“Harita salt toprak değildir”. Yahudi’de gördük bunu. Onlar, tarih boyunca haritasız, topraksız ama dünyayı her yerinde etkili insanlar oldular. Siyoistler haritanın zihinde başladığını, kalpte devam edip ellerle bitirildiğini herkese maalesef gösterdiler. Aslında insanlığın en zayıf halkası onlar; zira Yahudiler hiçbir şeye sahip değiller toprak adına Kudüs’te bile bir şeyleri yok ama her şeylere hakimler. Onların ellerinde olanların tamamı onlara Rabbimiz tarafından vaat edilmedi aksine Salih Kullarına vaat edildi. “Andolsun Zikir’den sonra Zebur’da da: Arza/yeryüzüne Salih kullarım varis olacaktır, diye yazmıştık.”(Enbiya suresi,21/105). Dolayısıyla Yahudi’nin elinde olanlar, bizden aldıkları, bizim gafletimizdir, bizim suiistimallerimizdir ve bizim noksanlığımız hatta günahlarımızdır.
Dinler Tarihi öğretir ki biyolojik varlık olarak insanların kurguladıkları mekanlarını basit birer toprak olmaktan çıkarırlar, teolojik olarak işler ve onları kendi alemlerine dönüştürürler “bu alemleri de” kendi inançlarını inşa eder. Mesela Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer, hep beraber çorak araziyi ziraatsiz bir araziyi dünyanın en mukaddes alanına Mekke’ye Mescid-i Haram’a dönüşmesi buna en güzel örnektir.
Dolayısıyla alem, din için bir mekan değildir bir dünya görüşü, perspektif, paradigma veren dil inşa eden, evrenleri inşası eden ve özel organize edici kategorilere sahip davranış formları meydana getiren kimlik verici bir yerdi
Alem, dini kültürlerin çoğulculuğunu, bağlamsallığını ve kendini konumlandırmasını anlama ve analiz etme aracı sağlar. Bu anlamda evren, mukaddesatı içinde barındıranların kutlu yolculuklarıyla kutsal tarihler yoluyla inşa edilirler.
Bilhassa din bilimlerini ilgilendiren tarih yazım teorileri, etnografyadan etkilenerek tarihçi veya etnograf gözlemci açısından geçmişin temel karakterinin “farklılaşmak, başkalaşmak sonunda mitsel kutsanmak” olduğunu vurgular.
Her millet, kendi geçmişini mitsel realizm altında suiistimal ederek onu yüceltir. Kutsal zaman ve yerler ise mitsel veya efsane olan olguları güncelleyip şimdiki zamana taşırlar. Dinler Tarihi disiplini, alem hakkında standart betimlemeleri ortaya çıkararak yeni bir bakışla dinlerdeki alem perspektifini, sade bir mekan perspektifi olmaktan öteye, zihinsel haritalar, dil evrenleri ve özel organize edici kategorilere sahip davranış biçimleri ve kimliklerle donatılmış özgün dini dünyalar anlamında kullanmaktadır.
15. Bu açıdan dinlerde alem, inanç sistemi ile dünya görüşünü üstüste koyabilmekte daha fazla metne bağlı ve daha bağlamsal ve davranış belirleyen referanslardır. Dolayısıyla alemler, tüm iskan durumlarını, eylemleri, konuşma dilini, fikirleri, kendini gerçekleştiren bilinç veren öğretileri hatta felsefe formlarını kuşatır ve etkiler.
Dolayısıyla “dinlerin tarihi” boyunca şehirler, sadece insanlar, sokaklar ve binalardan medeniyet alanları olarak algılanmadı aksine din mensupları, aynı zamanda jeo-teolojik, teo-politik vurguları olan, ilim, eğitim ve kültüre sahip ve ekonomik açıdan diğerlerinden etkin yerleşim yerleri olabildi. Bizde ise şimdi zaman, geleceği, geleceğimizi, Rab katındaki değerimizi inşa eder. Bu açıdan, her bakımdan kültürel ekonomik askeri, bilimsel ve sanat açısından güçlü olmalı, dış tehlike, meydan okumalara karşı daima uyanık ve insana değer veren, onu yücelten insan merkezli ecdadımızda aldığımız irfanımızı güncelleyip yaşayıp gelecek nesillere taşımalıyız”.
Alemlerin Rabbine kulluğa her rekatta farz olarak Müslümana okutup çağıran İslam, düşüncede, fikirde, ahlakta tutarsızlıklar yaşamayan, Tevhid’i izhar edenlerin dinidir. Yine İslam her türlü sahtelikleri, batılları gördüğü yerde nasıl izale edip insanca onu nasıl bertaraf edebileceğini hesap edebilen, Hak adına kuşkudan muaf, hatta “iyi olan ile “daha iyi olan arasında” tereddütler yaşayabilenlerin, gönlündeki gelgitlere istikamet verebilmeyi, içindeki putları yavaşça devirebilmeyi bilenlerin ve şeytanını, hevesini sıra sıra dizip taşlayabilenlerin daima genç kalabilenlerin, bu dünyada yaşayıp “bu dünyayı yaşamayan” hep bariz devrimci Müslümanların dinidir.
Prof. Dr. Mustafa ALICI