Tarih boyunca çeşitli yönetim modaları olmuş ve o çağlardaki toplumların yapısı ve dünya görüşüyle ilgili olmuştur daima. Batı dünyası tarafından uygulanmakta olan demokrasi anlayış ve düzeni, ne yazık ki Ortadoğu ülkelerinde sınıfta kalmıştır. Göstermelik tek partili ya da sözde parlamentolar, diktatörlük düzenini de beraberinde getirmiş, iktidara gelen bir daha gitmeyi asla düşünmemiş hatta aklının köşesinden bile geçirmemiştir.
Eğer Ortadoğu ülkeleri bu sistemi, hakikat ve erdem içeriğiyle besleyip yüce prensiplerle takviye etselerdi, başka bir dünya kurulur, maddi ve manevi değerlerin birlikte ve at başı yürüdüğü ve mutlulukların yaşandığı bir evren oluşurdu.
Yeni bir dünya doğmakla ve yeni bir insanlık teşekkül etmekle beraber, çok ürkütücü ve korkutucu bir şiddet sarmalıyla çevrilmiş bulunmaktadır Ortadoğu coğrafyası ve mazlum halkları…
Batının dilinden düşürmediği özgürlük, eşitlik ve sevgi gibi kavramlar, bölge insanı nazarında ve Ortadoğu coğrafyasında çok gülünç ve akıl almaz fanteziler yumağı halinde ortalığı kaplamıştır.
Avrupa karşısında duraklama dönemine giren ve uzun bir süredir gerçek ve temelli bir çıkış yolu bulamayan İslam dünyası, bugünkü durumda yeni bir fırsat ve imkân karşısında şaşırmış kalmış gibi bir haldedir. Bunun da başlıca nedeni, özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarının sadece lafta kalmasından ve ileriye gitmemesinden kaynaklanmaktadır.
Diplomasi alanında dünyanın en güçlü devleti olduğundan kuşku duyulmayan İngiltere, çağımızda sırf bu milli gururu yüzünden, önlenemeyecek bir çöküntüye doğru kaymakta olduğu görülmektedir.
Dünyadaki şartlar değişmesine ve bunu da en iyi gören bir devlet olmasına karşın, o, hala geçen yüzyılın İslam ülkelerini –Amerika vasıtasıyla- çökertme psikoz ve düşüncesinden kendini kurtaramamıştır.
İngiltere, Ortadoğu ülke ve halkları konusunda kendi gücünü ve diplomatik dehasını Müslümanların aleyhinde kullanmaktan geri kalmadığı gibi diğer Batı ülkeleri başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere ve onlarla birlikte Ortadoğu ülkelerinin petrol ve doğalgaz zenginlikleri nedeniyle, sarhoşluklarından yararlandığı da çok açık ve seçiktir.
Dünyanın hemen hemen her tarafında bulunan Müslümanlar, kaynaktan alınan bir avuç tertemiz ve bulaşmamış su gibi, saf olmadıkça, aynı var oluş duygusunu paylaşmadıkça ve tüm halklar, aynı homojen bilinci taşımadıkça şimdiye kadar kapitalizmin ve bundan sonra da aynı zihniyetin esiri olmaktan asla kurtulamayacaklardır…
Şakir DİCLEHAN