Bir Ortadoğu devleti olan Osmanlı Devleti dağıldıktan sonra ortaya çıkan tablo, yeni hülyaların ve rüyaların konusu olmuştur. Küçük küçük devletlerden kurulu Ortadoğu coğrafyası, tarihin en kritik dönemlerinden birini yaşamaktadır bugün…
Parçalanmış, bölünmüş, birbirinden habersiz hale gelmiş, geçmişiyle ilgisini kesmiş, kendi kutsalı yine en çok kendi ülkesinde çiğnendiği halde onur ve haysiyet duygusu nasırlaşmış, ölgünleşmiş ve bitmiş insanların ülkesi haline gelmiş İslam ülkeleri…
Birliğin değerinin ve bu yüzden de çekmediği ıstırap ve uğramadığı felaket kalmayanların başında ne yazık ki Müslümanlar gelmektedir. Arap baharı diye aldatıcı bir kavram ortaya atan Batı dünyası, Arap dünyasındaki ufak tefek kıpırdanış ve hareketleri bastırarak o ülkeleri daha geri bir noktaya itmenin keyfini yaşıyor. Son olarak Tunus’taki diktatörlük senaryosunu adım adım hayata geçirmek için acilen göstermelik bir seçime gidilmiş ve katılımın yüzde 25 civarında kaldığı bu seçimde yüzde 92.3 şeklinde ilan edilerek dünyaya duyurulmuştur.
Tunus halkı, bir yıl önce Tunus Parlamentosu’nu feshederek ülkede olağanüstü hal (OHAL) ilan eden Cumhurbaşkanı Kays Said’in kendisine daha fazla siyasi alan açan anayasa taslağını oylamak için sandık başına gitmiştir.
Seçime katılanların büyük çoğunluğunun evet oyu kullanmasının ardından yüzlerce Said destekçisi, sonuçları kutlamak için Habib Bourguiba Bulvarı‘na akın etmiş ve bu hileli ve zoraki referandumu kutlamaya çalışmıştır.
Anayasa referandumuna katılım ise yüzde 25 olduğu ilan edilmesine karşın. Referanduma meşruiyet kazandırılmış bulunmaktadır, Tunus’un muhalefet partileri de dahil olmak üzere pek çok Tunuslu’nun oylamayı boykot ettiği ve ulusal bir boykot kampanyasıyla karşı karşıya kaldığı görülmektedir.
Referanduma katılmama bir çare miydi? Analistlere göre oylanan anayasa hükümet sistemini güçlü bir başkanlık sistemine çeviriyor, cumhurbaşkanına sistem içi büyük bir iktidar alanı sağlıyor, parlamentonun yetkilerini büyük ölçüde kısıtlıyor ve yargı bağımsızlığını büyük ölçüde zora sokuyor.
Öbür yandan Amerika Birleşik Devletleri tarafında kurulan ve yine aynı devlet tarafından yok edilmek istenen el kaide liderinin Afganistan hükümetinin verdiği istihbarat sonucu öldürülmesi, oldukça düşündürücüdür.
Bugünkü dünyanın ateşten şartları, bütün Müslümanları bir uçtan bir uca her yerde aynı kalbi çarpıyormuşçasına birleştirmeğe, birbirinden haberdar olmaya, birbirinin yardımına koşmaya kesin bir tarih belağatıyla zorladığı halde, Müslümanların pek de uyandığı ve bu yönde hareket ettikleri söylenmez.
Günlük, aslında Müslümanları pek ilgilendirmez nice aldatıcı ve oyalayıcı, dikkati esas hedeften kaydırıcı, hatta kurtuluşu unutturucu sahte konu ve durumlara dalıp gitmiş oldukları görülmektedir…
Bunun için ne yapmalıdır İslam ülkeleri? Onun cevabını da Pakistanlı filozof Dr. Muhammed İkbal vermektedir. “Gel bu dünyayı yeniden gülistan yap/Eski dünyayı tekrar gençleştir.”
Şakir Diclehan