Toplumumuz kültür edinme sürecinde değişik iniş ve çıkışlar yaşadı; halen de yaşamaya devam ediyor. Kültür edinmelerin bir kısmı, toplumun isteği dışında gerçekleşirken; bir kısmı da, toplumun kendi karasızlık ve zayıflığının sonucu olarak gerçekleşmektedir.
Kültür Kayıpları:
Elbette toplumdaki kültür kayıplarının sorumluluğunu tamamen batıya ve onun yardakçılarına bağlamak ve onları suçlamak doğru olmaz. Çünkü kültür aktarımı, tamamen tek taraflı bir etkiye gerçekleşmez. Kültürü aktaran kesim kadar olmasa da, kültürden etkilenen grupların da kültürlerine olan bağlılığı ve kültürü hayatında yaşatma çabasının da etkisi bulunmaktadır.
Kültür bir yaşama tarzı olduğundan, bir başka kültürü benimsemek; kişi veya toplumun geçmiş hatıralarını, geleneklerini ve tüm hayat anlayışını terk etmesi manasına gelmektedir. Böyle bir yön değiştirme; eğer, daha iyi bir hayat tarzına yöneltmiyorsa, hayat tarzında bir gerileme ve dejenerasyondan başka bir açıklaması olmayacaktır.
Kültür, öyle bir olaydır ki; onun değerleri hayata aktarılmazsa, onun varlığı sembolik bir seviyede kalır. Dolayısıyla, varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmaz. Bazı insanlar, bu halde bile kültürlerinin varlığından bahsederler fakat, bu haldeki bir kültürün dinamizmi bitmiş; sadece posası kalmıştır.
Kültürün sembolik hale gelmesi:
Sembolik ve yaşanmayan bir kültürün; hayatta, her hangi biçimlendirici ve yönlendirici bir özelliği kalmaz. Hatta, hayatın tadı da kalmaz. Böyle bir kültür insana ne hayatın zevkini almasına, ne de kendini değerli görmesine imkan sağlar. İnsanı; şuursuz ve duygusuz bir hale getirir.
Dünyada, birçok kültür; insan ve toplumunu temsil etmek yerine, başka kültürlerin taşıyıcılığını yaparak; görünümde kültür gibi kabul edilmesine rağmen, gerçekte sağlıklı bir kültürün rolünü oynayamamaktadır.
Kültürün fonksiyonsuzluğu, onun bir hayat ve yaşanan bir gelenek olma özelliğini kaybetmesiyle ortaya çıkar. Özellikle, bir başka kültür ile karşılaşınca; kendini ifade edemeyip, onun etkisi altına girer ve onu taklit etmeye başlar. Çünkü; kendine has özelliği ve belirleyiciliği kalmamıştır.
Müzik, giyim, konuşma ve hatta bütünüyle günlük yaşama tarzını bir başka kültür ve hayat tarzından aldığından, onun kendine ait hüviyeti tükenmiş ve varlığını başka kültürlerin güdümünde sürdürmekten öteye rolü kalmamıştır. Bir manada; tiyatro veya sinemada, başkalarının rollerini üstlenen sanatçıların rollerini yerine getirmiş gibidirler.
Kültürle beraber kişilik kaybı:
Kültür; insan ve topluma inanış, bilgi ve tarihi rol veren önemli bir hayat anlayışıdır. Kişinin hayatındaki değerlerin etkisiz hale gelmesi, aslında bir kimlik ve şahsiyet kaybını ortaya koymaktadır. Çünkü değerler; hayatın anlamını vermeyi sağlayan kurallara sahiptir.
İnsan ve toplum, kendi hayatını ve geleceğini kendisi seçememiş ve onu gerçekleştirmek için bir çaba ve mücadele verememişse, hayatını bir anlamı olmadan yaşıyor demektir. Bu da, bir insan için en büyük varlık sebebinin kaybolduğunu gösterir.
Aslında karma kültür, kişinin kendi kültüründen ve yaşayış felsefesinden ağır ağır uzaklaşmasının ve değer sisteminin, giderek kaybolmasının bir işaretidir. Çünkü sosyal olaylar, birdenbire ortaya çıkmaz; ağır ağır bir seyir ve ritimle meydana gelir.
Kişilik kaybı, zaten bir kültür ve hayat anlayışının etkisini kaybolması demektir. Bu durum, kişi ve toplumu, başkalarının dünyasında yaşamaya yönlendirir ki; artık, böyle bir insandan, gerçek bir insan olarak bahsetmek, mümkün değildir.
Prof. Dr. Sami Şener