islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
10°C
İstanbul
10°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
13°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C

‘Hayâ İmandandır’ Çıplaklık/Şeffaflık ise Şeytandan…

‘Hayâ İmandandır’ Çıplaklık/Şeffaflık ise Şeytandan…
23 Ağustos 2022 09:30
A+
A-

Hayâ imandandır, yargısının nezdimizde oluşturması gereken duygu nedir?

Bu soruya verilecek cevap bizim dünyada nerede durmamız gerektiğini de belirleyen bir konumu ihtiva eder. Modern dünya şeffaflık üzerine kuruludur. Şeffaflık üzere olmak, başkasına olduğu gibi görünmek anlamını taşıdığı gibi bir başkasını dikkate almadan yaşamayı göze almak anlamına geldiği de bilinmektedir. Bu ikili yapı; hem yaptığınızın başkasının gözünde ne olduğuna bakmaksızın yaşamak, hem de yaptığınızın sizin nezdinde meşruiyeti varsa başkasının nasıl gördüğü ile ilgilenmemeyi de içermektedir. İşte şeffaflık, sanıldığı gibi dosdoğru olmayı içermez, bilakis, kendi yalnızlığı içinde kendisi için yaşamayı içeren bir duygu durumu işaret eder.

Bu yaz, yeni bir furya başladı. Aslında şeffaflığın en gözde biçimde yaşandığı bir yaz olarak değerlendirilebilir. Çünkü yatak odası kıyafetlerini de geride bırakan bir sokak kıyafetleri furyası kırk yaş altını acayip bir şekilde etkisi altına almıştır. Gençlerinde içinde yer aldığı orta yaş yetişkin kuşağını da sarmalayan bu yeni akım, insanı dışarı çıkmaktan alıkoyacak cinsten bir durumu taşıyor. Çoğu mazbut insan gözlerini indirerek yürümeye çalışıyorken komik durumlara düşebiliyor. Buna rağmen, hiç kimse bu durumu özgürlük bahanesi adı altında eleştiriye konu edinemiyor. Ama kendi çocukları da bu furyaya takılı vaziyette… Evden çıkarken üstüne bir şey giyen kızımız, kendini sokağa atınca hemen üstündekini çıkararak hemcinsleri gibi salına salına yürümeye başlıyor, büyük bir gurur ile hemde…

Şeffaflığın bu kadar arttığı bir zeminde, reklamlarda bile isteye bu şeffaflığı reklam konusu yapan reklamlar ortada dururken, her reklamda sokaktaki kıyafetlerle eş değer kıyafeti boca eden oyuncular… Gençlik dizilerinde aynı giyim kuşamın kullanıldığı oyuncular, başka ne bekleniyor ki; Diyanet, iktidar cenahı, gençlik ve spor bakanlığı gibi bu meseleye eleştirel tavır alıp önünü almak gibi bir eyleme de rast gelinmediği görülmektedir. Ayrıca vaazlarda da bu konu nerede ise es geçilmektedir. Veya üstü kapalı bir iki cümle ile geçiştirilmektedir. Hâlbuki mesele çok derin ve gelecek kaygısı için yeterince açık bir durumu işaret ediyor.

Kendisi için yaşayan ve kendisinden başka değer yargısı tanımayan bir nesil, geleceğin inşasında rol aldığında artık elli yaş ve üstü için yaşam cehenneme dönüşecek demektir. Ve iman, değer, din, ahlak ve utanma duygusu olan hayâ bir daha evden içeri girmeyecektir. Sadece evden mi? Bilakis, sokaktan, mahalleden, şehirden ve memleketten de içeriye giremeyecektir.

Bir şey nasıl teslim alınırın en güzel örneği işte…

Başlığa geri dönelim, Hayâ İmandandır. Bu temel bir değer yargısıdır. Utanma duygusu, iki boyutlu işlevsellik kazanır: Kişi, yaptığı şey yüzünden önce kendisinden utanır, şahsiyetini, karakterini, egosunu, kendisini dikkate alarak kendisinden utanır. Bu utanma duygusu içinde sahip olduğu din, iman, ahlak, değer yargısı ve gelenek ile görenek de var. İkincisi ise, başkasından utanır, kendi yanlışının başkası için kötü örnek olmasından utanır, başkasının kendisini kötü bir iş yaparken görmesinden utanır, yani sosyal baskıyı olumlu anlamda ciddiye alır ve böylece şahsiyetinin kurucu unsuru olan başkasını dikkate almayı önceler. İşte bu kişi, hata yaptığı zaman bunu aleniyete dökmez ve pişmanlık duyarak yaptığı şeyden bir daha yapmamak üzere vazgeçmeyi sağlar. Zaten bunu aleniyete döken kişi artık yaptığını meşru göreceği için vazgeçmenin önünü de kapatmış olur.

Müslüman ile modern birey arasındaki temel fark açığa çıkmaktadır: Müslüman, hayatını yaşarken, her olay ve konuda herhangi bir baskı hissetmeden sadece kendi iç duyarlılığından gelen bir içtenlikle başkasını dikkate alır ve ona göre tavır geliştirerek utanma duygusunu sürekli güçlendirerek yaşar. Modern birey ise, sadece kendisini dikkate alır, kendi çıkarını, arzusunu ve isteğini önceler ve başkasının ne dediğini, ne istediğini ve ne beklediğini hesaba katmaz, zaten dış baskıya karşı kendini korunaklı kılar, özgürlük yavesi altında… Böylece sadece kendisi için var olan ve yaşayan biri şeffaflığı öne çıkartarak şeffaflık ve özgürlük yavesi altında karşı tarafı da kendisi gibi olmaya iterek kendi meşruiyetinin zeminini güçlendirmeye çalışır. Din, değer, ahlak ve gelenek birer baskı aracı olarak algılanır modern birey tarafından, böylece kendisini sınırlayacak ve örtecek her şeyden sıyrılarak çırılçıplak bir şekilde hayata soyunur. Bu soyunma onu vücudunu teşhir etmede de belirgin bir rol oynar.

Şimdi meseleyi salt felsefi zeminde ele aldığımızda buna yönelik farklı şeyler söylenebilir. Ama salt felsefi bir mülahazanın yaşamda bir karşılığı bir anlamı bulunmamaktadır. Din, en soft biçimi ile hakikati taşısın, ama yaşamda karşılığını oluşturan bir eylemlilik bulunmuyorsa, onu aktarmak bir sorun haline gelir. O yüzden modern düşünce niyet olarak bugün modern bireyin yaşamını oluşturan kültürel ajandayı sonuna kadar savunmaktadır. O zaman bu savunu bugünün yaşam formunun da müsebbibi kılar onu…

Ortada hayâdan eser kalmamıştır. Ve bu giderek yok olmaya doğru sürüklenmektedir. Buna dur diyecek bir kişi, toplum, düşünce ahlaki değerler ve din yoksa yapılacak bir şey kalmamış demektir. Eğer var ise ki buna var diyecek milyonlar, milyarlar var: o zaman bunu yaşamın gerçekliğinin bir parçası kılmayı neden beklemektedirler?

Utanmayı Hayâ olarak betimleyen satırlar aşağıda olacak ki yanlış anlaşılmasın…

İnsan öncelikle Allah’tan utanmalıdır. İnsan, ailesinden utanmalıdır. İnsan içinde bulunduğu arkadaş ve mahallelisinden utanmalıdır. İnsan, içinde var olduğu kültürel atmosferden utanmalıdır. İnsan, içinde yer aldığı sosyal gerçeklikten utanmalıdır. İnsan, müntesibi olduğu dinden, inandığı imanından ve şahsiyetini oluşturan ahlakından utanmalıdır. Utanma duygusunu kaybeden kişi, her şeyini kaybetmeye aday kişidir. Ve maalesef bugün utanma duygusu utanılacak bir şey konumundadır. Bu duyguya yönelik saldırılar her türlü araçsal tekniklerle yapılmaktadır. Kültür, eğlence, diziler, rol modeller aracılığı ile utanmaya savaş açılmıştır. Bu savaşı da kazanmış gibi görünmektedirler, yaşlı grup öldüğünde bu utanmayı yaşayan kimse kalmayacağı için şeffaf bir yapı üzerinden her türlü melunluğu yapabilecek kudrete sahip olacaklardır. İlahi gazap gelip onları buluncaya kadar…

Vesselam…

Abdulaziz Tantik

 

 

Yorumlar
  1. HASAN KIRTIL dedi ki:

    Mesele budur…