islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4838
EURO
36,2362
ALTIN
2.960,88
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

KAÇ İĞNE BİR ÇUVALDIZ EDER?

KAÇ İĞNE BİR ÇUVALDIZ EDER?
16 Eylül 2022 09:16
A+
A-

Eleştiri, modern insanın kendisi hariç herkes ve her şey için başvurduğu bir kendini ispatlama ve gösterme şekli olmuş. Toplumda bir yere sahip olduğunu ifade etmenin eleştiri yapmakla mümkün olduğu kanısı bireylere yerleşmiştir sanki. Eleştiri bir kişi, eser ya da konuyu doğru ve yanlışlarını, olumlu ve olumsuz yanlarını göstererek anlatma şeklinde tanımlanmasına rağmen genelde olumsuzlukları ortaya dökme şeklinde anlaşılmakta ve yapılmaktadır.

Olumsuz durumlardan başkalarını sorumlu tutma; olumlu, pozitif meselelerde ise kendinden pay çıkarma onlara ortak olma düşüncesi yaygın bir şekilde varlığını göstermektedir. Bu, toplumsal bir bilinçaltı durumu olarak da önümüzde durmaktadır. Bu durum, daha okul çağında dahi ‘yüksek notu öğrenci alır, düşük notları ise öğretmen verir’ anlayışında kendini göstermektedir. Bu konuda gerek ebeveynler gerekse öğretmenler olarak gerekli ve sağlıklı eğitimleri ver(e)mediğimizden ve maalesef bu tutum biraz da prim yaptığından bir alışkanlık ve davranış biçimi olarak bireylerde kalıcı olarak devam etmektedir. Bununla ilgili çok sayıda örneği sıralamak mümkün: Hastaneye gideriz, doktorlara yapmaları gerekenleri biz söyleriz. Maç izlerken nerdeyse günün yirmi dört saatini oyuncularla geçiren teknik direktöre akıl ve taktik vermeye kalkarız. Okula gider, öğretmene dersi nasıl işlemesi gerektiğini anlatmaya çalışırız. Ekonomi ile ilgili bir bilgiye sahip olmadığımız halde memleketin ekonomisini uçuracak ‘Zihni Sinir’ projeleri üretiriz. Ömründe ilmi ya da dini konuda herhangi bir kitap okumayan; usul üzerine hiçbir bilgisi olmayanların ortalıkta ahkâm kesmeye, fetva vermeye devam ettiklerini hayretler içinde izleriz de onlara söz söyleyenimiz olmaz. Çünkü aynı herzeleri zaman zaman bizler de yeriz. Yapmadığımız şeyleri söyler, söylemediklerimizi yaparız. Yanlışlarla alakalı olarak iğneyi kendimize batırmak yerine elimizde muazzam bir çuvaldızla her türlü olay, kişi ve duruma müdahil oluruz.

Bütün bu yapılanlar uzlaşı içinde bir toplum yerine birbirine tahammülü ve saygısı olmayan bireylerin oluşturduğu, gergin, stresli, kavgaya ve çatışmaya teşne kişilerin ortalıkta cirit attığı bir toplumun oluşmasına neden olur. Herkesin her şeyi bildiği ama kimsenin kendini ve haddini bilmediği ortamlar, karmaşa ve kargaşanın tavan yapmasına sebebiyet verir ki o zaman sağlıklı, huzurlu, mutlu bir toplum rüyalarımıza dahi yabancı olur. Çözüm olarak bize empati yapmayı önerenler, bunun bir türlü oluşamadığına da şahitlik ederler sanırım. Kendinden başkasını düşünmemek tutum ve davranışı, bu durumun başlıca sebebidir.

Ne yapmalıyız o halde? Eleştiriyi kendimizden başlatmalıyız. Soruların ve sorunların muhatabı olarak kendimizi görmeliyiz. Başta kendimize sonra herkese şunu sormak isteriz: Kaç iğne bir çuvaldız eder? Bir çuvaldızın verdiği acıyı hissetmek için kaç iğneyi batırmalıyız kendimize? Başkalarını suçlamaktan vazgeçip kendimizle ne zaman yüzleşeceğiz? Bize ‘’Sen ne istersen yerine getiririz ama komşuna da iki katını vereceğiz.’’ diyen birine ‘’Benim bir gözümü çıkar.’’ diyecek kadar nasıl bencilleşiriz? Komşusu açken tok yatan bizden değildir, şiarından varlık bana, yokluksa diğerlerine anlayışı ne ara yerleşti zihinlerimize ve davranışlarımıza?

Her şeyden anladığını düşünen, her konuda fikri olup başkalarını beğenmeyen, fildişi kulesinden ahkâm kesip eleştiri oklarını kontrolsüz bir şekilde her yere fırlatanlar için tam yerine denk deldiğini düşünerek doksanlı yıllarda Mazhar, Fuat, Özkan (MFÖ) grubunun seslendirdiği ‘Peki Peki Anladık’  isimli şarkının sözlerinin bir kısmını hatırlatalım:

Peki peki anladık!                                                                                                

Her şeyden sen anlarsın.                                                                                   

Her şeyi sen bilirsin.                                                                                        

İlk önce sen başlattın.                                                                                        

Sen neymişsin be abi!                                                                             

Bu yazı da nefsimize bir çuvaldız miktarı iğneye denk bir değerlendirme olsun ki haddimizi aşmayalım. Yeri zamanı geldiğinde eleştirelim ama eleştirilerimizde ölçülü olalım. Son söz: Kim ki nefsini/kendini bilir (tanır);  Rabbini bilir (tanır). O’nu bilen de zaten haddini aşmaktan utanır.                                                                                                                             

EYYUP YÜKSEL                                                                                                                                         

 

Yorumlar
  1. Şevket servet Koçer dedi ki:

    hocam tebrikler, teşekkürler. çok enfes bir yazı. aslında böyle bir yazı için sadece edebiyatçı olmak yetmez ,bir o kadar da sosyolojide anlamak gerekir.

  2. M. Ekinci dedi ki:

    Hayır söyleyecek kelamın yoksa susacak kadar edebin olmalı

  3. Sezai Orak dedi ki:

    Dünya’yı ta tanıyana kadar/tanıdık, ömrü de bitirdik.

    Her şeyi kendimize layık gördük, sonunda her şeyi elimize yüzümüze gözümüze bulaştırdık.

    Kazandım derken, hep kaybettik hem dünyalık hem de ahiretlik.

    Kullara yarandık, BEĞENDİREMEDİK DE kendimizi. Çünkü Allah’ı unuttuk. Kul, bire On bire hesapsız kitapsız isterken; Allah, bire On bire Yüz bire İkiyüz bire Yediyüz bire HESAPSIZ vereceğini vaad ediyordu Kur’an-ı Kerimde. İnsan ve cin Şeytanların fiyakalı yaldızlı sözlerine KANDIK/ALDANDIK. Çünkü Allah’ı UNUTTUK.