islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4708
EURO
36,1515
ALTIN
2.958,85
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kurallı Dünyadan, Kuralsız Bir Hayata

Kurallı Dünyadan, Kuralsız Bir Hayata
20 Eylül 2022 09:08
A+
A-

Sosyal hayat, kurallı bir hayattır. Yani, bir toplumda yaşayan insanlar, birbirlerine saygı göstermek ve birbirlerini rahatsız etmemek zorundadırlar. Bunun için de, ahlak, hukuk ve kültür gibi değer ve kurallar işlerlik göstermektedirler.

Sosyal hayat, keyfilik ve kuralsızlık değil:

Çünkü, sosyal hayat “ keyfilikler ve ölçüsüzlükler” üzerine kurulamaz. Bazı sistemler, belli güç ve menfaat ve seçkin gruplarının doğrultusunda çalıştığından, o topluluğa sahip insanların inanç, duygu ve düşüncelerine önem vermez. Seçkin denilen gruplar ise, bu özelliği kendi kendilerine vermiş ve böylece, diğer insanlardan daha ayrıcalıklı olduklarını göstermişlerdir. Bu yüzden, adı geçen kişimler, sadece kendi amaçlarını gerçekleştirmeye odaklanmışlardı.

Günümüzde insanların konuşma, giyim ve hareketlerini de sosyal sisteme uygun bir şekilde düzenlemek ihtiyacı duyulmaktadır. Aslında sosyal sistem, toplumun büyük bir bölümünün üzerinde birleştiği değerler ve kuralların geçerli olduğu sistemdir. Sosyal sistemin sahibi, ne bazı siyaset ve teknokratlardır, ne de; toplumda belli güçlere dayanarak kendilerine özel imtiyazlar veren kimselerdir. Medeni ve insana saygı merkezli toplumlar, başkalarının kendi tutum ve hareketlerinden rahatsız olup olmadıklarının şuuruna ermiş “insan niteliği”ne sahip olmuşlardır.

Hukuk da, kültür ve değerler sistemine bağlı hareket eden toplumun, bu irade ve tercihini koruyan bir müessesedir.

Değer ve kurumlardan, doktrinlere yönelmek:

Batı toplumlarında modernleşme ile birlikte, insanların kültürel ve ahlaki tercihleri, bazı felsefe ve ideolojilerin etkisi altına girdi. Demokrasi, liberalizm ve endüstri sistemi; toplumlar adına bazı görüş ve yaşama tarzlarını yegane gerçek ve uyulması gereken kurallar olarak gördüler. Bu görüşlerin güdümündeki siyasi ve iktisadi görüşler de, aynı şekilde “değişmez hakikatler” gibi gösterildi. Halbuki bu gruplar, Batı’da kilise ve aristokrat sınıfların toplumda kayıtsız şartsız hakim olduklarını söylüyorlardı. Kendi kurdukları modernist anlayışlar ile,  ideolojik, sanat veya siyasi sistemleri, toplumun değer ve tercihlerinin önüne getirdiler. Bir manada din, ahlak ve geleneklerin yerine bazı siyasi ve iktisadi tercihleri koydular.

Aslında modernist yapı, toplumların tarih içinde sahip olduğu dini, ahlaki ve geleneksel değerlere göre daha emredici, biçimlendirici ve baskıcı bir nitelik taşımaktaydı. Ama, hümanizm/insanilik, demokrasi ve çağdaşlık gibi kelimeleri, bu kavramların ve kurumların önüne getirince, bu görüşler; birdenbire sevimli ve kabul edilebilir hale gelmekteydi.

Toplumların kuralsızlığı ve kişilerin sahipsizliği:

Din, ahlak ve gelenekler, uzun insanlık tarihi içinde toplumları kurallı, düzenli ve ölçülü yaşamaya yönlendiren en önemli sistemlerdi.  Çünkü bunlar, tüm toplum kesimlerinin birlikte kabul ettiği temel otoritelerdi ve özellikle de, sosyal nitelikteydi.

Her konu gibi, onları istismar eden ve onlardan menfaat bulmak isteyenler de vardı. Ama bu durum, değerli olan inanç, görüş ve kurumların tasfiyesini gerektirmiyordu.

Önce krallar ve derebeyleri, daha sonra ise, siyasi ve iktisadi güç sahipleri, sosyal nitelikli bu değerlerin geçersizliğini öne sürerek, insanları; ırk, ideoloji ve iktisadi güce göre değerlendirmeye ve yönlendirmeye başladı.

İşte bu dönemden sonra, başta batı toplumları ve onların izini takip eden diğer toplumlarda, insanlar sun’i ve güdümlü siyasi ve iktisadi sistemlerin birer piyonu oldular.

Artık toplumlar, kendi kararlarını değil; bu siyasi, iktisadi sistemlerin kural ve sistemlerinin kontrolü altına girdiler. Sistemleri analiz veya değiştirmek şöyle dursun, onların çizdiği sınırların dışına çıkmaya çalıştıklarında aforoz edildiler. Bu afatoz, modern dünyanın hazırladığı bir aforoz sistemi idi.

Çünkü modernizm, insanlığı kendi dünyasının bağımlısı haline getirmişti.

İşte bu dünyanın yeni kuralı, “ahlak dışılılık” idi. Yani; hiçbir dini, ahlaki ve geleneksel değere bağlı olmadan yaşamak..

Çünkü, modernizm  kendi sistemini kurabilmesi için; insanların kendi tercihleriyle seçtikleri yeni bir inanç ve ahlak sistemleri, bu yeni yapıyı engelliyordu.

Onun kurallarını belirleyenler; toplumların yeni tanrıları olan filozof, iktisatçı ve modacılardı. Dolayısıyla yeni bir düzen kuruluyordu ve bu düzende; inanç, ahlak ve geleneklere yer yoktu.

Prof. Dr. Sami Şener

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.