islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4888
EURO
36,2725
ALTIN
2.958,62
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kıbrıs’ın Kolonyal Mirası Nedir?

Kıbrıs’ın Kolonyal Mirası Nedir?
10 Ekim 2022 13:21
A+
A-

Yeni Şafak Yazarı Selçuk Türkyılmaz’ın kaleme aldığı “Kıbrıs’ın kolonyal mirası nedir?” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…

Soğuk Savaş döneminde olsaydık sağ, sol veya muhafazakâr dindarları işaret ederek herhangi bir meselede tanımlama kolaylığına sığınabilirdik. Ama bugün Metin Feyzioğlu’nun Lefkoşe Büyükelçisi olarak atanmasıyla ilgili “sömürge valisi” suçlamasını aynı ölçüde kategorize edebileceğimizi zannetmiyorum. Bu suçlama ilk önce belirli kişiler ve çevreler tarafından gündeme getirildi. Fakat bu kişileri tanımış olsak da onların dâhil olduğu çevreyi kategorize etmek o kadar da kolay değil. Onları biliyoruz fakat tanımadığımız çok açık. Birtakım somut verilerden hareketle siyasî kimlikler hakkında Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi artık kolay bir değerlendirme yapamıyoruz. Fakat bununla zıtlık oluşturacak şekilde sağ, sol ve muhafazakâr dindar kavramlarının yeterince tanımlayıcı olamayacağı konusunda kesin bir yargıya varabiliriz. Artık tarafları tanımlamakla ilgili ciddî bir zorluk içinde olduğumuz çok aşikâr. Örneğin yukarıdaki suçlamayı yönelten kişi ve kişiler sağcı mı solcu mu ya da muhafazakâr dindar mı?

Siyasî ideolojiler ve gruplar için söylediklerimiz, gündeme getirilen görüşler için de geçerlidir. Metin Feyzioğlu’na yöneltilen suçlama nihayetinde bir düşünme biçimini yansıtır. Siyasî nitelikli bir suçlama olduğu için suçlamayı yöneltenleri ve taraf olanları kategorize etmek isteyebiliriz. O hâlde bu suçlamayı yöneltenler ve taraftarları hangi siyasî ideolojiyi benimsemiş olabilirler? Bu soruya da kolay cevap verebileceğimizi zannetmiyorum. Sömürge, sınıf temelli düşünme biçimini yansıttığı için suçlamayı yöneltenlerle ilgili bir önyargı oluşturabiliriz. Fakat Feyzioğlu, Türkiye’nin Lefkoşe Büyükelçiliği’ne atandı, yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gitti. Yaklaşık yetmiş yıldır Türkiye Kıbrıs’ta millî varlığımıza yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için mücadele vermektedir. O hâlde yanlışlık kavram tercihinde mi? Müstemleke mi demeliydi? Hayır! Sıradan bir çeviri hatasının sonuçlarını yaşamıyoruz. Kıbrıs Türklerinin varlığı sınıfsal bir sorun değildir. Rum kesimi ve Yunanistan elbette siyasî olarak milliyetçi fikirlerle hareket etmektedir fakat emperyalist devletlerin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri, kolonyalist rekabetin yeniden hayat bulmakta olduğunu gösterir. Çeviri hatasından daha başka bir mesele içindeyiz. Kimin hangi tarafta olduğuna dair tespitler yapmak istiyorsak önce yeni kategoriler oluşturmamız gerekiyor.

Eğer sağ, sol ve muhafazakâr dindarlık kavramlarının belirsizliğe yol açtığını söylemeye çalışmıyor olsaydık sömürge ve müstemleke kavramlarının birbirini niçin karşılamadığını izah etmemiz gerekirdi. Hatta Kıbrıs’ın bir zamanlar İngiltere’nin müstemlekesi olduğundan hareketle birtakım değerlendirmeler de yapabilirdik. Dolayısıyla kolonyalizmin, Batı Avrupa ülkelerinin dünyanın geri kalanı üzerindeki hegemonya sistemi olarak bilinmesine rağmen Metin Feyzioğlu’na “sömürge valisi” suçlamasını yöneltenlerle ilgili daha kesin bir kategori oluşturabilirdik. Nitekim başta ABD ve İngiltere olmak üzere Fransa ve Almanya gibi Avrupa Birliği üyeleri geçmişin kolonyal mirasını sahiplenmek için bütün güçleriyle Doğu Akdeniz’e geliyor. Bu da Türkiye’yi yüz yıl önce olduğu gibi yeniden anti-kolonyalist ve anti-emperyalist bir mücadeleye mecbur bırakmaktadır. Fakat bu hakikati dile getirmenin en azından yukarıdaki suçlamayı gündeme getirenler açısından anlamlı bir tarafının olacağını zannetmiyorum. “Sömürge valisi” suçlamasını yöneltmekle siyasî olarak hangi tarafta olduklarını beyan etmişlerdir.

Gündemdeki suçlamayla ilgili olarak Türkiye’nin Libya’da ve Fransa hegemonyasının hüküm sürdüğü Afrika ülkelerindeki varlığı ile ilgili “sömürgecilik” yaftasının kullanıldığını da görmemiz gerekir. Hatta sömürgecilik suçlaması geçmiş yıllarda Osmanlı’ya da yöneltilirdi. Neo-Osmanlıcılık kavramına bu türden anlamların yüklendiği ve Türkiye’nin bugünkü mücadelesini karalamak ya da değerden düşürmek istenildiği çok açıktır. Bu da daha geniş katılımlı tartışmaların önemini ortaya koyar. Yeni Türkiye yeni fikirleri ve kavramları beraberinde getirmelidir. Görüldüğü gibi eski kategorilerle yeni bir dünyayı anlamanın imkânı yoktur. Eğer öyle olsaydı sağ, sol ve muhafazakâr dindarların ya da liberal muhafazakârların aynı anda Türkiye’nin karşısında konumlanmasını anlamak daha kolay olurdu.

“Kıbrıs’ın Acı Limonları”, Batı’nın Doğu algısının doğruluğu ve yanlışlığı ile sınırlandırılacak bir kitap değildir. Kolonyal mirasın ne olduğu sorusu hepimizi ilgilendiriyor.

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.