Yazdığınız veya okuduğunuz yazılar sizin hayatınıza dokunuyorsa etkilenirsiniz; düşünürsünüz, kendinize çekiverdiğiniz ve manen güçlendiğiniz de olur.
Bir süre önce, Mirat Haber’imiz ile yapılan hizmetimiz, ”Gösterilen maddi ve manevi fedakârlığa değiyor mu?” şeklinde bir yaklaşımla ümitsizliğe kapılmak üzereyken bilge bir yazarımız kardeşimizin yazısı bana güç verdi.
Bir süre önce önce okuduğum Çene Müslümanlığı başlıklı yazı da beni düşündürdü ve dertlendirdi. Çünkü verilen bir örnek de vakıflar ve vakıf kurucularına/yöneticilerine ilişkindi, okuyalım:
“Örneğin, bir vakıf kurulduğu için orada çalıştırılan insanların haklarının verilmesi yerine onları fedakârlığa davet ederek, haklarının bir kısmından feragat etmesi beklenmektedir. Ama o çalışan kişiler, vakıf olduğu için çalışmamakta, iş olarak çalışmaktadırlar. Yani ilahi rıza kişinin, başkalarını mutlu kılması, onlara yardımcı olunması, onların haklarının tam olarak verilebilmesi ile sağlanabilir.”
Çene Müslümanlığını Yererken Gevezelik Yapmak
Gel de düşünme ve muhasebe yapma.
Bu ifadeleri okurken maddi ve manevi imkânlarını vakfı için kullanan ve Mirat Haber’in yaşaması için fedakârlıktan kaçınmayan, hiçbir şekilde hiç kimseden fedakârlık istemeksizin karşılıklı anlaşmalarla belirlenen aylıkları ilk gününde ödeyen ve yapılan anlaşma dışında görev beklemeyen ve ödün verilmemesi gereken aksamalara ve de taleplere sabır gösteren sorumlu olarak acaba kaş yaparken göz mü çıkarıyoruz demekten kendimi alamadım.
Gerçekten bu, çok laf edip atılım yapmamak, sebeplerle sonuçlar arasında doğru ilişkiler kuramamak ve sistem ürünü sorunların çözümünü anında ve güç yetiremeyecek kaynaklardan beklemek anlamına çene müslümanlığı aramızda pek yaygındır. Daha çok da tek taraflı şikâyetleri içerir. Bir diğer anlatımla çene Müslümanlığından şikâyet edilirken çene müslümanlığı yapılır.
Problemler Çift Taraflıdır
İslam’ı gereğince bilemediğimiz ve yaşayamadığımız için problemlerimiz çift taraflıdır. Özellikle ülkemizde sosyal ve ekonomik şartlar zorlaştığı için örneğin yöneten yönetilen, işveren işçi, kiralayan kiracı, öğretmen öğrenci, karı koca … arasında başlayan şikâyetler giderek de artıyor.
Daha da acısı sistemden kaynaklanan problemler tek taraflı olarak çözümlenemediği gibi gereğince çift taraflı olarak da çözümlenememektedir.
Problem büyük ve yaygındır. Doğal olarak bizi de kuşatmakta, değindiğimiz gibi düşündürüp dertlendirmektedir. Dert de konuşturup yazdırıyor.
Sabit Gelirle Hizmet Üretmek
Özellikle bizim gibi sabit geliriyle yönetilen vakıflarda büyük zorluklar yaşanmaktadır.
Vakfımız 2021 Temmuzunda kiraladığı ana gelirini oluşturan taşınmazına 2022 Temmuzunda ancak yüzde otuz artış yapabildi ve bu zam 2023 Temmuzuna kadar aynı kalacak.
Vakfımızın işe yeni başlayan bazı çalışanları bir yıldan daha az bir süre içinde asgari ücret üzerinden yüzde seksen yasal zam aldı. Bazılarına da altı – yedi aylarını doldururlarken anlaştıkları meblağın üzerinde yüzde otuz zam verildi. Yaşadığımız ekonomik şartlar içinde yani 6-7 ay önce razı olduğu ücretle işe başlayan ve senesini doldurabilecek çalışanlarımız da zam alacak.
Diğer vakıfları bilmem ama bizim vakfımız vakfettiğimiz taşınmazımızın kira geliri ve ona yaptığımız katkılar ile ayakta duruyor. Yazarlarımızla yalnızca tebliğ yapıyoruz. Siyası ve ekonomik bir beklentimiz olmadığı için boyun da bükmüyoruz. Gerçi bu bizim sorunumuzdur, katlanmayı çalışanlarımızdan beklemiyor ve bu vadide en ufak bir ricada da bulunmuyoruz.
Gelirler giderleri karşılayamadığında iş yerleri gibi vakıflar da çalışmalarını durdurur ya da işçi çıkarır. Biz şartlarımızı zorlayarak ikisine de rıza göstermek istemiyoruz. Ama kimseye de çilemize katlan demiyoruz. Rabbim mahcup etmesin.
Burada yeri gelmişken ifade edeyim: Geçen günlerde vakfımızın ziyaret eden bir esnaf örgütümüzün başkanı şimdilerde 7600 tl olan asgari ücretin yıl başında gelecek zamlarla birlikte işyerlerine maliyeti en az on bin lirayı bulacağı için küçük işletmelerde işçi çıkarmalar olabileceğini dile getirdi.
Çalışanlardan Fedakârlık Değil Görev Beklenebilir
Burada yazarın değindiği probleme de işaret ederek bilgi verelim.
İstisnalar bir tarafa vakıf ruhu ile çalışan insan kalmadığı için İslami hizmetler yürüten dernekler- vakıfların çalışanlarından fedakârlık bekledikleri tespiti pek doğru değil ise de, onlardan fedakârlık beklenilmemesi gereği doğrudur, tamam. Ama çalışanlar da anlaşma dışı fedakârlıklar beklememeli, beklentilerini hak olarak görmemeli ve çene de çalmamalıdırlar. Nasıl olsa vakıftır-dernektir zihniyeti ile yaptıkları ile değil yapmaları gerekenleri /maaşları karşılaştığında üstlendikleri görevleri gereğince yapmalıdırlar.
Biz şahsen daha sıkı denetilmelerini istediğimiz vakıfların-derneklerin büyük çoğunluğunun halktan topladıkları dağ olarak nitelenebilecek meblağların fare doğurduğunu üzüntü ile izlemekteyiz.
Bunun bir önemli sebebi de çalışanların vakıf ruhunu taşımamalarıdır.
Borca dayalı para sistemi ve faiz düzeni gerçekten gün be gün yaşamı zorlaştırıyor ve tarafları bunaltıyor. Ama siyasilerimizden yazar çizerlerimize, emeklilerimizden temizlik işçilerimize kadar görülen yerici çene müslümanlığının aldatıcı tatminden başka bir faydası yok.
Eğer bitirilen her işin ardından vakıf ruhuyla yeni ve planlı atılımlar yapılabilirse taraflar olarak bunaltan zorluklara karşı birlikte kolaylıklar üretebiliriz. (İnşirah 6…)
Hulasa, çene müslümanlığı Kur’ân ifadesiyle kaçınılması gereken bir Lağiv’dir:
“Gerçek müslümanlar, Lağiv bir söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve şöyle derler: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezlerle kaynaşmak istemeyiz. ” (Kasas 55)
ALİ RIZA DEMİRCAN
Eyvallah sağolasın Ali Rıza hocam kalemine yüreğine sağlık.
Rabbim sizleri ve bizleri razı olduğu kullarından eylesin.