Ashabı kiramdan şakacılığıyla meşhur Nuaymân (veya İbnü’n-Nuaymân yahut Abdullah el-Himâr) içki içme suçuyla dördüncü kez Resulullah’ın huzuruna getirilince sahabelerden biri, “Allah ona lânet etsin” diye beddua eder. Bu ifadeden hoşlanmayan Resûlüllah (s.a.), onun Allah’ı ve Resulünü sevdiğini söyler (Buhârî, Vekâlet 13; Ḥudûd 3,4,5). Resûlüllah bu veya benzer bir olay üzerine ashabını, “…Kardeşinize karşı şeytana yardım etmeyin!” (Buhari, 6781; Ebu Davud, 4477; Ahmed, 7985) diye de ikaz eder.
Bu ilginç olaya neden yer verdim? İslâm’a hizmet aşkıyla konuşan bazı İslâm davetçilerinin samimi ve heyecanlı hitapları esnasında sarfettikleri tebliğ usulünü ya da üslubunu zorlayabilen bazı ifadelerinin malum çevreler tarafından alabildiğine istismar edilmesi ve bağlamından koparılarak veya niyet okuması yapılarak İslam’ı yıpratmaya bahane kılınması hepimizi derinden üzmektedir. Bu vesileyle Kur’ân ve Sünnet’e dayalı bir İslâm davetinin bazı önemli ve öncelikli ilkelerini hatırla(t)mak yararlı olacaktır.
Öncelikle şu üç âyet-i kerimenin mealini dikkatle ve ibretle okuyalım:
“De ki (Habîbim:) İşte bu, benim yolumdur. Ben (insanları) Allah’a (körü körüne değil) bir basiret üzere davet ediyorum. Ben de bana tâbi olanlar da (böyleyiz)…” (Yusuf, 12/108-H.B.Çantay meali)
“Ona (Firavun’a) yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasihat alır yahut (Allah’tan) korkar.” (Taha/44-H.B.Ç.)
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel-inandırıcı yöntemlerle tartış…” (Nahl 16/125-M.Esed Meali: ‘tartışmalarda en yumuşak, akla-sağduyuya en uygun yöntemleri seç.)
Resulullah buyuruyor: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” (Buhârî, İlim, 11)
Ayetlerle hadisteki bazı terimlerin altını çizelim: Körü körüne değil basiretle, yumuşak ve etkili bir dille, hikmetle, güzel öğütle, en güzel tarzda; zorlaştırıcı, nefret ettirici değil kolaylaştırıcı, müjdeleyici.
İmdi, Kur’ân ve Sünnette yer alan davet usul ve adabına dair temel ilkeler çerçevesinde hatırlattığımız Nuayman olayında görüldüğü gibi, kalplerinde Allah ve Resul sevgisinin varlığını ve derecesini bizim bilemeyeceğimiz ama batılı yaşam biçiminin anaforuna kapılıp kendilerini haramlardan bir türlü kurtaramayan yurdumuz insanlarına karşı şeytana yardım etmememiz gerektiğini öğrenmiş olduk…
Şimdi de şu ilginç diyaloğu okuyalım: Halife Ömer b. Abdülaziz’e bir gün oğlu Abdülmelik şöyle çıkışır:
“Ne diye sen, dinin hükümlerinin hepsini birden uygulamıyorsun? Allah’a andolsun ki Hak uğrunda olduktan sonra senin ve benim aleyhimde kazanlar kaynasa aldırmam.” Halife Ömer cevap verdi:
“Hayır, yavrum! Böyle düşünme! Cenabı Hak bile içkiyi önce iki sefer zemmetti; üçüncüde haram kıldı. Ben, insanlara hakkı bir defa toptan yükleyiverdiğim zaman onların bir çırpıda hakkı reddetmelerinden korkuyorum. Şayet böyle davranırsan fitne çıkarmış olursun.” (Ahmet Önkal, Resulüllah’ın İslam’a Davet Metodu, s.202)
Peki, içkiyi zemmetmek yerine içki içen günahkârı zemmetmek, şeytana yardım etmek olmaz mı? Keza, Ömer b. Abdulaziz’in hakkı reddetmelerinden korktuğu insanlar bugün daha mı az?
Ömer b. Abdulaziz bu dikkatli tavrını ashabı kiramdan (r.a), onlar da Efendimizden (s.a) öğrenmişlerdi:
Bir sahabe şöyle der: “Resulullah Efendimiz (s.a.), bu dini ve Kur’an-ı Kerim’i bize bir defada tebliğ etseydi, bu teklif bize çok ağır gelirdi ve biz Müslüman olmazdık. Fakat O, ilk önce bizi tek bir kelimeye, Allah’ın birliğine çağırdı. Biz de kabul ettik. Böylece imanın tadına erdik. Şeriat tamamlanıncaya, dinin ahkamı bütünleninceye kadar bu, bu kolaylıkla devam etti.” (Önkal, a.g.e., s.202)
Hz. Aişe (r.anhâ) der ki: “…İnsanlar İslâm’da toplandıkları zaman helal ve haram konularını içeren sureler inmiştir. Eğer başlangıçta ‘içki içmeyin’ şeklinde vahiy inseydi, ‘biz asla içki içmeyi terk etmeyiz’; ‘zina etmeyin’ şeklinde vahiy inseydi ‘biz asla zinayı terk etmeyiz’ derlerdi…” (Buhârî, Fezailü’l-Kur’ân, 6)
Soru: İnsanlara önce imanın tadını tattırmayı ve İslam’ı doğru öğretmeyi başaramadan, Din’i adeta yasaklardan ibaret bir yaşam biçimi gibi sunmak, sanal ve gerçek ayartıların yoğun saldırıları altında bunalan insanımızın Din’den nefret etmelerine ve sonunda onu reddetmelerine yol açmaz mı? Yani kaş yapalım derken göz çıkarılmış olmaz mı?
Abdullah Yıldız