islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5261
EURO
36,1556
ALTIN
2.963,72
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

Oruçla Takvâyı Kuşanmak

Oruçla Takvâyı Kuşanmak
18 Nisan 2022 10:15
A+
A-

“Ey iman edenler! …Oruç size farz kılındı ki takvâya eresiniz.” (Bakara, 2/183)

Kur’ân’a göre, orucun amacı “takvâ”yı kuşanmaktır. Çünkü, “Takvâ elbisesi; işte o en hayırlı olandır.” (A’râf, 7/26) Peki, tuttuğumuz oruçla takvâ elbiselerimizi kuşanabiliyor muyuz?

“Takvâ”nın kök anlamı korunmaktır; güçlü birinin himayesine girerek kötülüklerden korunmak.

Din ıstılahında ittikâ/takvâ; imân edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah’a karşı gelmekten sakınmak; dünya veya âhirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç, söz, fiil ve davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak demektir. Takva sahibine “muttakî” denir. Takvâ/ittikâ; vikâyeyi kabul etmek yani vikâyeye girmektir. Vikâye ise aşırı korumacılık, yani acı ve zarar verecek şeylerden sakınıp kendini iyice korumak, bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almaktır. O halde lügat açısından ittikâ veya onun ismi olan takvâ, kuvvetli bir himayeye girerek korunmak; kendini iyi sakınıp korumak demektir. Bunun gereği olarak korkmak, kaçınmak, sakınmak ve çekinmek manalarına da kullanılır (Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB).

  1. Esed, “takvâ”ya daha kuşatıcı bir anlam yükler: ‘Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımak’. Ona göre; “muttaki”nin ‘Allah’tan korkan’ şeklindeki alışılagelen çevirisi, bu ibarenin olumlu içeriğini yeterince yansıtmaz -yani, O’nun her zaman ve her yerde hazır olduğunun farkında olmayı ve kişinin bu farkında oluşun ışığı altında kendi varlığını biçimlendirme arzusunu… ‘Kötülükten sakınan’ vb. çeviriler de, İlahî sorumluluk bilinci (takvâ) teriminin sadece belirli bir yönünü yansıtır (Kur’ân Mesajı).

Takvâ’nın dilde asıl olarak, ‘az söz söylemek’ demek olduğu söylenir. ‘Takvâ sahibi gemlenmiştir (fazla konuşmaz)’ denilir. Tevakkî (çekinme) deyiminde yorgunluğa katlanma, ittikâda sadelik vardır. En kapsamlı ve en kuvvetli koruma ise ancak Allah’ın korumasıdır. Bayezid Bestami: “Takva sahibi; konuştuğu zaman Allah için konuşan, amel ettiği zaman Allah için yapandır.” der (Kurtubî Tefsiri).

Elmalılı’ya göre, şer‘î takvânın, yalnız olumsuz ve soyut perhizkârlıktan ibaret olduğunu zannetmek yanlıştır; ittikâ’nın, Kur’ân’da korku, iman, tevbe, itaat, günah işlemeyi terk etmek, ihlâs manalarından her birinde kullanıldığı yerler vardır.

Kur’ân’da ittikâ/takvâ üç derece üzerine zikrolunmuştur:

  1. Ebedî azabdan sakınmak için Allah’a şirk koşmaktan kaçınmak ile iman. “Ve onları takvâ kelimesine bağladı.” (Fetih 48/26)
  2. Büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten sakınıp farzları eda etmektir ki, İslâm’da bilinen takvâ budur. “O ülkelerin halkı iman edip Allah’ın azabından korunsalardı.” (A’râf 7/96)
  3. Kalbini Allah’tan meşgul edecek her şeyden kaçınmak ve bütün varlığı ile Allah’a yönelmek ve çekinmektir ki, bu da “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır biçimde korkun.”(Âl-i İmrân, 3/102) emrindeki gerçek takvadır. Bu mertebe o kadar geniş ve derindir ki, bu mertebedeki insanlar derecelerine göre farklı tabakalara ayrılır ve peygamberlerin ulaştığı derecelere kadar çıkar.

“İnanıp salih ameller yapanlara bundan böyle (Allah’a karşı gelmekten) korundukları ve inanıp salih ameller yaptıkları, sonra yasaklardan sakınıp (bu yasaklara) inandıkları ve yine korunup iyilik ettikleri takdirde daha önce yediklerinden ötürü bir günah yoktur.” (Mâide 5/93) âyeti ise takvanın üç derecesini toplar. “Allah adaleti, ihsanı… emreder” (Nahl 16/90) âyetinin de takvayı topladığı bir hadiste geçer. Kur’ân’ın hidayeti tüm bu takva derecelerini kapsar…” (Hak Dini-Kur’ân Dili)

Kur’ân’ın “muttakilere hidayet/rehber” olduğunu belirten Bakara suresinin ilk âyetleri, kurtuluşa eren takva sahiplerinin beş vasfını sıralar: Gayba iman etmek, dosdoğru namaz kılmak, Allah’ın verdiği rızıklardan O’nun rızası için harcamak, Kur’an’a ve diğer ilahî kitaplara inanmak, Ahiret’e kesin inanmak.

Ebû Hüreyre (veya Ubey b.Kab) “takvâ”yı şöyle tanımlar: “Yolda yürürken dikenler görürsen ya yolu değiştirirsin ya da dikene dokunmadan geçmenin bir yolunu arar ve bulursun; işte takva da budur; hayatı Allah’ın yasakladığı kötülüklere bulaşmadan yaşamaya çalışmaktır.” (Kur’ân Yolu)

Evet, Ramazan orucu, bütün anlamları ile “takvâ elbisesini kuşanmak”; yolumuz üzerindeki günah dikenlerinden/mayınlarından ve haramlardan sakınarak hayatı yaşamaktır. Ne mutlu o muttakilere!…

Abdullah Yıldız 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.