Yazar Turan Kışlakçı’nın kaleme aldığı “Ehli Sünnet’in Serencamı Ve Sünnicilik” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..
Son günlerde “Ehli Sünnet” kavramı, bazıları tarafından bir grup, bir parti ve bir fırkaymış gibi dillere pelesenk edilmiş durumda. Hatta bazı gruplar, toplumu “Ehli Sünnet” ve “Ehli Sünnet olmayanlar” diye ikiye ayırmaya resmen can atıyor. Fakat bu “Ehli Sünnet” ayırımını kendilerine göre yapıyorlar, bu kavramın ilk kullanılmaya başlandığı mananın tam tersi bir durum ortaya koyuyorlar.
Gelin “Ehli Sünnet” kavramının nasıl ortaya çıktığına bir göz atalım. Hicri ikinci ve üçüncü asırda itikadi ve siyasi mezhep ve fırkalar artmaya başlayınca İslam ümmeti büyük bir ayrışma yaşamaya başladı. Bu dönemde İslam uleması, ümmeti bir arada tutacak bölünme ve parçalanmalara karşı “Ehli Sünnet ve’l Cemaat” kavramını kullanmaya başladı. Bu ismi ilk kullanan kişi 4 büyük mezhep imamından Ahmed bin Hanbel idi. Ayrışmalara karşın ümmet bilincinin hâlâ varlığını koruduğunu, ümmetin birlikteliği ve tarihî süreç içerisinde üzerine düşen rolü oynamaya devam edeceğini vurgulamak için kullanılan bir terimdi. Elbette bu birliktelik Hz. Muhammed (sav) döneminde var olan siyasi ve itikâdi birliktelikti. Bu terim ümmeti bölüp parçalamayı hedefleyen fitneyi, fırkalaşmayı, siyasi ve mezhepçi bölünmeleri tamamıyla reddeden bir simgeydi.
“Ehli Sünnet” bir fırka veya grup olarak ortaya çıkmadı. Bilakis ilk imamları “Ehli Sünnet”i bir şemsiye gibi tanımladı. Bütün fırkaları ve mezhepleri bu çatının altında muhafaza etmeye çalıştı. Şemsiyeyi “Ehli Kıble” olarak ortaya koydu. “Ehli Bidat”ı da bu dairenin dışına itmemeye çalıştı. Tekfirden uzak durup ümmetin birlikteliğini korumaya çalıştı. “Ehli Sünnet” diğer fırkalar gibi kendisini ümmet içinde ortaya çıkmış bir grup olarak görmez. Belirli bölgelerde müntesipleri az da olsa kendisini azınlık olarak görmez. Bundan dolayıdır ki “Ehli Sünnet” insanların mezheplerini, meşreplerini sormadan sıkıntılarına koşar. Onları İslam ümmetinin bir ferdi olarak değerlendirir. Kendini ümmetin aslî unsuru hatta ümmetin kendisi olarak görür.
“Ehli Sünnet” düşüncesinin ana mimarları İmam Malik, İmam Ebu Hanife, İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hanbel’dir. Bu imamlar 4 Halife’den sonra Emevi ve Abbasi sultanları içerisinde sadece Ömer bin Abdulaziz’i halife ya da müceddid olarak görür; diğerlerini Müslüman sultanlar olarak değerlendirirler. Dört imamın hemen hepsi hem “Ehli Beyt”i savundukları hem de sultanların icraatlarına karşı çıktıkları için büyük işkenceler görmüş ve üçü zindanda gördükleri işkencelerden hayatını kaybetmiştir.
Tarih boyunca bütün mezhepler, ideolojiler ve felsefeler iktidarla buluşunca büyük değişim yaşamıştır. Gücü ele geçiren karşısındaki mezhepleri, ideolojileri ve felsefeleri yok etmeye çalışmıştır. M.Ö ve M.S yani 21. yüzyıla değin bu dünyanın değişmez kuralı olmuştur. Bu yüzyıldaki ideolojilerin ve felsefelerin iktidarı ele geçirdiklerinde ötekilere neler yaptıklarını 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl tarihini okuduğunuzda çok açık bir şekilde göreceksiniz.
Müslüman mezhepleri açısında da bu durum kendini göstermiştir. Abbasiler döneminde iktidarı ele geçiren Mutezile mezhebi, Sünni ve Şii alimlere büyük zulümler ve işkenceler yapmıştır. Abbasi sultanı el-Kadir Billah döneminde iktidara gelen Sünni düşünce, Mutezile ve Şiilere baskı uygulamıştır. Abbasi Sultanı El-Kadir Billah, İslami gelenekten ayrılıp devlet adına detaylı bir itikat bildirisi yayımlayan ilk sultandır. “Ehli Sünnet İtikadı” olarak adlandırılan bu belge, sultan tarafından Müslüman alimlere zorla kabul ettirildi.
Bu belge “Ehli Sünnet İtikadı” olarak adlandırılsa da Müslüman alimler bunu “İtikadü’l Kadiri” olarak tanımladı. Çünkü bu genelge, İslam itikadının kendine has yorumunu tekelleştirme gayreti içinde olan Hanbeli görüşün resmi ve detaylı bir versiyonuydu. İbnü’l Esir, Makrizi ve İbn Haldun gibi birçok tarihçi Kadir Billah’ın bu genelgesini hem sorguladılar hem de buna imza atan birçok alimin korkudan imza attıklarını kaydettiler.
Daha sonraki süreçte “Ehli Sünnet” fikri, açıkça ilan edilmese de bugüne kadar iki kolden geldi. Birinci kol; Emevi Devleti’nin ilk sultanı Muaviye bin Ebi Süfyan’ın başlattığı ve Abbasi Sultan’ı El-Kadir Billah’ın devam ettirdiği Sünni çizgi. İkinci kol ise dört Halife ve dört İmam ile devam eden çizgi. İkinci çizgi ümmeti kuşatmayı, adaleti gözetmeyi ve çok mücbir sebepler olmadıkça Müslüman sultanlardan siyasi görevler almayı doğru bulmadılar. Adaleti her şart ve ahvâlde neye bedel olursa olsun müdafaa ettiler. İlginçtir, ikinci koldan gelen “Ehli Sünnet” imamları birinci koldan gelenler tarafından hep “Rafızılik” ile suçlandı. Hatta buna karşı İmam Şafii’nin şu sözü bugüne değin şiar olarak geldi: “Ehli Beyti sevmek Rafızılik ise melekler ve insanlar şahid olsun ki ben en büyük Rafızıyim.” İmam Buhari ve İmam Müslim gibi birçok hadis âlimi de birinci kol tarafından hep suçlandı ve baskılara maruz kaldı. Hatta meşhur 6 Hadis kitabının önemli imamlarından İmam Nesai, Suriye’nin Emevi Camii’nde bu sözde sünniciler tarafından “Rafızılik” ile suçlanıp linç edilerek cami içinde öldürüldü.
Hasılıkelam, bugün yine Sünni dünyada kendini sünniliğin bekçisi olarak gören ilk kol ile ümmeti kuşatan ikinci kol arasında münazara devam ediyor. İlk koldakiler hâlen en ufak bir fıkhi veya kelami ayrılıkta diğerlerini “Rafızılik” ile itham etmeye devam ediyor. “Ehli Sünnet”i bir fırka ya da grup olarak gören bu ilk kol “Ehli Sünnet” elden gidiyor yaygarasını koparmayı ve görüşlerine katılmadığı insanları tekfir etmeyi her dönemde çok seviyor. İkinci kol ise kendini bir azınlık ve fırka gibi görmez bilakis ümmeti bir şemsiye gibi kucaklamaya devam etmektedir. İkinci kolun felsefesini ünlü İslam düşünürü İmam Gazali “Faysalü’t Tefrika” adlı kitabında çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. İslam dünyasında az bile olsalar, ilk kolun temsilcileri ümmeti tekfir ile bölmeyi bir yöntem olarak benimsemişlerdir. Bazı Şii ve Vahhabi azınlık grupları gibi azınlık psikolojisi ole bağırarak Müslüman dünyanın birçok yerinden “Sünnicilik” yapıyorlar…
Bu ilk kol, 4 imamı takip ettiğini söylese de onların yöntem ve menheclerinden fersah fersah uzaktırlar…
İkinci koldakiler, dinin sahibinin Allah olduğuna inanır ve asla, “Din elden gidiyor” veya “Ehli Sünnet” yok ediliyor yaygarası koparmazlar. İtidalli bir görüşe sahiptirler.
Mutedil yol en güzel yoldur.