İslam Dini, iman edenlere temel düsturlarını vaaz etmiştir. En başta tevhid inancı vardır ve mü’minler öncelikle Allah’tan başka ilahları reddederek bu dinin sınırları içine girebilir. Allah’ı ilah olarak kabul etmesi yeterli değildir. Allah’ın dışında ilahlık taslayanları inkâr etmesi gerekir. İman, önce Allah’ın dışındaki “diğerlerini” inkâr ile başlar.
Din-i İslam’ın en önemli hasmı, zalimler ve zulmedenlerdir. Dolayısıyla mü’miler de, zalimlere ve zulme hasımdır, hasım olması gerekir. Bu hasımlık sadece kal diliyle değil, aynı zamanda hal diliyle de olmalıdır. Yani ameli olarak tavır almayı gerektirir. Zalim kim olursa olsun, kimden olursa olsun, mü’minin bu kabulünü değiştiremez. Zalimlerle arasında kıyamete kadar sürüp gidecek olan ebedi bir düşmanlık vardır.
Allah mü’minlere, zalimlerle birlikte olmak, zalimlerle iş tutmak, zalimlerin safında durmak bir kenara, zalimlere meyil göstermeyi dahi haram kılmıştır. Hiçbir mü’min zalimlerin yanında yöresinde bulunup, onlarla aynı mekânı paylaşamaz. Zalimlerin hiçbir yaptığını hoş göremez, görmezden gelemez, müsamaha gösteremez. Zira onlar zalimdir. Allah zulmünde ısrar eden zalimleri yakıcı bir azapla cezalandıracaktır.
Yaşadığımız modern cahiliyede, malum olduğu üzere her yerde ölümlü ilahların zulmü hüküm sürmektedir. Ekini ve nesli ifsad eden ölümlü ilahlar, zulümde sınır tanımamakta birbiriyle yarışmaktadır.
Yeryüzünde Müslümanların sözünün sazının sesi kesildiği dönemden beri siyasi, iktisadi, hukuki ve içtimai inisiyatifi ele geçiren bu zalimler, mülkün sahibi gibi davranmaktadır. İnsanlığa yiyecek ekmeği içecek suyu bile çok gören bu ölümlü ilahlar, kendilerini Allah’ın yerine koymaktan da geri durmuyorlar.
Bolluk içinde yokluk, kıtlık, fakirlik, geçim derdi, pahalılık, gıdaya erişememe gibi hadiseler fakir fukara için geçerli iken, ölümlü ilahların böyle bir derdi hiçbir zaman olmuyor. Yeryüzü insanlığı ne sefalet çekerse çeksin, kim nerede nasıl ve ne şekilde ölür ya da öldürülürse öldürülsün, bu zalimlerin hiçbirine bir şey olmuyor.
Hayat, zaruri ihtiyaçları dahi karşılayamayacak kadar pahalı, enflasyon yüzde bilmem kaç olsun, işsizlik geçim derdi mazlumların belini büksün, bu zalimler dünyevi yaşantıda hiçbir eksiklik çekmiyor. Zira kurdukları dünya düzeni, varlıklarının sebebi mazlumların kan ve gözyaşı üzerinde yükseliyor.
Laik seküler dünyevi iktidarların sahipleri olan ölümlü ilahlar, müdebbir birer Rab gibi, insanlığın onuru üzerinde oyun oynuyor. İstedikleri yerde savaş çıkarıp, istedikleri bölgeyi kana bulamaktan, katliam, sömürü, tecavüzde bulunmaktan çekinmiyor.
Allah’ın dinini ve Resulullah’ın (sav) sünnetini bir kenara bırakıp, kendi heva ve heveslerinden, kendi nefislerinden hükümler çıkarıp yasalar koyarak insanlığa hükmetmeye çalışanların her biri kendisini tanrı yerine koyan ölümlü birer ilahtır ve her biri zalimdir. Mü’minlerin bu zalimlerle olan ilişkileri bir iman meselesidir.
Mü’minler için belirleyici olan, Almelerin Rabbı Allah’ın hükümleri ve O’nun Resulü’nün (sav) sünnetidir. İslam dairesine girmenin ilk şartı, her meselede hayatını Allah’a ve Resulüne (sav) müracaat ederek tanzim etmektir. Bu tanzim yapılırken diğer bir şart, tanrılık iddiasında bulunan ölümlü ilahlara düşmanlıktır. Mü’minlere, bu zalimlerle iş tutmak, beraber olmak, müsamaha göstermek, hatta meyletmek dahi haramdır.
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud Suresi 113. Ayet)
YAKUP DÖĞER