Yazar Rceep Garip’in kaleme aldığı “Peygamberimiz Hazreti Muhammedd’in Hayatına Dair” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…
Peygamberimiz Efendimiz (as) çocukluktan gençliğe doğru yolculuğuna bakıldığında yaşadığı toplumun en güvenilir, en itimat edilir, en doğru, en dürüst, en güzel ahlaka sahip, yaşayışı, anlayış ve kavrayışıyla herkese örnek hiç kimsenin itiraz etmediği halleriyle kabul görmüştür.
Eski dünya diye ifade edebileceğimiz Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının tam orta yerinde yer alan Arabistan yarımadasının batısında Hicaz denilen bölgede Mekke şehrinde 571 yılının 20 Nisana denk gelen 12 Rebiulevvel pazartesi sabahı dünyaya teşrif ettiler. Fil Vakasının üzerinden henüz 50-55 gün geçmişti. Miladi VII. Yüzyılda dünyayı değiştirip dönüştürecek olan son peygamber Hz. Muahmmed (as) teşrif etmişlerdi. Gün gün gelişiyle değişime doğru giden adımlar yaşadığı toplum ve çevreden izleniyor ve dikkatleri çekiyordu. Hazreti Âmine validemizin bildirdiğine göre ne hamileliği, ne de doğum esnasında hiçbir zahmet çekmeden Rasulüllah (sav) Efendimiz dünyaya teşrif etmişlerdir. Doğduğu esnada, doğu ile batı arasını aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüşler ve o anda şeytanın hayatında hiç olmadığı kadar yüksek-büyük bir çığlık kopardığı belirtilmektedir. Peygamberimiz, Beni Haşim oğullarındandır. Babası Abdullah b. Muttalip annesi ise Kureyş kabilesinin Beni Zühre koluna mensup Vehb b. Abdümenaf’ın kızı Amine’dir. Peygamberimizin annesi hamile olduğu sırada bir rüya görmüş, rüyada kendisine önemli bir kişiye hamile olduğuna işaret edilerek doğacak çocuğa Muhammed veya Ahmed ismini vermesi söylenmiştir.
Peygamberimiz Efendimiz (as) çocukluktan gençliğe doğru yolculuğuna bakıldığında yaşadığı toplumun en güvenilir, en itimat edilir, en doğru, en dürüst, en güzel ahlaka sahip, yaşayışı, anlayış ve kavrayışıyla herkese örnek hiç kimsenin itiraz etmediği halleriyle kabul görmüştür. Vahiyle kendisinin son peygamber olduğu söylenilinceye değin, parmakla gösterilmekteydi. O ne söylerse doğrudur. Anlaşmazlıkları çözen, adaleti temin eden, haksızlıklara asla boyun eğmeyen halleriyle örnekti. Peygamberlik müjdesiyle birlikte tebliğine başladığında hiçbir insanı göz ardı etmeden kadın-erkek, genç-ihtiyar, zengin-fakir, hür-köle ayırımı yapmaksızın tüm insanları İslam’a davet etmiştir. Allah’tan (cc) aldığı emirleri harfiyen yaşayarak tebliğini sürdürmüştür. İlk Müslüman olanlara bakıldığı zaman her kesimden insanın gün gün iman ettiklerini görmekteyiz. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul edenlerin Mekke’nin nüfuzlu-yöneticilerin, zenginlerin gençlerinin daha çok ilgili oldukları, onların peygamberi yalnız bırakmadıkları görülmektedir. Elbette yaşlıların, kölelerin, fakirlerin, kimsesizlerin, yalnızların ilgisi yok değildi. Lakin dönemin en belirgin-seçkin ailelerin gençlerinin çepeçevre çevirdiklerini söyleyebiliriz.
Birkaç örnekle bunu teyit edelim; Hz. Ali henüz dört-beş yaşlarında iken Efendimiz (as) amcası Ebu Talip’in fakir ve kalabalık bir aile oldukları için izniyle Hz. Ali’yi yanına alıyor. Âlemlerin sevgilisi iki cihan güneşi Peygamberimizin yanında terbiye görerek büyüyor. Bir gün Hz. Ali (henüz on yaşlarındadır) Resul-i Ekrem Efendimizi Hazret-i Hatice ile namaz kılarken görüyor. Hayran hayran seyredip namaz bitince, “Nedir bu?” diye sorduğunda Resul-i Ekrem Efendimiz; “Ey Ali, bu Allah’ın seçtiği, beğendiği dini İslam’dır. Ben seni bir olan Allah’a iman etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzza’ya tapmaktan sakındırırım” dediklerinde, Hz. Ali, bu teklif karşısında bakışlarını yere indirerek bir an duraklayıp şu cevabı veriyor; “Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu. Babam Ebu Talip’e danışmadan bir şey diyemem.”
Peygamberimiz Efendimiz, henüz davasını açıkça ilân etme emrini almadığı için yeğeni Hz. Ali’yi uyararak şöyle buyuruyorlar; “Ey Ali, eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok, eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye bir şey söyleme”. Bu ikaz üzerine Hz. Ali (ra), sırrı tutacağını, kimselere söylemeyeceğini ifade ediyorlar. O gece sabaha kadar düşünerek bir türlü uyuyamıyor. Sonra rahatlamış bir vaziyette Hz. Ali kararını vererek; “Allah, beni yaratırken babam Ebu Talip’e sormadı ki, ben de Ona ibadet etmek için gidip kendisine danışayım” diyerek sorma ihtiyacı duymadan Müslüman oluyor.
Bir diğer örneğimiz on beş yaşlarında olan Zeyd b. Sabit’in zekâsının güçlü olduğunu fark ederek İbranice ve Süryanice dillerini öğrenmelerini tavsiye ediyorlar. Zeyd bu tavsiye üzerine İbraniceyi 15, Süryaniceyi 13 günde öğreniyor. Bunun üzerine Farsça, Rumca, Halepçe gibi birçok dili öğrenerek Peygamberimiz Hz. Muhammad Mustafa’ya (sav) tercümanlık yapıyor.
Abdullah b. Mesut (ra), İslam’ı (16 yaşında) ilk kabul eden on Müslümandan biridir. Annesi ve kardeşinin de ilk Müslümanlardan olduğu biliniyor. Peygamber (as) hizmetine kendisini adamış olan sahabelerden biridir. Kâbe’de ilk Kuran okuyan, Ebu Cehil’i öldüren kişidir. Ashabı Kiram Efendilerimiz arasında ahlak ve yaşayış bakımından en çok Efendimiz (as)benzeyen kişi olduğu belirtiliyor. İslami ilimlerin kuruluş ve yayılışında öncülerden biridir. Mekke’de eziyet görenlerden ve Habeşistan’a hicret edenlerden olduğu gibi Medine’ye ilk hicret edenlerin arasında yer almıştır.
Zübeyr b. Avvam ilk Müslümanlardan ve cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. Hazreti Ali (ra) Resulullah’tan (sav) şu iki kulağımla işittim; “Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam benim Cennet’te komşularımdır.” Kısaca ifade edecek olursak eğer; Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam ve Sa’d b. Ebî Vakkas 17 yaşlarında Müslüman oldular. Mus’ab b. Umeyr 18-20 yaşlarında olduğu belirtiliyor. Câfer b. Ebî Tâlib 22 yaşında Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebu Ubeyde ve Hz. Ömer 25 ila 30 yaşları civarında Müslüman olmuşlardır. Genç yaşlarında Müslüman olmuş ve İslam’ın yayılmasında yer almış birçok sahabe-i kiramın var olduğunu da belirtmekte yarar vardır.
İbn-i Abbas (ra)dan rivayet edilen bir hadisi şerif şöyle; “Hazreti Peygamber as. Pazartesi günü doğdu, pazartesi günü peygamber oldu, pazartesi günü Mekke’den Medine’ye Hicret etti, pazartesi günü Medine-i Münevvereye eriştiler ve pazartesi günü dünyalarını değiştiler. Pazartesi günü Kâbe’de hakemlik yaparak Hacer-i Esved’i yerine koydular. Pazartesi günü Bedir savaşını kazandılar. Pazartesi günü “Size dininizi tamamladım” maide suresinin 3. ayeti nazil olmuştur.
İki Cihan Güneşi, Âlemlerin Sultanı Hazreti Muhammed Mustafa (sav) dünyaya teşrif ettiklerinde olağanüstü bazı hadiseler vuku bulmuştur. Kisra’nın sarayından 14 sütun yıkılmıştır. İranlıların, tapınaklarından bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşleri sönmüştür. O gece Kâbe’deki putların çoğu baş aşağı devrilmiştir. Takdis edilen Save (Taberiye) gölü bir anda kuruyuvermiştir. Kufe ile Şam arasında taşsız bir çöl olan Semave vadisini su basmıştır.
İlk yıllarda gençliğin dikkatlerini çekmesi gereken hususlardan ilki “Darul Erkam”da sürekli olarak toplanılması ve gelen ayetlerin tebliği ve öğretilmesidir. Kâbe’ye yakın olduğu için Harem dâhilindeydi. Eskiden beri Kâbe kutsaldı ve yılın her gününde ziyaretçileri eksik olmazdı. Bu nedenle kalabalıklar Kâbe’yi ziyaret ettiğinden Müslüman olanların da Erkam’ın evine giriş ve çıkışları kolaylıkla yapılabiliyordu. Peygamber Efendimiz hem gelen vahyi-ayetleri anlatıyor, dinin hususlarda sohbetlerde bulunuyordu. Kuran okunuyor, namazları burada kılıyorlardı. Buradaki tebliğlerle birçok insanın Müslüman olmasına bu ev vesile oluyordu. Örneğin Hz. Ömer burada Müslüman olmuştur ve Müslüman olanların sonuncusudur.
https://www.gazetebirlik.com/yazarlar/peygamberimiz-hazreti-muhammedin-hayatina-dair/