Yazar Yusuf Yavuz Yılmaz’ın kaleme aldığı “Dindarların Toplumsal Sorumlulukları” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..
İslam, mensuplarına bireysel ve toplumsal sorumluluklar yükler. İnancın temel ilkeleri bu sorumluluğun çerçevesini çizer.
Yaşadığımız çağın en büyük sorunlarından biri dindarların temsil kabiliyetindeki zaaflardır. Bu zaaflar hem dindarlara olan güveni azaltmakta hem de buna bağlı olarak derin bir ahlak krizi yaratmaktadır.
Dindarların en büyük sorunlarından biri inandıkları ile yaşadıkları hayat arasındaki uyumsuzluktur. Bu uyumsuzluk, toplumsal hayatta dindarlara karşı olan güveni zedelemektedir. Beklenilen ile yapılan arasındaki uyumsuzluk, inanç ile pratik arasındaki farklılık, sonunda ahlak krizine yol açmaktadır. Yaşadığımız şu günlerde, toplumun bütün katmanlarında bu krizin izlerini gözlemlemekteyiz.
Dindar insanların ibadetleri ile davranışları arasındaki uyumsuzluk, sadece onların kınanmasıyla kalmamakta, aynı zamanda inançlarını da sorgulanır duruma düşürmektedir. Kılınan namaz, tutulan oruç insanları komşu hakkına riayet etmeye, adil davranmaya, doğru sözlü olmaya yönlendirmiyorsa yapılan ibadetlerin samimiyetini sorgulamanın zamanı gelmiştir.
Allah’a karşı olan ibadetlerin sonuçları toplumsal ilişkilere yansımalıdır. Hem namaz kılan hem de komşu hakkına giren, yalan söyleyen, gerçeği bile bile gizleyen kişinin dindarlığı sorunludur. Dindarlığı sorunlu olan kişilerin başkalarını etkileme imkanı yoktur.
Gösterişçi dindarlık veya din istismarcılığı, dini ibadetlerin ahlak ve irfandan uzak olmasıyla başlar. Böylece ibadetin içeriği boşalır. Oysa ibadetin asıl hedefi ahlaklı bir insan inşa etmektir. Ahlaksızlığın, adaletsizliğin, yolsuzluğun bu denli yaygın olması, ibadetlerin amacına ulaşmadığını gösteriyor.
Kamu ve kul hakkı, muhatabın izni olmaksızın affedilmesi mümkün değildir. Türkiye dindarlığı kamu ve kul hakkı konusunda önemli ölçüde duyarsızdır. Bu yüzden genelde İslam dünyasında, özelde Türkiye’de dindarlığın zemini sorunludur. Hiç kuşku yok ki, sorunlu dindarlığın başkasını etkilemesi mümkün değildir.
“Dindarlar neden başkalarını etkileyemiyor” sorusu üzerinde düşünülmelidir. Çünkü iyi örnek olmak, inancının ahlakını davranışlarına yansıtmakta mümkündür. Namaz kılan ancak yolsuzluk yapan, komşu hukukuna riayet etmeyen, yalan söyleyen, komşusunun kendinden emin olmadığı insanlar bırakın başkalarını etkilemeyi, tam tersine kötü örnek olmakta ve dinin sorgulanmasına neden olmaktadır.
Özellikle son 20 yılda dindarlar toplumsal temsiliyet konusunda iyi bir örneklik oluşturamadılar. Bu durum bugün bazı sorunlar ortaya çıkardığı gibi, yarın da artçı sarsıntıları olacaktır. Bu durumun en büyük nedeni yaşanan ahlak krizidir. Ne yazık ki, dindarlar yaptıkları eylemlerden dolayı güvenilirliklerini büyük ölçüde kaybettiler.
İnsanlar, psikolojik olarak ne söylediğinize değil, nasıl davrandığınıza bakarlar. Belirleyici olan Kur’an kıssaların nasıl anlattığınız, dini söylemi nasıl kullandığınız değil, nasıl yaşadığınız ve bunu pratik hayata nasıl aktardığınızdır. Dinin bize yüklediği en büyük sorumluluklardan bir tanesi önce din kardeşinin, sonra da bütün insanların hukukunun korunmasıdır. Kendi içinde din kardeşiyle adaleti sağlayamayan bir anlayışın dünya barışını dillendirmesi sağlıklı bir yaklaşım değildir. Kardeşliğin sınırlarını ve hukukunu iyi belirlemek gerekir. Hz. Yusuf kıssasından bize kalan ders, insana en büyük kötülüğün kardeşlerinden gelme ihtimalidir. Bunun için kardeşinin hukukunu korumak, hakkını yememek gerekir.
Dindarlar, inançlarını yaşadıkları hayata aktarmalıdır. Bu onların hem Allah’a, hem de içinde yaşadıkları diğer insanlara karşı sorumluluğudur. Bu sorumluluk, dindarları toplumsal yaşamda ahlaklı bir duruş sergilemeye zorlar.
hertaraf.com/ YUSUF YAVUZ YILMAZ