islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4764
EURO
36,4423
ALTIN
2.951,48
BIST
9.375,01
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

KUR’AN AÇISINDAN GÜNÜMÜZ İSLAM ÂLEMİNE BİR BAKIŞ

KUR’AN AÇISINDAN GÜNÜMÜZ İSLAM ÂLEMİNE BİR BAKIŞ
16 Mayıs 2022 10:40
A+
A-

Kur’an-ı Kerim, İslam dininin temel kaynağıdır. Nitekim Hz. Muhammed (sav.) şöyle buyurmuştur:

تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ، لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللهِ , وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ صَلى الله عَلَيه وَسَلم

“Size iki şey bıraktım. Siz, bu iki şeye sarılarak onlara uygun hareket ederseniz, hiçbir zaman sapıtmayacaksınız. Bu iki şey, Allah’ın kitabı olan Kur’an ve benim sünnetimdir”[1] Bu hadiste de haber verildiği gibi Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelamı ve Hz. Muhammed’in (sav.) sünneti ise, Kur’an’ın tefsiri ve açıklaması durumundadır.[2] Bu nedenle herhangi bir konuyu İslam dini açısından incelediğim zaman, birinci kaynak olarak Kur’an-ı Kerim’i ve ikinci olarak da Hz. Muhammed’in (sav.) sünnetini alıyorum.

Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde, Allah’ın nazarında geçerli olan dinin İslam olduğu haber verilmektedir. Konu ile ilgili bazı ayetler şöyledir:

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ

Allah katında din, şüphesiz İslam’dır.”[3]

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِيناً فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.”[4]

وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِيناً

Size din olarak İslâm’ı seçtim.”[5]

Türevleriyle birlikte Kur’an-ı Kerim’de 157 defa geçmekte[6] olan “İslâm” kelimesi, ilahi emirlere itaat edip teslimiyet göstermek, dâhili ve harici afetlerden kurtulmak, barış, güven, huzur, saadet ve mutluluğa kavuşmak gibi anlamlara gelmektedir.[7]İslâm”, Allah tarafından gönderilen bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin adıdır. Kelime olarak İslam, toplumsal uzlaşı ve barış olduğuna göre, bütün peygamberlerin hedefinde aynı şey vardı. Bütün peygamberlerin ve onlar vasıtası ile gönderilen bütün kutsal metinlerin ortak ana gayesi/hedefi, tüm insanların canını, malını, neslini/namusunu, inancını/dinini ve aklını korumaktır.[8] Ona göre evrensel bir kitap olan Kur’an-ı Kerim ve evrensel olan İslam dininin gayesi, tüm insanlar için toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamaktır.

Kur’an-ı Kerimi incelediğimiz zaman, baştan sona bu istikamette mesajlarla dolu olduğunu görmekteyiz. Her şeyden önce şunu göz önünde bulundurmak gerekir ki, namazın her rekâtında okuduğumuz Fatiha süresi, Kur’an-ı Kerimin özeti durumundadır. Fatiha suresinin baş tarafında yer alan şu ayet de bu surenin özeti durumundadır:

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Hamd, âlemlerin Rabbi Olan Allah’a mahsustur.”[9]

Bu ayet, Fatiha suresinin, aynı zamanda Kur’an-ı Kerimin girişi mahiyetindedir. Bundan anlaşıldığı gibi Allah, yaratmış olduğu tüm varlıkların, aynı zamanda tüm insanların rabbidir, hepsine rahmandır, rahimdir. Allah, kulları arasında ayırım yapmaz, ayırım yapmayı da kabul etmez. Allah, ne kadar Türkün rabbi ise, o kadar Kürdün, Arap’ın, Farsın, Yunanın, Almanın, kısacası tüm etnik kimliklerin rabbidir. Allah, Müslümanın, Hristiyan’ın, Yahudi’nin, Alevinin, Ezidinin, Komünistin, ateistin, tüm inanç sahiplerinin rabbidir. Etnik kökenleri veya inançları nedeni ile insanlar arasında ayırım yapmak, onların hakkını, hukukunu yerine getirmemek, Allah’ı tanımamak ve Kur’an’ı anlamamaktır. Hak, hukuk ve adalet, herkes için eşit düzeyde geçerlidir. Cuma günlerinde, dünyanın her yerinde yaşayan Müslümanlar arasında Cuma namazı kılınmakta ve Cuma hutbesinin sonunda şu ayet okunmaktadır:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Kuşkusuz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara yardımı emreder; ahlaksızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar; ders alasınız diye size öğüt verir.”[10]

Bu ayette emredilen adalet ve diğer hususlar, tüm insanlar için eşit düzeyde geçerlidir. Tüm insanların tabii hakları korunmalı, adalet onlar için eşit şekilde uygulanmalıdır. Bu ayet, Müslümanlar arasında en çok okunan ayettir. Maalesef bugün için Müslümanların en uzak oldukları ayet, yine bu ayettir. Yukarıda değindiğimiz gibi sünnet, Kur’an-ı Kerim’in tefsir ve açıklaması durumundadır. Hz. Muhammed (sav.), insanların tabii hakları açısından şu açıklamalarda bulunmuştur:

“Sizden biri, kendi şahsı için istediğini kardeşi için istemedikçe, iman etmiş olamaz”[11] “Kendi nefsin için arzu ettiğin şeyleri, tüm insanlar için istemedikçe, Müslüman olamazsın!”[12]

Buna göre kişi, kendi malına, canına, nesline/namusuna, dinine, diline, kültürüne, fikir ve düşüncesine, kısacası maddi ve manevi tüm değerlerine tanıdığı hak, hukuk ve hürriyeti tüm insanlar için isteyip kabul ettiği zaman, gerçek anlamda mümin ve Müslüman olarak değerlendirilebilir. Ben, hiç kimsenin inancını sorgulamıyorum. Bu benim hakkım da haddim de değildir. Ancak burada Kur’an ve sünnet ölçülerine göre hareket etmeyen, herkese bu ölçüde tabii hakları tanımayan kişileri, kim olursa olsun hiçbir zaman Müslüman kardeşim olarak değerlendirmiyorum. Çünkü bu hakları tanımak, Kur’an ve sünnette emredilen imanın ve İslam’ın gereğidir. Müslüman geçinenler kendi aralarında bu hak ve adalet ölçüleri ile hareket etseler, dünya milletlerine insanlık dersini verecek bir düzeye gelecekler. Çünkü Allah, inanç ve imanla bu ölçülere göre hareket edenlerin yardımcısıdır. İnsanlığın, Kur’an-ı Kerimde anlatılan bu ve benzeri mesajlara ihtiyacı vardır.

Gelelim günümüz İslam âleminin durumuna! Müslümanlar, İslam’ın ve imanın ifade ettiği barış, güven, huzur, saadet ve kardeşlikten son derece uzak bir durum içerisindedirler. Her yerde kan, kavga ve savaş içerisinde bulunmaktadırlar. Müslüman, Müslüman geçinen sözde kardeşinin zulmünden kaçmakta, gayrı Müslim dediği Batı ülkelerine sığınmakta ve kaçarken çocukları ile denizlerde boğulmaktadır. Tüm Müslümanlar, gayrı Müslimlerden silah almakta, hiçbiri bu silahları gayrı Müslimlere karşı kullanmamakta, sadece birbirlerine karşı kullanmaktadırlar. Bu suç, İslam’dan veya Kur’an’dan kaynaklanmamaktadır. Bu suç, Müslüman geçindiği halde farklılıkları kabul etmeyen, insanlar arasında ayırım yapan, hak, hukuk ve adalet ölçülerini hiçe sayan, bu bizdendir, bu bizden değildir anlayışı ile hareket eden sözde Müslümanların suçudur. İnsanların Müslüman geçinmeleri, iman ve İslam adına naralar atmaları, sakallı, cübbeli, sarıklı olmaları, İslam edebiyatı yapmaları, önemli değildir. Önemli olan husus, insanların Kur’an-ı Kerim’de haber verilen hak, hukuk ve adalet ilkelerine uygun hareket etmeleridir.

Şimdi soruyorum, kendi dini, dili, kültürü, siyasi anlayışı, fikir ve düşüncesine tanıdığı hak, hukuk ve hürriyeti başkalarına tanımayanlara ben Müslüman mı diyeceğim! Üniversitede asistan, Doçent,  Dr. Öğretim üyesi ve benzeri akademik kadrolara eleman alırken, 90 puanı olanı bizden değildir deyip iten, onun yerine 50-60 puan alanı bu bizdendir değip atayan Rektöre Müslüman mı diyeceğim! Bizim düşüncemizi taşımıyor değip insanları görevinden uzaklaştırıp çocuklarıyla açlığa mahkûm edenlere Müslüman mı diyeceğim! Her konuyu bu şekilde değerlendirmek gerekir.

İnsanların tabii hakları ile ilgili uygulamada Kur’an ve sünnet ölçüsüne uygun hareket etmeyenlerin Müslüman geçinmeleri, hele hele İslam âleminin liderliğinden bahsetmeleri, olsa olsa bir kıyamet alameti olur.

Kur’an ve sünnette dile getirildiği gibi tüm insanların hakkını, hukukunu savunacak, asla insanlar arasında ayırım yapmayacak ve ona ona göre hareket edecek lider ve idarecilere ihtiyaç vardır. Bu duygularla herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

Prof. Dr. Nurettin Turgay

 

[1] Ebû Dâvûd, Mnâsik, 56; İbn Mâce, Menâsik, 84; Muvatta, Kader, 3; İbn Hanbel, III, 26; Abdurrauf el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu’l-Camii’s-Sağîr, Mısır 1938, III, 240, hadis no: 3282.

[2] Muhammed Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Mufessirûn, Dâru’l-Erkâm, Beyrut tsz., I, 32.

[3] Alu İmrân 3/19.

[4] Alu İmrân 3/85.

[5] el-Mâide 5/3.

[6] Muhammed Fuad Abdulbaki, “selime”, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz. s. 355 vd.

[7] Halil b. Ahmed, “selime”, Kitâbu’l-Ayn, s. 441; İbn Manzûr, “selime”, Lisânu’l-Arab, XII, 289, vd. Afif Abdulfettah Tabbare, Rûhu’d-Dîni’l-İslâmî, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1973, s. 13.

[8] Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazzali, el-Mustasfa, Mısır 1937, I, 288: Ebû İshak İbrahim b. Musa eş-Şatıbi, el-Muvafekat fi Usuli’ş-Şeria, thk. Muhammed Hasaneyn Mahluf, Dâru’l-Fikr, Mısır 1975, II, 8 vd.; Seyfuddin el-Amidi, el-İhkam fi Usuli’l-Ahkâm, Mısır 1967, III, 252; Ebu Zehra, Kur’an Nizamı, trc. Ali Arslan, Ankara 1969, s. 61; Mustafa Baktır, İslam Hukukunda Zaruret Hali, Akçağ Yayınları, Ankara 1981, s. 177 vd.; Osman Eskicioğlu, İslam Hukuku Açısından Hukuk ve İnsan Hakları, Anadolu Matbaacılık, İzmir 1996, s. 280 vd.

[9] el-Fatiha 1/2.

[10] en-Nahl 16/90.

[11] Müslim, İman, 71, 72; Buhari, İman, 7; Tirmizi, Kıyame, 59; Nesai, İman, 19,33; İbn Mace, Mukaddime, 9; Darımi, Rikak, 29; İbn Hanbel, III, 176, 177.

[12] Tirmizi, Zühd, 2; İbn Mace, Zühd, 24; İbn Hanbel, II,310; III, 473; IV, 70,77.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.