Kur’an’ı mealinden, hadisleri tercümelerden okuyan usul okumamış insanların çok cesur bir şekilde hadisleri, sünnetleri, rivayetleri reddettiklerini görüyorum… Bu cesaretin cehalet kaynaklı olduğunu çok iyi biliyorum… Rivayetler uydurma dahi olsa tarihi bir değere sahiptir ve tarihte bir olaya, bir olguya nasıl yaklaşıldığını bize haber etmektedir. Hadis âlimleri Hz. Peygamberin sözleri sapasağlam bu güne taşınsın diye ellerinden geleni yapmaya çalıştılar… Lakin insan ürünü olan her şeyin mutlaka bir açığı, eksisi olacaktır, mükemmellik Allah’a aittir.
Hadis usulünde mezhebi/fikri yaklaşım ve tarafgirlik hadis ravileri hakkında olumsuz kanaatlere yol açmıştır. Ancak bu tarafgir değerlendirme hadislerin bugüne gelmesini engellememiş, aksine hadis ravisinin cerhi ile bugünlere taşınmıştır. İslam ilim tarihi boyunca oluşturulan hadis müktesabatını bir çırpıda reddetmek âlim hiçbir insana yakışmaz. Alanın cahili olana diyeceğim yok zira boş teneke çok tıngırdar…
Sünnet ile hadisi, rivayet ile sünneti birbirine karıştıranlara ne diyeceğimi bilmiyorum. Rivayet hadislerin nakledilmesi olgusu, hadis ise Hz. Peygambere ait sözlerin ve sünnetlerin rivayet yolu ile nakledilmesidir. Dolayısı ile her rivayet hadis değildir, her hadiste sünnet değildir. Sünnet-i Nebinin ravisi güven değeri en yüksek olan Kur’an’ın kendisidir. Sünnetin ravisinin Kur’ân olduğunu söylediğimde birileri yadırgayacaktır lakin Hz. Aişe’nin “onun ahlakı Kur’an’dı” sözü bu gerçeğin ifadesidir.
“Sizler için Peygamberde güzel örnekler vardır, sen büyük bir ahlak üzerindesin, iman etmiyorlar diye kendini helak edip duruyorsun, üzülme Allah bizimle, başınıza bir iş gelecek olsa o çok üzülür, müminlere karşı merhametlidir, o bize başka bir söz isnad etmez, vahiy adına hevasını konuşturmaz ve daha nice ayetler” sünnetin taşıyıcısı ve ravisidir. Sünneti reddetmek bize bir şey kazandırmaz. Ama sünneti Hz. Peygamberin Kur’an sireti olarak görürsek çok şey kazanırız.
Peygamberin sünnetini Kur’an’a alternatif görenler bilsinler ki iki ilah üretmişlerdir. Sünnet Kur’an’ın alternatifi değildir, Kur’an’dan bağımsız değildir. Eğer Hz. Peygamber bağımsız bir şari’ olsaydı Allah ona; “ey peygamber Allah’ın helal kıldığını ne diye kendine haram kılıyorsun” demez “kör kişi” hakkında azarlanmaz, esirler konusunda uyarılmazdı… Bu örnekler ve daha başka örnekler Hz. Peygamberin bağımsız şari’ olmadığını ama resul olduğunu ortaya koymaktadır.
Peygamberi postacı hüviyetine koyan ya da vahiy karşısında robotlaştıranlar bilsinler ki tarihte öyle bir peygamber gelmemiştir. Her peygamberin bir sireti dolayısı ile bir sünneti vardır. Siret/hayat serüveni olanın sünnetinin olmaması mümkün değildir. Bugün bir devlet adamının dahi ilke ve inkılapları, özellikleri, örnek yanları anlatılıp duruluyorsa peygamberin neden olmasın… Bir yazarın hayata dair yazdıkları yıllarca konuşuluyorsa peygamberin konuştukları neden bugünlere taşınmamış olsun… Ne ifrat ne de tefrit Müslümana yakışmaz.
Kur’an’a uymayan, tarihi verilere ters düşen, aklın sınırlarını zorlayan, aslı astarı olmayan, bilimsel verilere ters düşen hadisleri eleştireye tabi tutmak ilim sahibi her Müslümanın görevidir. Hz. Peygamberin yerel sünnetleri ile evrensel sünnetlerini ayırabiliriz. İsteyen yerel özellikleri ile Hz. Peygambere uyar İbni Ömer örneğinde olduğu gibi, isteyen peygamberi fıkheder Hz. Ömer gibi… Peygamberin sünnetini ve hadislerini tümden reddetemek peygamberi tarihe gömen tarihselci bir anlayıştır… Halbuki Hz. Peygamber Kur’an’ın deyimi ile “güzel bir örnektir” ve bu örneklik tarihte kalmış değildir, evrenseldir.
Sünnet sadece hadis kitaplarında taşınmış ve teyide muhtaç değildir. Aksine sünnet hadislerde farklı olarak ümmetin teamülü ile bugünlere ulaşmıştır. Hz. Peygamberin örnek şahsiyeti, kişiliği, duruşu, tavrı, ibadet şekilleri ümmetin süregelen teamülü ile gelmiştir. Dolayısı ile sünneti sadece hadislere hapsetmek doğru değildir. Hadislerin sahihi zayıfı tartışılabilir, sünnetin ise yereli evrenseli tartışılmalıdır.
Örneğin peygamberin giyim şekli, eli ile yerde yemesi, sakalı vs. yerel nitelikleri olan davranışlarına evrensel demek doğru olmayabilir ama bu yerel dediğimiz özelliklere bezenmek isteyen, peygamberi şeklen taklit etmek isteyen Müslümana da yapamazsın denemez. Bırakın da insanlar peygamberi taklit etme hakkına sahip olsunlar… Ancak Hz. Peygamberi yerel şekli ile taklit edenler de bunu, dinin kendisi ve icabı görmemeli ve kendilerini diğerlerinden daha muttaki addetmemelidir.
Sünneti ve hadisleri toptan reddeden zihniyet, dinde yeni peygamberlere kapı araladığının, yeni bir din algısı geliştirdiğinin farkında değildir. Peygambere gerek yok diyenler, sünneti reddedenler Kur’an algılarını yeniden gözden geçirmeliler zira Kur’an Hz. Peygambere sadece tebliğ vazifesi yüklememiş tebyin görevi de vermiştir. Hadis ve sünnetleri tebyin görevinin bir sonucu olarak görmeliyiz.
Peygamber sünnetini, hadislerini reddedenlerin birçoğu; dini hamiyetlerinden, dine yanlış şeylerin bulaşmasını istememelerinden dolayı refleks geliştirmişlerdir. Bu insanların karşısında Hz. Peygamber duruyor olsaydı eminim ki her dediğine harfiyyen uyacaklardı. Hadis reddedenleri peygamberi reddedenler olarak görmemeliyiz. Zira reddettikleri Hz. Peygamber sözleri değil ona ait olduğu söylenen sözlerdir. Hadis-sünnet münkiri olarak lanse edilen birçok ilim ve fikir adamının kitaplarını açıp baktığınızda onlarca, yüzlerce hadis kullandıklarını göreceksiniz.
Onun için toplumu hadis-sünnet münkirleri, hadis-sünnet ashabı diyerek bölmenin parçalamanın bir anlamı yok. Bu konuda görüş ayrılıkları olabilir bu fikir farklılıklarını gayrılıklara sebep kılmamalıyız… Bizler farklı düşünmemizin hesabını sadece rabbimize vereceğiz, kimse kimseden fikir hesabı soramaz, sormamalı… Kimse bu dinin bekçisi, kellecisi, eli kırpaçlısı olmaya kalkmasın, yeltenmesin bu din kemale ermiş ve Allah tarafından korunmaktadır.
Bu durumda bize düşen hadisi tartışmak değil hadisin sıhhatini tartışmaktır, sünneti tartışmak değil sünnetin yerel olanını evrensel olanını tartışmaktır…
Sünnet Hz. Peygamberin yaşam boyu izlediği KUR’AN SİRETİDİR. Bunun için sünneti sadece hadis kitaplarında değil Kur’an’ın kendisinde de aramalıyız. Kur’an’ın sünnetin bir ravisi olduğunu da unutmamalıyız.
Hocam Allah razı olsun güzel bir yazı.
Yalnız aşağıdaki ifadeyi anlamadım, uydurma nasıl değerli olur. Birbirine zıt kelimeler değilmiş.
“Rivayetler uydurma dahi olsa tarihi bir değere sahiptir ve tarihte bir olaya, bir olguya nasıl yaklaşıldığını bize haber etmektedir”.
Cevdet hocam bir rivayetin uydurma olması peygambere sened açısından ulaşmaması demektir, hiçbir şekilde peygambere ulaşmaması demektir. Ancak bu rivayetlerin kimisi güzel söz iken kimileri de akla, mantığa dine terstir. Bu her iki bilgide tarihten gelen bilgilerdir, biri doğruyu diğer saçmalığı anlatır. Geçmiş konusunda bize bilgi verir. Güzel sözler peygambere ait olmasa da değerlidir, saçma sözler ise içeriği itibarı ile değil tarih hakkında bilgi vermesi itibarı ile değerlidir. Mesela mehdi hakkında uydurulan rivayetler bize geçmişte de insanların mehdi beklentisi içinde olduklarını gösterir vs. Teşekkür ederim üstadım