Yok, Katar’dan şu kadar para gelecekmiş!
Yok, Çin bize şu kadar kredi verecekmiş!
Yok, Rusya’dan çok turist gelecekmiş!
Falanca da desteğini açıklamış, filanca “Türk ekonomisine güveniyoruz” demiş!
Kimisi Amerikan ürünlerini boykot edelim demiş, kimisi de bugüne kadar elinde tuttuğu dolarları bozdurarak “yerli ve milli” olduğunu göstermiş! (Doğrusunu söylemek gerekirse, döviz satarak dövizle mücadele mantığını da çok kavrayamadım. Birisi satarken diğeri almış oluyor; döviz el değiştiriyor sadece.)
Herkeste bir coşku, bir coşku ki sormayın! Herkes teyakkuzda; mücadele havasında, ne güzel!
İyi de kardeşim! Kimse temel problem olan faizden söz etmiyor. Kimse paranın ölçü aracı olmak yerine, mal haline getirilerek, alınıp satılmasından söz etmiyor.
Hiç kimse paranın, uluslararası/küresel para/finans sistemine bağlı olan Merkez Bankası Anonim Şirketi eliyle üretilmesi ve sisteme faizle, borç olarak sürülmesinden (BDPS: Borca Dayalı Para Sistemi) bahsetmiyor. Merkezden aldığı parayı Kısmi Rezerv Sistemi (KRS) sayesinde kat be kat çoğaltan, havadan/hayali/sanal para yaratan bankaları konuşmuyor. (Havadan para yaratma işine, sözde faizsiz Katılım Bankaları da dâhildir.)
“Faiz borçtadır” buyuruyor efendimiz. “….Öyle ki, bu mallar ve servet, sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın” buyruluyor mealen Kur’an’ı Kerim’de.
Kimse borcu, faizi, borca/faize dayalı para/ekonomi sistemini sorgulamıyor.
Hep bir kenardan dolaşma. Hep bir gerçek çözümü görmeme/görememe. Hep bir kendini kandırarak herkesi kandırdığını zannetme. Hep pansuman tedbirlerle meşgul olup gerçek çözümü savsaklama. Hep bir asıl mesele ile yüzleşmekten kaçınma… Nereye kadar?
Hep bir üretim lafı dönüyor orta yerde. Ağzı her açılan para kredi sistemindeki sakatlıktan söz etmiyor ama “üretim de üretim!” diyor. Para ve kredi sistemi değişmedikçe üretsen de kölesin, üretmesen de…
Çin şöyleymiş, Çin böyleymiş!
Küresel finans kapital sistem dışında, bir ekonomik güç/varlık olarak Çin diye bir şey yok kardeşim! Çin’in nüfus potansiyelini kullanan küresel şirketler/baronlar var. Fabrikalarda yatıp kalkan, karın tokluğuna bile çalışamayan bir Çin halkı gerçeği var. Bütün Küresel şirketler üretimlerini Uzak Doğu’da yapıyor; hem nüfus potansiyelini kullanıyor hem de üretimin tabiata maliyetini/pisliğini kendisinden uzaklaştırmış oluyor batılılar.
İpone kullanmayı bırakıp Samsung kullanarak meselenin çözüleceği vehmediliyor.
Torku kola içerek meseleyi çözeceğini zannediyor zavallı halkımız.
Duyarlılık çok güzel, hassasiyet oldukça iyi… Ancak asıl sorunu görmeden devam edersek, sadece gelecekte ödeyeceğimiz maliyeti/faturayı büyütmüş oluruz.
Aklımızı başımıza alalım.
Dolar kuru 6’nın altına düştü diye sorunu çözdük, mücadeleyi kazandık zannetme! Kur nereden buraya geldi? Faiz hangi seviyelere çıktı? Batıda % 1-2 seviyelerinde iken, bizde % 25-30 seviyelerindeki faiz nasıl vicdansız bir sömürü, farkında değil misin? Hâlâ şuradan – buradan borç para gelecek diye, zil takıp oynayacaksın neredeyse.
Kim olduğuna, hangi inancın müntesibi, hangi tarihin nesli ve süreği olduğuna bir bak! Senin inancın, “borçlu ölen kimsenin namazı kılınmaz” diyor. Varisleri borcunu ödemedikçe, ya da alacaklılar alacağından vazgeçmedikçe, mevtanın cenaze namazını kılmayan bir peygamberin ümmeti olduğunu hiç aklına getirmiyorsun. Ama ümmetçilik edebiyatı yapıyorsun bol keseden. Yapma, etme!
Topyekûn içinde bulunduğumuz borç sarmalına bir bak! Şahısların, şirketlerin ve devletin/devletlerin borçları hangi seviyede, farkında mısın?
“Tavşana kaç, tazıya tut” diyorlar. Ülkemizin sistemden çıkma ihtimaline karşı, küresel kabadayının çömezleri destek açıklaması yapıyor. Biz kendimizden geçiyoruz. Oh be yalnız değiliz; döviz-faiz-borsa üçgeninde devam. “Dön baba dönelim!”
Bak sana, mektep – medrese görmemiş Anadolu insanının eskimez bir sözünü hatırlatayım: “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz!” Ortodoks iktisatçılar, naylon ekonomistler daha bu yalın gerçeği kavramaktan çok uzaktır. Papağan gibi Batı’da üretilmiş tezleri/yalanları tekrarlar; küresel ağaların sözcülüğünü yaparlar ekran ekran dolaşıp. Piyasa tanrısına tapınmaktan kendi milletini ve o milletin mayasını kuran değerleri tanımaya vakitleri yoktur hiç birinin. Onların temcit pilavı gibi tedavül ettirdikleri yalanlara kulak vermeyi bırak artık!
Kuru gürültüyü, içi boş romantizmi, beylik lafları bırak!
“Bu düzen değişmeli, bu oyun bozulmalı de.”
Her seviyede idarecilere bu talebini seslendir. Onları- bozuk bir düzene hayat öpücüğü vermek yerine- bu milletin değerlerinden beslenen ve ayakları bu topraklara basan hakikatli çözümlere yönelmeleri konusunda uyar.
Başkalarının oyununa yerel/otantik kıyafetle katılmayı bir iş zannetmeyi bırakalım. Bu topraklarda kendi halayımızı çekmek, kendi oyunumuzu oynamak, kendi türkümüzü söylemek, kendi öz buğdayımızın ekmeğini yemek ve değerlerimize bağlı yaşayıp kendimiz kalarak bu topraklarda ölmek!
Budur asıl önemli olan!
Bunun tek çaresi, tek çıkar yolu var: Borç ve faizden kurtulmak!
İşte asıl mesele bu!
Gerisi laf-ı güzaf!
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi