve yeni iktidarın hemen arkasından, iktisadi piyasa ve yatırımlar müsbet bir ivme kaydetmişti. Bu durum, ne yeni iktidarın çabasıyla ve ne de başka bir dış faktörün desteğiyle gerçekleşmişti. Tamamen, halkın yeni hükümete güven duymasının bir sonucuydu. Bu durum, iktisadi sistemde halkın ve müteşebbislerin güven faktörü ile hareket etmesini sağlayan psikolojik faktörün neticesiydi.
Aradan onbeş sene geçti ve iktisadi hayat, yine bir başka faktörün, dış siyasi ilişkilerin etkisiyle yeniden bir sendeleme dönemine girdi. Yani, siyasi durumun, iktisadi faktörleri bir ölçüde belirlemesi ve ticari alışverişlerin para birimi olan dolar’ın yükselmesiyle beraber, belli bir dengesizliğe uğramasına şahid olmaktayız.
Bu iki farklı hadise, aslında iktisadi hayatın, yani bir anlamda insanın tutum ve hareketlerinin, çok yönlü faktörlerin etkisi altında olduğunu göstermektedir. Peki, iktisadi faaliyetlerde dini, sosyal ve ahlaki değerlerin ve tutumların etkisi konusunda, düzenleyici bir etki söz konusu olabilir mi?
Yukarıda da belirttiğim gibi, güven faktörü psikolojik ve hatta ahlaki bir faktördür. Dolayısıyla, insanların ticari ilişkilerinde karşısındakine güvenmesi, başkasının kendisini aldatmayacağına inanması ve hükümet politikalarının doğru ve gerçekçi kural ve planlar üzerine oturduğunu bilmesi, iktisadi faaliyetleri ve piyasayı olumlu yönde etkileyen hususlardır.
En önemlisi halk ve iş adamları, kendi kültür değerlerine göre bir iktisadi sistemin ve piyasanın yanında olmaz mı?Onu bütün bir toplumun kalkınması ve adil bir gelir dağılımı ve faydalı bir teşebbüse yönelmiş olduğunu görerek, onu bütün gücüyle desteklemez mi?
Galiba, Türkiye, batılılaşma ile birlikte Liberal iktisadın acımasız, iki yüzlü, menfaati öngören ve rekabeti de en acımasız bir şekilde yaşayan, bundan da ötesi, “tüketim çılgınlığı”nı alabildiğine kamçılayan kapitalist ve hedonist anlayışı ile, iktisadi hayatı, sadece bir menfaat çatışması haline gelmesinden dolayı, ciddi sıkıntı ve hastalıklarla yüzyüze geldi.
Türkiye’de uzun zamandır, siyasetin ve toplumun en önemli gündemi olan ekonomik kriz konusu, ülkenin gündeminde ilk sırayı alıyor. Fakat, Liberal iktisat anlayışını devlet politikası olarak sürdüren ülkemiz, batı’nın sosyal ve siyasi yapısıyla uyumlu bu ekonomik sistemi, kendi sosyal ve ahlaki değerlerine ters bir doktrin olmasına rağmen halü sürdürmeye çalışıyor. Toplumsal kültür ve sosyal dokusuna uygun olmayan birçok sosyal politika gibi, ekonomik politika da, liberal kültür ve hayat anlayışı ile sosyal yapıda yaralar açıyor. Fakat, bir grup ticaret ve sanayi kesimini ise, bu gidişattan etkilenmediği için sesini çıkarmıyor.
Şu anki problem, Türkiye’de sosyal bilim ve buna dayal sosyal politikaların toplumsal değer, alışkanlık ve kültürel özelliklerine uygun olmadan sürdürülmesi ve bu konuda, alternatif bir yaklaşıma gidilmemesinin getirdiği çıkmazdır. Ruhumuza, alışkanlıklarımıza ve kültürel değerlerimize uymayan bir iktisadi felsefe ile, nereye kadar kendimizi ve sosyal varlığımızı ayakta tutacağız, belli değil.
İnsanımızın hayat anlayışı, harcama ve tasarruf kültürü liberal anlayış ve politikalar ile zorla değiştirilmeye çalışılmış ve batı mantalitesine uygun tüketim ve harcama kültürü hakim hale gelmiştir. Reklam ve tanıtım programları, alabildiğine tüketme, kişiyi daha çekici hale getirme ve sahip olduğu eşyalar ile kendini üstün gösterme çabası içerisine girmeye başladı.
Bu durumun çözümü; ekonomik anlayış ve kültürü “yeniden inşa etmek” ve ekonomik kuralları toplumun inanç, ahlak ve kültür değerlerine göre yeniden düzenlemektir. Aksi halde, liberal ekonominin gösterişçi, zevke dayalı ve eşya ile kimliğini bütünleştirmek gibi garip ideallere sahip alışkanlıkların kontrolü altına giren “şartlandırılmış kitleler” in bilinçsiz tutum ve davranışlarına şahid olduğumuz gibi, dünyayı mali politika oyunları ile esir eden, banker tröstlerinin ülkenin ekonomisini bozup, kaos çıkarmasının sıkıntılarını da yaşayacağız.
Kurallarını başkasının koyduğu oyunu oynamak yerine; kurallarını kendimiz koyduğumuz oyunu oynamamın artık zamanı geldi de geçiyor…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi