Rasim Özdenören, ‘Yedi Güzel Adam’dan biri 23 Temmuz 2022 de vefat etti. Edebiyat çevrelerinde öykücülüğü ve denemeleri ile bilinen bir kalemdi. Ama Müslüman gençlerin ağabeyi idi… Ben şahsen gözlerimi onun kitapları ile açtım. Neredeyse bütün kitaplarını okudum. Kendisiyle yüz yüze tanışma imkânım oldu. Adana’da Kitapevinde onu ağırladık. Hem de yirmi sekiz şubatın en civcivli zamanında imza günümüze katıldı. Ve bizimle üç gün geçirdi. Edebiyat çevrelerinden tanıdığım en mütevazı kişilikti. İncitmeyen bir kişiliğe sahipti. Kendisinin ölümünden dört gün önce falan görüşmüştüm. Sağlığını sorduğumda şükür dedi. Hastanede olduğunu söyledi. Sesinde bir kırıklık vardı, ama iyi görünüyordu. Neşesi yerindeydi. Buna sevinmiştim. Sonra önce yoğun bakımda olduğu haberi, ardından da vefat haberini sosyal medyadan öğrendim.
Rasim ağabeyin ölümü üzerine derinden bir kez daha ölümü düşündüm. Tarihe ve topluma mal olmuş edebiyatçıların, âlimlerin, entelektüellerin ölümünün insanı niçin bu kadar derinden etkilediğini düşündüm. Çünkü Rasim ağabeyin ölüm haberini okuduğumda hüngür hüngür ağladım. Niye ağladığımı tam olarak anlayamadığım halde… Sonra bir başka arkadaştan Rasim Ağabeyin ölümü üzerine ‘Sanki babamı kaybettim’ diye yazdığını okuyunca, kafama dank etti. Evet, ben hem Sezai Karakoç üstadın vefatında hem de Rasim ağabeyin vefatında içine düştüğüm boşluğu ancak bu şekilde tanımlamakla doğru anlamlandırmış olurum. Çünkü babamı kaybettiğimde de bu boşluğu derinden hissetmiştim. İşte insan babasını kaybetmesi ile düşünce ve örneklik bağlamında kendisine rehber edindiği kişileri kaybettiğinde de bu duyguyu tadıyor. Ezcümle babamı kaybettiğim gün hissettiğim duyguyu Rasim ağabeyin ölümünde de hissettim… Bu sözler mübalağalı gelebilir okuyucuya, ama o arkadaşın ifadeye kavuşturduğu ve benim yaşadığım duyguyu eminim ki birçok insan hissetmiştir.
Rasim Ağabeyin ölümü üzerine Ankara’ya gitmeyi planlarken, cenazenin İstanbul Eyüp Sultandan kaldırılacağı haberi üzerine Pazar ikindi sonrasını bekledim. Her ihtimale karşı erkenden yola çıkarak, izdihama kalmadan cenazeye doğru yola çıktım. Bayrampaşa’dan Eyüp’e doğru yola çıktık. Yürüyerek oraya yürüdüm, Eyüp camiinin Gaziosmanpaşa tarafından ana cadde üzerinden camiye doğru yürüyordum. Ömer Karaoğlu, oğlu Enes ve bacanağı DR. Kenan Kır’ın oturduğunu gördüm. Oraya oturduk, çay içtik. Cenaze namazı vaktini bekliyorduk. Ezana daha var iken kalkalım, camiye gidelim, ikindiyi cemaatle kılalım, sonra cenaze namazına katılırız, dedik. Biraz yürüdük, camiye yaklaşınca bütün camiinin etrafının güvenlik koridoru olarak kapatıldığını gördük. Camiye gidemiyorduk. Beş dakika dendi. Beklerken ezan okunmaya başlandı. İçeriye giriş izni yok. Millet çoğalmaya başladı. Homurdanmalar yükseldi. Cumhurbaşkanının içeriye girişi görüldü. Daha sonra içeriye alındı. Ama bu sefer benzer bir uygulama camii içinde görüldü. Velhasıl ikindiyi kılamadık, cami avlusunda bir sürü tanıdık vardı. Entelektüel, gazeteci, akademisyen arkadaşlar. Çoğumuz ikindiyi kılamadık. Bari cenaze namazını kılalım dedik. Oraya doğru yöneldik. İkindi namazı bitti. Cumhurbaşkanı çıktı geldi. Cenaze namazını kılacağız ama güvenlik sebebi ile olsa gerek, bir sürü insan güvenlik koridorunun dışında ve cenaze namazı kılınacak alana giremiyorlar. Namaz kılındı. Dualar edildi. Tezkiyeler yapıldı. Fakat aynı güvenlik kaygısı sebebi ile aile ile görüşülemedi. Mezarı başında durulamadı, toprağı atılamadı. Bir sürü seveni mahzun bir şekilde geri döndü.
Cenaze alanında yüksek sesle söylediğimi buradan da tekrar edeyim: bu tarz halka mal olmuş sivil şahsiyetlerin cenaze namazına resmi makamların en azından resmiliklerini bir tarafa bırakarak katılmaları daha doğru olmalıdır. Oradan da belirttiğimiz üzere sivil bir cenaze namazı istiyoruz. Güvenlik kaygısını anlarken, bu güvenlik kaygısı yüzünden insanların ibadetlerine halel geliyorsa makul ve meşru kabul edilemez! Bu yüzden cumhurbaşkanı cenaze namazına katılacağı zaman artık çoğu insan o cenaze namazına katılma isteğini duymamaktadır. İnanıyorum ki cumhurbaşkanının kendisi de cenaze namazı alanında yükselen kahır yüklü cümleleri duysaydı. En azından bu kadar güvenliği insanların gözüne sokarak gerçekleştirmezdi, bunu yapanlara da gereken uyarıyı yapardı. Ama maalesef, bir cenazeyi daha geride bırakırken, çok sevdiğimiz birini arkada bırakırken kaybetmenin hüznü yanında derin bir hayal kırıklığını da birlikte yaşadık.
Rabbim Rasim Özdenören ağabeye rahmet eylesin, mekânını cennet eylesin, umduğuna nail eylesin, korktuğundan emin kılsın, sevdiklerine kavuştursun, salih insanlar arasına katsın. Biz onun güzel bir adam olduğuna şahitlik ederiz. Rabbim kendi dergâhı izzetinde bu şahitliğimizi kabul buyursun! Bu vesile ile buradan ailesine en derin hürmetlerimi sunarım, acılarını paylaştığımı belirtmek isterim, kendilerine Rabbimden sabır diliyorum, ümmete de baş sağlığı diliyorum.
‘Âlimin ölümü Âlemin ölümüdür’ sözünü bir kez daha derinden anlamaya vesile olduğu için Rasim Ağabeye bir kez daha müteşekkir olduğumu beyan ediyorum…
Abdulaziz Tantik
Acı üstüne acı yaşanmış. Bize hiçbir zaman ait olmadığını taziye boyunca yaşadığım hadiseler anlatır.
Ne diyelim cennetin olsunlar,Rahmanla buluşanlardan olsunlar da bize sabrun cemil yakışır.
Allah razı olsun üstadım, Rabbim rahmet eylesin mekanı cennet olsun sadıklar ile birlikte haşreylesin inşallah.