1.) İslam dini, can gibi malı da dokunulmaz kılmıştır. Malların yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz “mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyiniz…” buyururken Peygamberimiz de bu görevi “canlarınız ve mallarınız birbirinize haramdır,” buyurarak pekiştirir. Peygamberimiz “malını gasbetmek isteyene verme, gerekirse ölümüne vuruş “ emrini de vermiştir. (Bak Nisa29; et-Taç 3/17) Bütün varlıkların maliki olan Rabbimiz, ölenin mirasını da iman şartını koşmaksızın belirlediği varislere bırakmıştır.
Kişi kısas edilerek öldürülse, intihar etse veya yol kesici olarak devlet güçlerince canına kıyılsa malının varislerine kalacağı gerçeği İslam bilginlerince de kabul edilmektedir. Bu sebeple silahlı baş kaldırıyla dinden çıktığı gerekçesiyle öldürülse bile kişinin malı varislerine kalır. Mala el konulması, malın meşru/helâl olmayan batıl yolla yenilmesi olur.
Dinden çıkışla mala konulamayacağı açık olmakla birlikte konu müçtehitlerimizce içtihada açık görüldüğü için Hanefi Ebu Yusuf ve Muhammed başta olmak üzere bazı İslam hukukçuları genele aykırı görüşleriyle erkek veya kadın mürtedin dinden çıkısı öncesi ve sonrasında kazandığı bütün mallara varislerin sahip olacağını açıklamışlardır. (V. Zuheyli İslam Fıkhı Ansiklopedisi (10/335)
Ayrıntılar: İslam’da karı koca arasında mülkiyet ayırımı olduğu hatırlatmasını yaparak ifade edelim, İslam’da ailenin nafakası erkeğin üzerinedir.
a.) Erkek de bu görevini malı ile yapar. Dinden çıkışı sebebiyle erkeğin malının müsaderesi yani el konulması kendisini , eşini ve çocuklarını fakirliğe ve de ve açlığa mahkum eder. Peygamberimiz bu sebeple “Çocuklarını zengin olarak bırakman insanlardan dilenmeye muhtaç kılacak şekilde fakir bırakmaktan daha hayırlıdır” buyurarak malın hepsini tasadduk/vasiyet etmekten men etmiştir.
b.) Dinden çıktığı suçlamasıyla öldürülmeksizin sağ bırakılan bakire veya dul kadının mürtedde olması zinadan beri olacak şekilde muhsan olmasına engel değildir. Malının müsadere edilmesi kadını çaresiz bırakabilir ve ona zina yolunu açabilir.
2.) Mümtehine sûresinin onuncu ayeti imanları sebebiyle hicret eden kadınların kocalarına döndürülmemelerini emrederken “müşrik kocalarının onlar için yaptıkları harcamaların onlara geri verilmesini” emreder. Bu durum da din ayrılığı gerekçesiyle mala el konulamayacağını gösterir.
3.) İslam’da devletin asli görevi almak değil vermektir. Bu sebeple devlet normal şartlarda kişilerin veya varislerinin malına el koyamaz. Kurduğu İslam Devleti’nin başkanı olan Peygamberimiz şöyle buyururlar:
“ Ben her bir mümine öz canından daha yakınım. Ölümü ile bıraktığı borcu veya bakıma muhtaç ailesini ben üstlenirim. Geride mal bırakırsa varislerinindir. Ben velisi olmayanın velisiyim malına varis olurum. Esirini de bırakırım.” (et-Tac 2/263)
Böyle olmakla birlikte diğer insanlar gibi mürtedin de faiz , hırsızlık, gasp ve casusluk gibi yasaklı batıl yollarla kazanılan malları üzerinde işlem yapılabilir. Çünkü Rabbimiz bu gibi batıl yollarla canlarınıza kıymayınız/ hayatınızı çökertmeyiniz emrini vermektedir. ( Nisa 4/29) İslam, siyasal ve ekonomik çıkarlara dayalı tevkif ve tecziyelere alet edilmemelidir. Kaldı ki her meri seküler düzen de de adalet ve merhameti gerektirir.
Devam Edecek…