Geçen haftaki yazımızda belge niteliğinde bazı fotoğrafların, yer kısıtlılığı nedeniyle, editör tarafından kaldırıldığını fark ettim. Murat KOPARAN, Sezayi DAŞDEMİR ve Hasan Rıza İLBEYLİ gibi gerçek ve sahte hesaplardan yayınlanmış sosyal medya materyallerinin çıkarılması yazı içinde kısmen de olsa anlam bütünlüğünün bozulmasına yol açmıştır. Bu aksaklıktan dolayı tüm okuyucularımızdan özür diliyorum.
Husumete Rağmen Gerçeğe Tanıklık Etmek
Sorgucu Polis, bana husumet duyan 10 kadar kişinin hakkımdaki ifadelerini okudu. Emniyet Müdürlüğü, binin (1000) üzerinde personeli bulunan Uşak Üniversitesinde derin çalışmalar yaparak, aralarında yüz kızartıcı fiillerden disiplin soruşturması geçirenlerin de olduğu, çeşitli nedenlerle benimle sorun yaşamış ne kadar kişi var ise bulup çıkarmış ve bana iftira atacaklarını umarak ifadelerini almıştı! Bunun dışında bazı kişilere de sondajlar yapmışlar ancak alacakları ifade işlerine gelmediği için kayda geçirmemişler. Örneğin, makam şoförlüğümü yapan Aydın SARISAMAN’ı çağırıp biraz sıkıştırmalarına rağmen lehte tanıklık yapmaktan vazgeçmeyince yazıya geçirmemişler!
Büyük bir dikkatle seçtikleri bu kişilerden 5’i, tam da fırsat bu fırsat diyecekleri bir zamanda, takdiri hak edecek bir şekilde bana FETÖ iftirası atmamışlar, doğruya tanıklık etmişlerdir.
Bunlardan birisi Prof. Dr. Sadiye TUTSAK’tı ki rektörlük seçimlerinde demokratik hakkını kullanarak mevcut rektör Ekrem SAVAŞ’ı desteklemişti. Benimle arasında olduğunu varsaydığı şahsi sorunlarından bahsettiği ifadesinde “Benim Uşak Üniversitesinde FETÖ-PDY terör örgütü yapılanması ile ilgili olarak somut bir bilgim yoktur.” diyerek çetenin ümidini boşa çıkardı. Halbuki bu hoca ideolojik nedenlerden dolayı şahsımdan hiç haz etmiyordu. Ben, 10 Kasım dolayısıyla valilikte törende iken, kampüste Atatürk anıtının önünde kendince ufak çaplı bir eylem yaparak Ataürkçülüğünü ıspat etmiş(!) ve beni protesto etmişti. Elbette benim demokratik tavrımın verdiği özgüvenle bunları yapabilmişti. Daha sonraki yıllarda üniverisitede FETÖ soruşturma komisyonunun başkanlığını yapan bu hanımefendi sanıyorum bazı FETÖ’cülerin nasıl korunduğunu yaşayarak öğrenmiş ki FETÖ’cüleri ortaya çıkarmak için amirine gittiğinde yetkileri elinden alınıvermiş! Fakat yapacağı görevin engelllenmesi karşısında, ideolojik perde altında bana gösterdiği protest tavrı amirlerine gösteremediği için FETÖ ile mücacele etmedeki azmi ve sebatı Atatürkçüklükteki azmi ve sebatının gerisinde kalmıştı! Fakat şundan eminim. Günü gelip savcılar kendisini çağırdığında doğruya şahitlik edecek, dekanlığını yaptığı fakültede hangi FETÖ’cülerin peşine düştüğünde nasıl engellendiğini de anlatacaktır. Zira artık biliyorum yanlış algılayabilir ama yalan söylemez!
Yine Genel Sekreter Yardımcısı Kenan GÖKÇE ile rektörlük seçiminde Ekrem Savaş’ın sandık müşahitliğini yapan ve destekleyen gerek Prof. Dr. Barış METİN ve gerek Prof. Dr. Kadir Özcan da Uşak Üniversitesinde FETÖ yapılanması ile ilgili olarak herhangi bir tanıklıkları ve duyumları olmadığını ifade ederek iftira atmamışlardı. Bütün bu arkadaşlar sosyal demokrat kimliği ile bilinmektedirler.
İftira atmayanlardan biri de Dr. Öğretim Üyesi Ali PULAT. Rektörlük seçimi sırasında Paralelci olduğumu propaganda ederek, desteklediği rektör adayı Rıfat OKUDAN lehinde oy toplamıştı. Mensubu olduğu tarikat adayı kazansın diye bana “Paralelci” iftirası atması, kendisine beslediğim muhabbetten olsa gerek, doğrusu beni çok üzmüştü. Menzil cemaatinin akademi grubunun (TÜBİAD) başkanlığını da yürüten PULAT, ifadesinde seçim sırasındaki müfteri tavrını devam ettirmedi. KOM’da bana FETÖ iftirası atma zilletine düşmedi.
Evet, bu arkadaşlar dumanlı günlerde, fırsat ellerine geçtiği halde bana FETÖ iftirası atmayarak, sınavlarını yüz akıyla vermişler ve şebekeyi hayal kırıklığına uğratmışlardır.
Rektörlük Seçim Manipülasyonu
Polis, bu arkadaşların ifadelerini okuduktan sonra yüzüme bakarak “Genel Sekreterin olan Adil KARAMAN’ın çok dikkate değer bir ifadesi var.” dedi ve onun ifadesini okumaya başladı:
“Uşak Üniversitesi Rektörü Sait ÇELİK ve Rektör Yardımcısı Sayın DALKIRAN isimli şahısların FETÖ-PDY yapılanması içerisinde yer aldığını düşünüyorum. Her iki kişinin de farklı Nur Cemaatlerinden olduklarını söylenmesine rağmen bu gün için bu şahısların FETÖ yapılanması içerisinde yer aldığı kanaatindeyim.” diyerek ibretlik ifadesine başlıyor.
Yakın çalışma ekibimde yer alan KARAMAN ile rektörlük seçimlerine kadar hiçbir sorun yaşamamıştım. Temsilde hata olmaz; Türk sinemasının başyapıtlarından birisi olan Züğürt Ağa filmindeki Şıh gibi birisi, en has kardeşlerimi ve arkadaşlarımı ayartarak oylarını satın almakla kalmamış, süreç neticesinde şeytanın bile aklına gelmeyecek iftiralar eşliğinde Yusuf (as) misali kuyuya atılmamı sağlamıştı!
Arkadaşlarımı kim nasıl ayartmıştı? Adil KARAMAN bunu Emniyet KOM’da ve mahkemede şöyle itiraf etti:
“2015 yılı Üniversite Rektör seçimleri ile ilgili olarak YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. İbrahim HATİPOĞLU isimli ilahiyat profesörü olan kişi illerde Valilik, Belediye Başkanlığı, üniversite, sivil toplum kuruluşları, üniversitedeki hocaları ve şehre yön veren şehrin önde gelen kişileri ile görüşerek konsensüs oluşturur. Bu görüşmelerde ve görüşmeler sonucunda kendisinin işaret ettiği kişi de genelde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından üniversitelere rektör olarak atanırdı. İbrahim HATİPOĞLU Uşak ilini de bu kapsamda ziyaret etti. Tüm görüşmeleri ve görüşmelerinin sonucunda 2015 yılı Nisan-Mayıs ayındaki rektör seçimlerine Uşak Üniversitesinde Rektör adayı olarak Prof. Dr. Rıfat OKUDAN’ı işaret etti.”
Kumpasın Çıkış Noktası
KARAMAN bu ifadesiyle, YÖK Yürütme Kurulu Üyesi İbrahim HATİPOĞLU’nun atanacak rektörü belirlemek gibi sözde özel bir görevle Uşak’a geldiğini ve çeşitli temaslar yaparak rektörlük seçimlerini manipüle ettiğini itiraf etmişti.
YÖK ve Cumhurbaşkanlığını paravan olarak kullanan şark kurnazı ilahiyat profesörü HATİPOĞLU’nun rektör olarak yine bir ilahiyat profesörü olan Rıfat OKUDAN’ın atanacağına dair taahhütleri ve teminatları olmasaydı, Belediye Başkanı Nurullah CAHAN ve cemaati (Adil KARAMAN da aynı tarikattandır) böyle alçakça iftiralar üretmeyi ve bana kumpas kurmayı akıllarından dahi geçirmeyeceklerdi. Çünkü aramızda hiçbir sorun olmadığı gibi ilişkilerimiz de bu sürece kadar gayet iyiydi.
Aslında CAHAN ekibinin hizip taassubu, HATİPOĞLU tarafından ayartılmalarını kolaylaştırmıştı. Kendi tarikatlarından birisinin rektör olmasının yanında, bana karşı göstermeleri gereken ahlaki duruşun ve vefa duygusunun ne önemi olabilirdi? Nasıl olsa Şıh Efendi Hazretleri; benim günlerimin sayılı olduğunu söyleyerek atanmayacağımın garantisini vermiş, Uşak Üniversitesi’nin tapusunu bu arkadaşlara sunmuştu!
İbretlik bir hadisedir ki bir ilahiyat profesörü ancak İblislik olarak tanımlanabilecek bir strateji ile kardeşlerimle aramı bozarak fitnenin fitilini ateşlemiş ve hapse düşme sürecim de dâhil olmak üzere yaşanan bir dizi trajik olayın başlatıcısı olmuş, dahası birçok insanın büyük günahlara girmesine vesile olmuştur…
İslami İlimler Fakültesi ve Dekan Atanması
Yukarıdaki hadisenin daha iyi anlaşılabilmesi için meselenin arka planına değinmekte yarar vardır. 2012 yılında Uşak Üniversitesi İslami İlimler Fakültesini açmış, yoğun aramalarıma rağmen içime sinen bir dekan adayı da bulamamıştım. Sonunda YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. İbrahim HATİPOĞLU’nun önerisi ile Süleyman Demirel Üniversitesinden Prof. Dr. Rıfat OKUDAN’ın atanmasını sağladım.
Ancak dekan, ailesini Uşak’a taşımaya yanaşmıyordu. Uşak’a gelmekle maddi kayba uğradığını bu nedenle istifa etmeyi düşündüğünü ancak Allah rızası ve İbrahim HATİPOĞLU’nun hatırı için geldiğini sürekli tekrar ediyor ve bizi minnetli kılmak istiyordu.
Dekanın çalışma biçiminden son derece müştekiydim. Prensip olarak Üniversitedeki yöneticilerimizin tam zamanlı olarak çalışması ve birimlerinin başında olmasını istiyordum ve bu konuda hiç bir idarecime taviz vermemiştim.
OKUDAN’a İbrahim HATİPOĞLU’nun ricasıyla Pazartesi günleri Isparta’da derse girmek üzere bir dönemlik taviz vermiştim. Güya orada sapık bir tasavvuf hocası varmış ve kendisi derse girmezse öğrencilerin aklı çelinecekmiş! Bir sonraki dönemde Dekanın kardeşinin trafik kazasında vefatı, yeni çocuğunun dünyaya gelmesi ve benzeri gerekçelerle pazartesi gününe cuma gününü de ekleterek haftanın Salı günleri öğleden sonra yorgun olarak Uşak’a geliyor ve perşembe öğleden sonra ise Isparta’ya dönerek görev yapıyordu. İdari görevine rağmen Uşak’taki saatlerinde hemen hiç boşluk olmayacak şekilde kendisine ders yazmıştı. Hastalık, toplantı gibi sebeplerle Üniversiteye hiç uğramadığı haftalar oluyordu.
Dekanımız Uşşaki Şeyhi’nin Dergâhında Kalıyormuş
Dekan’ın Uşak’ta kaldığı gecelerde Uşşaki Şeyhi Muhammet Bakır MUTLU’nun dergâhında bedelsiz olarak kaldığını öğrendim. Dekanlık gibi bir görev icra eden bir akademisyenin, herhangi bir gruba minnetli duruma girmesi hiç hoş değildi. Kendisini lisanımünasiple ikaz ettim ama anlamamakta direniyordu.
Bu ve benzeri birçok sorunu, gerekli tembihleri yapacağını umarak dekanı öneren HATİPOĞLU’na iletiyordum. Bana, 28 Şubat sürecinde ilahiyat hocalarına kadro verilmediği için yeterli elaman olmadığını elde olanla yetinmek gerektiğini söylüyor, beni de ikna ediyordu. Dekanın çıkardığı sorunlardan YÖK başkanı SARAÇ’ın haberi olmamasını benden özellikle istirham ediyordu!
Rıfat OKUDAN, Rektör Yardımcısı Sayın DALKIRAN ile de sık sık sorun yaşıyor ve vaktimizin bir kısmını bu iki ilahiyatçı profesör arasında gelişen sorunların giderilmesi için harcıyorduk.
Üniversitedeki bu sorunlardan ve hemen her ayrıntıdan haberdar olduğunu zamanla fark ettiğim İbrahim HATİPOĞLU, sürekli telefonlaştığım, Ankara’ya gittikçe görüştüğüm ve onun da Uşak’ta beni ziyaret ettiği yani yakın görüştüğüm birisi olduğu için Dekanla ilgili vaziyeti akışına bırakmıştım. Rektörlük seçimine birkaç gün kalana kadar da bu iyi ilişkilerimiz devam etti.
Sonuç olarak ücret peşinde koştuğu halde görev bilinci olmayan, mesaisine riayet etmeyen, sohbet ortamlarında ve makam odasında fosur fosur sigara içerek çevresine ve öğrencilere güzel örnek teşkil etmeyen bir dekan sahibi olmuştuk! Zihnimdeki İslami İlimler Fakültesi Dekanı bu değildi! Hâlbuki bu fakülteyi ne hayallerle kurmuştum! Tabi mesele bununla kalsa neyse…
Din Kardeşlerimizin İçinden Kurt Adamlar Çıktı
Samimiyetinden hiç şüphe etmediğim HATİPOĞLU’nun bana yardımcı olsun diye gönderdiği dekanı, yerime rektör yapmak için, ilkesiz ve sinsice davranan bir ilahiyat profesörü olduğunu tahayyül etmem mümkün değildi. HATİPOĞLU’nun manipülasyonu ile kardeşlerim olduğuna inandığım kişiler seçimin hemen öncesinde birden kurt adamlar suretinde ortaya çıktılar. Şaka gibiydi! Aslında şaka değil bir kâbustu! Namazlı niyazlı kurt adamlar tarafından sistematik bir şekilde Paralelci ilan edilmiştim. Hiç beklemediğim için olacak ki son zamanlara kadar da arkadan vuranları tam olarak ne anlayabildim ne de kavrayabildim.
Evet inanamadım. Rektörlük seçiminin hemen öncesinde Uşak’a gelip aleyhimde kulis yaptığı net olarak açığa çıkana kadar HATİPOĞLU hakkında bende jeton düşmedi.
Şeyh Damadı Dekan
Meğer HATİPOĞLU tarafından yerimize hazırlanan bizim dekan, Diyarbakır Hazro doğumlu, 1970’li yılların başında Isparta’ya yerleşen İsmail ÇETİN adlı bir şeyhin damadıymış! Bu şeyh de Menzil cemaatinin saygın bir halifesiymiş! Şeyh Efendi, Isparta ve çevresinde fazla teveccüh gürünce tarikat hiyerarşisinde saygın ve yarı özerk bir statü kazanmış. Vefatı üzerine, oğlu olmadığı için, damat OKUDAN’a şeyhliğin devredilmesi ve mülkün yabancıya gitmemesi sağlanmış.
Sözde Şeyh Dekandan Etik Beklemek
Bu şeyh dekan, Uşak’tan ayrıldıktan sonra yine HATİPOĞLU’nun tavassutuyla Isparta’da tekrar dekan olarak atandı. Dekan OKUDAN, sözde bilimsel bir dergide; her işe başlarken ve iş sürecinde sürekli şeyhini düşünmenin anlam ve önemine vurgu yaparak ‘eşinizle birlikte olurken şeyhinizi düşünürseniz çocuğunuz ahlaklı olur’ diye yazdığı için İslamiyet’e mesafeli basının diline düşmüştü.
Haddi aşarak böylesine edep ve erkân dışı anlayışları meşrulaştırmak maksadıyla tasavvuf diye (her tasavvufi akım bunu asla kabul etmez) bu tür saçmalıkları kaleme aldığını önceden bilseydim OKUDAN’ı asla dekan olarak atanmasını sağlamazdım.
Böyle tavsiyeleri makalesine alan OKUDAN’ın müritleri her işlerinde OKUDAN’ı düşünürler mi bilemem. Ama ben böyle aşırılıklarla Allah’ın dinine saldırıya vesile olanlardan utanıyor, onları Allah’a havale ediyorum. Şirk kokan ahlaksız bir tasavvurun sonucuna ahlaklı bir çocuk vaadi ekleyerek yayınlanan bu sözde makale basına düştüğünde henüz rektördüm ve OKUDAN üniversitemde iken böyle bir haberin basına düşmemesinden dolayı Rabbime şükrettim.
Üniversitede yaşadığım talihsiz olaylar sırasında bu sözde şeyh OKUDAN’ın etik endişesinin olmadığını, hedefe giden yolda her şey mubah anlayışını taşıdığını yaşayarak öğrendim. Üniversitelerdeki teamüle göre mevcut yönetimi beğenmeyen ve rektör adayı olmak isteyen kişiler şayet idareci iseler istifa ederler. Seçim zamanı geldiğinde de aday olurlar. Sanıyorum, üniversite tarihinde son ana kadar hem üniversitenin yönetiminde olup hem de rektör adayı olan tek örnek Rıfat OKUDAN’dır.
HATİPOĞLU’nun Çalışmaları Ve OKUDAN İçin Oy Devşirmek
HATİPOĞLU’nun rektör yapmak istediği Rıfat OKUDAN, Üniversitede tanınmadığı için oy alma şansı yoktu. Bu sebeple HATİPOĞLU, Uşak’ta, daha önce başka üniversitelerde de denediği ve başarılı olduğu, operasyonu başlattı.
Uşak’a geliyor, yanına OKUDAN’ı alıp daha önce bana karşı örgütlediği Belediye Başkanı Nurullah CAHAN, Vali Seddar YAVUZ ve 10-15 kadar öğretim üyesiyle birlikte yemek yiyip fotoğraflar çektiriyor. Bu yemeğe katılan Öğretim Üyeleri, YÖK’ün ve Cumhurbaşkanının, OKUDAN’ı istediğini, benim paralelci olduğumu ve atanmayacağımı söyleyerek bu fotoğraflar eşliğinde oy devşiriyorlar. Rektörlük seçiminde bu metodun ne kadar etkili olduğunu akademisyenler gayet iyi bilirler.
Şıh Tarafından Kandırılan Genel Sekreterin Rektörü Olmak
Bu tezgâhtan etkilenenlerden biri de kendi ellerimle üniversitenin en perestişli kadrosuna atadığım Genel Sekreterim Adil KARAMAN’dı. Seçim öncesi KARAMAN’ın Genel Sekreter sıfatıyla arkamdan çeşitli dolaplar çevirdiğine dair sözler duymuş olsam da inanmadım. Çünkü bir rektör için, rektörlük seçimlerinde en yakınındaki adam olan Genel Sekreter’i bile Rektörünü desteklemiyor denmesinin izahı zordur ve dahası acınası bir vaziyettir! Galiba bu yüzden söylenenleri duymamayı ve kabullenmemeyi tercih etmiştim. İnançlarım da KARAMAN lehindeki reflekslerimi desteklemişti. Aramızda mümin kardeşliği hukuku olduğunu düşünüyordum. Meğer hizip kardeşliğinden öte bir kardeşlik, cemaat taassubundan öte bir muhafazakârlık, gücün yanında olma ve çıkar sağlama arzusundan daha güçlü bir duygu yokmuş.
Bu gerçeği bana KARAMAN ve Uşak’taki cemaati bittecrübe öğretti. Gözaltına alındığımda, hiçbir insanın bir başka insana yapamayacağını, hatta sıradan kişilerin düşmanına dahi yapmayacak olanı yaptı. Hele hele bunu hukukçu bir akademisyenin yaptığı düşüldüğünde çürümenin boyutlarını tahayyül etmemek mümkün mü?
Yeryüzünde Genel Sekreterimin yaptığını meşru görecek hiçbir din ve ahlaki öğreti olamaz. Haftaya akıllara ziyan iftirasını okuduğunuzda sizler de bana hak vereceksiniz. Zira bu kötülükleri havsalası almayan ben, şairin;
Şerbet niyetine kanımı içtim de sustum
Çaresi yok kötülüğün, insanlığımı kustum.
Şeklinde ifade ettiği ruh halini yaşadım..