Masal dinlemeyi sever misiniz? Çocukluğumuzdan beri birçok masal okuduk veya dinledik. Şimdi de belki kendi çocuklarımıza veya küçüklerimize okuyoruz/okutturuyoruz. Peki neden? Daha iyi birer insan olmak, anlatılanlardan ders çıkarmak için mi? Ya bu masallar daha büyük sıkıntılara sebep oluyorsa?
Şimdi gelin yıllarca okuduğumuz masallardan biri olan Ağustos Böceği ve Karınca’yı kısaca hatırlayalım:
“Ağustos böceği yazın saz çalar, oynar, tüm gün yatarmış. Karınca ise tüm gün çalışır, kışa hazırlık yapar, yiyecekler toplarmış. Kış mevsimi gelip çatmış, Ağustos Böceği üşümeye başlamış ve yiyecek hiçbir şeyi olmadığı için de açlıktan halsiz düşmüş. Yakın dostu karıncanın yanına gitmiş, aç olduğunu ve üşüdüğünü söylemiş. Karınca tüm yaz yattığını ve yiyeceği hak etmediğini söylemiş ve kapıyı yüzüne kapatmış. Ağustos Böceği üzülmüş, yalnız kalarak açlıktan üşüye üşüye evine gitmiş ve tüm yaz yatmanın bedelinin ağır olduğunu anlamış.”
Çocukken belki de defalarca okuduğum/dinlediğim bu masal şimdi beni hayrete düşürüyor. Bu kadar acımasız bir masal olabilir mi diyorum. Her açıdan yanlışlıklarla dolu olan bu masalı kısaca analiz etmek gerekirse; geçtiğimiz günlerde haberlere de konu olan ağustos böceklerinin yaşam süreleri ortalama 4 haftadır. Yani karıncalar gibi yiyecek biriktirme fıtratları yoktur. Gelelim ağustos böceğinin karıncanın kapısına gittiğinde karıncanın yiyeceklerini vermeyerek ağustos böceğinin yüzüne kapıyı kapatmasına… Çocuk dünyasından baktığımızda çocukların artık karıncayı sevmesi mümkün müdür? Tabi ki de sevmemek buradaki tek problem değil. Ancak karıncanın burada anlatılan hali ile tutum ve davranışlarını taklit ederlerse sosyal duyarsızlaşmaya sebep olacağı gayet açıktır.
Masalda anlatılan şekli ile karınca çalışkan ama zalim bir hayvandır, ağustos böceği ise tembeldir. Çalışkan olur ve çok mal biriktirirsen onlar senindir. Eğer tembellik yaparsan kimse sana yardım etmez, açlıktan ölebilirsin. Bu duygularla nice nesiller yetişti ve yetişmeye devam ediyor. Hâlbuki nice insanlar vardır ki çalışmak istedikleri halde iş bulmadıklarından veya engelli olmalarından dolayı çalışma ve dolayısıyla gelir elde etme imkânına sahip değildir. Bu talihsiz durumlarını hiç dikkate almadan çalışamayan insanları da koruma kapsamının dışına itmek ne kadar insafsızlık olur.
Masalda anlatılmak istenen çalışmanın önemini çocuklarımıza elbette anlatacağız. Hayatımızı devam ettirebilmemiz için, çalışmanın gerekli olduğunu öğreteceğiz fakat karınca gibi ağustos böceğini ölüme terk ederek mi anlatacağız bunu? Çalışmanın önemi ile birlikte yardımlaşma duygusunu, zor durumda kalmış birine neler yapılması gerektiğini de öğretmek isteyenler için inanın bana bu masal çok yanlış bir kaynak olacaktır. Çalışırsan her şeye sahip olabilirsin ama çalışmazsan böyle ölüme terk edilirsin mantığının çocuklara dayatılması ne acı!
Toplumsal olarak ekonomik ve sosyal yönden yükselebilmek, yardımlaşma ve paylaşma yolu ile olur. Özellikle çocuklara paylaşmanın öneminin anlatılması mutlu, huzurlu insanların sayısını arttıracak ve gelecek nesiller için manen ve maddeten yükselmesini sağlayacaktır. Paylaşmak çok büyük bir erdemdir. Tabi sadece dünya hayatımızı değil ahiretimizi de güzelleştirecektir.
Peygamber Efendimiz;
“Bir mümin, aç bir mümini doyurursa, Allah da o kimseyi cennet meyveleriyle doyuracaktır. Yine bir mümin, susuz kalan bir mümine bir şeyler içirip susuzluğunu giderirse, Allah kıyamette ona (misk ile mühürlenmiş lezzetli bir içecek olan) ‘Rahîk-ı Mahtûm’dan içirecektir. Yine bir mümin, elbiseye ihtiyacı olan bir mümini giydirirse, Allah da ona cennetin yemyeşil elbiselerinden giydirecektir. (Tirmizî, Kıyâme, 18)” buyurmuştur.
Unutmayalım ki paylaştığımız bizimdir biriktirdiklerimiz değil. İslâm dininde hiç birimiz ‘tembellik yaptığı’ için veya sebebi ne olursa olsun kapımıza gelen birinin yüzüne kapıyı kapatarak cezalandırmakla yükümlü değiliz. Yalnızca doğru olanı anlatmakla ve güzel örnek olmakla yükümlüyüz. Yıllardır bu ve benzeri masallar/hikâyeler okundu. Hala da okunmaya devam ediyor. Masallar, kötüdür gibi bir iddiada asla bulunmak istemem. Aksine masallar, çocuklarımıza doğru ve güzel yolu göstermeleri bakımından en somut hikmetli sözleri de içeren hikâye türleridir. Masallar sayesinde çocuklarımızın hem düşünce ufukları, hem de söz söyleme kabiliyetleri gelişir. Asıl mesele hangi masalları çocuklara okuduğumuz veya okuttuğumuzdur. Nitekim yukarıda örneğini verdiğim ve buna benzer masallar ne yazık ki göründüğü gibi masum değil.
Bu bağlamda Prof. Dr. Ali Seyyar’ın kaleme aldığı ve özellikle Batı tarzı masalların çocukların ruh dünyasını zedelediğine dair “Vahiyle Ayarlı Akla Dayanmayan Masallar Zararlıdır” haber-yorum yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Eğer çocukları eğitmek için güzel örnekler arıyorsak en güzel örnekleri başta Kur’ân-ı Kerim’de geçen kıssalarda olmak üzere, Peygamberimizin ve sahabelerin hayatlarında bulabiliriz.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi