Bismillah…
Önceki yazılarımızda İslam Dini’inde inanç özgürlüğünü açıklamıştık. Hukuk düzeni İslam’a dayalı İslam Toplumu’nda silaha baş vurmaksızın dinden çıkanlar aleyhine dava açılıp ceza verilemeyeceğini dile getirmiştik.
Yargılama hakkı yalnızca Allah’ındır. (Ra’d 13/40) O, dinden çıkıp mürdet olarak ölenleri Cehennem ile cezalandıracağını beyan etmektedir. (Al-İmran 3/91)
Hulâsa kişiler ve kurumların Cennet’e veya Cehennem’e gitme özgürlüğünü kısıtlama hakları yoktur.
Hakikat böyle iken geleneksel İslam Hukuku’nda silahsız mürtedlere de ölüm cezası verilmektedir. Bu konuya da eğilme gereğini duyuyoruz.
Bu arada mürtedi iki kısma ayırarak yaptığımız tanımları hatırlatalım:
a.) Silahsız Mürted: Kur’ân merkezli İslam dininin bilgili ve bilinçli imanlısı iken açık beyan nitelikli sözleri, davranışları ve işleri ile İslam’dan çıkan kişidir.
Bu anlamıyla mürtede Kur’ân-ı Kerîm’de başta Bakara 217 ve Maide 54 olmak üzere bir çok ayette değinilir.
b.) Silahlı Mürted: İslam dininden çıkışla birlikte İslam toplum düzenine silahlı baş kaldırıda bulunan ve de savaş açan kişidir.
Bu anlamda mürtede de Allah’a ve Resûlune harb açma ve toplum düzenini ifsad/bozma bağlamında Maide 33’ de yer verilir ki tefsirî anlamı şöyledir:
“Allah’a ve dolayısıyla, Elçisine ve Müslümanlara karşı topyekûn savaş açanların ve terör, soygunculuk, yol kesme, adam kaçırma, ırza tecavüz gibi suçlar işleyerek yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası, işledikleri suçun büyüklüğüne göre şöyledir: Eğer bunlar sadece adam öldürmüş veya ırza tecavüz etmişlerse, en az acı çekecekleri şekilde öldürülmek, hem adam öldürmüş, hem de mala veya ırza tecavüz etmişlerse, ibret için halka teşhir edilmek üzere asılarak idam edilmek, eğer adam öldürmemişler, sadece yol kesip mal almışlarsa el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, bunlardan hiçbirini yapmayıp, sadece terör havası estirerek insanları tehdit edip korkutmuşlarsa, hapse atılmak veya sürgüne gönderilmektir.
Bu, onlara bu dünyada peşinen verilen bir rezilliktir. Öteki dünyada ise, onları çok daha büyük bir azap beklemektedir.”
Mürted Konusu İslam Bilginlerince Nasıl Anlaşıldı?
Tarihî İslam Devletleri / Toplumlarında İslam’dan silah kullanmaksızın çıkan mürtedlerle silahlı baş kaldırıda bulunarak ve de savaş açarak çıkan silahlı mürtedlere cezalar biçilmiştir. İslam bilginleri ayrıntılarda tam bir mutabakata varamamakla birlikte kendilerince Kur’ân ve Sünnet’en hareketle ölüm dahil en ağır cezaları önerebilmişler/verebilmişlerdir.
Kur’ân’da silaha baş vurarak veya kitlesel olarak savaş açanlara Maida 33 ile ölüm cezası verilmektedir ama silahsız olarak kendi hallerinde İslam’dan çıkıp mürted olduğunu dile getirenlere ceza verilmemektedir.
Bu sebeple ceza Kur’ân’a dayanılmaksızın bazı hadislerden hareketle verilmektedir. Oysaki incelendiğinde görüleceği üzere hadislerden hareketle verilebilen ölüm cezasının dinden silahsız çıkışa değil silahlı başkaldırıya verildiği görülecektir. Şimdi bu hadisleri görelim. Görmeden önce de bir gerçeği Kur’ânî delilleriyle hatırlatalım:
İslami bir yaşam için Nebevî Sünnet gereklidir ama ölüm cezası gibi bir konuda Sünnet’in Rabbimizin Kur’ânî hükümleriyle çelişir teşri yetkisi yoktur. Çünkü itaatle yükümlü kılındığımız Peygamberimiz de Kur’ân’a itaatle mükelleftir:
“ Ey Allahîn Elçisi! Sen Rabb’inden sana vahiy yoluyla gönderilenlere uy! Zira O’ndan başka hükmüne boyun eğilecek hiçbir otorite, hiçbir ilâh yoktur! Ve gerekçeleri ne olursa olsun, Allah’tan başka ilâhlara itaat eden o müşriklerden uzak dur!” . (Enam 6/106; Ayrıca bak. Zuhruf 43/43)
Peygamberimiz, Kur’ân’a aykırı davanması halinde Rabbimiz tarafından cezalandırılmakla da şöylece tehdit edilmiştir:
“Kur’ân, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.Eğer Elçimiz Muhammed bizim adımıza bazı sözler/hükümler uydurmuş olsaydı,Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparır onu yaşatmazdık.Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.” (Hakka 69/43-47)
Ureyne Hadisi
a.) Mürtedin öldürülebileceğine ilişkin delil olarak ileri sürülen ilk hadislerden biri Ureyne hadisidir.
Bu hadis dinden çıkışla birlikte insan öldürüp mal yağmalamayı ve ceza olarak öldürülmeyi bir arada konu edinen ünlü bir hadisdir ki bu hadisin silahlı mürtedleri konu aldığı açıktır.
Ureyne Olayın Özeti
Ureyne ve Ukl mensuplarından oluşan sekiz kişilik bir grup 6 (627) yılında Medine’ye gelip Hz. Peygamber’e İslâm’ı kabul ettiklerini bildirdi. Çölde yaşadıklarından bir süre sonra Medine’nin alışık olmadıkları havası dolayısıyla sağlıklarının bozulduğunu söyleyen Ureyneliler, Resûl-i Ekrem tarafından Medine yakınlarında bulunan zekât develerinin sütünden içerek iyileşmek üzere gönderildiler. Bir süre burada kalıp iyileştikten sonra irtidad eden Ureyneliler, Resûlullah’ın âzatlısı Yesâr adlı deve çobanının ellerini ve ayaklarını kesip gözlerini oyarak onu katlettiler. Hz. Peygamber’in yirmi kişilik süvari birliğinin başında görevlendirdiği Kürz b. Câbir tarafından yakalanıp Medine’ye getirilen Ukl ve Ureyne mensupları aynı şekilde öldürüldü (Buhârî, “Meġāzî”, 36, “Ḥudûd”, 16; Müslim, “Ḳasâme”, 9, 11; İbn Sa‘d, II, 89-90). Tefsir kaynaklarına göre Resûl-i Ekrem’in Ureyneliler’i cezalandırmasının ardından Mâide sûresinin 33. âyeti nâzil olmuş, Allah’a ve Peygamber’e savaş açarak yeryüzünde fesat ve bozgunculuk yapanların öldürülmesi, asılması, el ve ayaklarının kesilmesi veya sürgünle cezalandırılması bildirilmiştir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, X, 243-276). DİA Ureyne maddesi / 42/174-5.
“Müslümanın Kanı Üç Suçtan Ötürü Dökülür” Hadisi
b.) Silahlı ve silahlı ayırımı yapılmaksızın mürtedin cezlandırılmasına delil kılınan ikinci bir hadis “Müslümanın kanı üç suçtan ötürü dökülür” ifadeleriyle başlayan hadistir.
Hadis kaynaklarımızda yer alan bu hadis Müslim’in aktarımı ile şöyledir:
“Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik eden müslümanın kanı üç zümreden biri olması durumunda dökülebilir. Bunlar da evli zinacı, katil ve dinini terk edip İslam toplumundan ayrılan kişidir.” (M.S.Müslim Münzirî Hn. 1023, et-Tac 3/18))
Bu ve benzeri hadisler de ancak silahlı başkaldırıyla irtibatlandırılabilir.
Kaldı ki Ebu Davud rivayetiyle gelen bu hadis ölüm cezası verilecek suçlunun” Allah ve Resûlü’ne harp açıp İslâm’dan irtidat eden kimse” şeklinde silahlı mürted olduğunu şöylece açıklamaktadır:
“Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik eden müslümanın kanı üç zümreden biri olması durumunda dökülebilir. Bunlardan evli zinacı recmedilir. Allah’a ve Rasulüne savaş açarak (dinini terk edip İslam toplumundan) ayrılıp çıkan kişi öldürülür veya asılır ya da sürgün edilir. İnsan öldüren kişi de cana kıymasının cezası olarak öldürülür.” (Mişkâtüü-Mesâbîh Kısas Hn. 3544)
Silahlı baş kaldırıya öldürme cezası da zaten Maide 33 ile bu şekilde verilmektedir.
Tevrat’ın Etkisi
Silahlı ve silahsız mürtede ölüm cezası verilmesinin bir sebebi de Kur’ân’ın işaret ettiği üzere (Balara 2/54; Nisa 4/66) Tevrat’ta mürtede ölüm cezası verilmiş olmasıdır. (Tesniye Bab 13; Çıkış Bab 32)
Kur’ân’da yer alan bizden önceki şeriat hükümleri bizleri de bağlayıcı olduğu için İlgili Kur’ân hükümleri indirilmeden önce aziz peygamberimizden rivayet edilen taammüden insan öldürme yanısıra evli zinacı ile mürtedin (İslam’dan çıkanın) öldürülebileceğine ilişkin yukarıda değinilen rivayet ve benzeri nebevî beyanlar da aslında Tevrat’a dayanmaktadır. Kur’ân, bunlardan evli zinacı ile silahsız mürtede ait hükümleri neshetmiş/yürürlükten kaldırmış, katile ölüm cezasını ise af ve tazminat seçenekleriyle birlikte yasalaştırmıştır. (Nur 24/2; Nisa 4/66; Bakara 2/178)
Kur’ân’da evli zinacıya ve silahsız mürtede ölüm cezası verilmediğine göre bu hadisi başka türlü nasıl izah edebiliriz? Peygamberimiz, ilgili Kur’ân hükümleri indirilmeden önce Recm örneğinde olduğu üzere Tevrat’a veya kişisel görüşlerine göre amel ederdi. Bu hadis,değinildiği üzere muhtemelen zinaya ve dinden çıkışa ölüm cezasını kaldıran Kur’an hükmü gelmeden önce Medine döneminin ilk yıllarında varid olmuştur. En doğrusunu Allah bilir.
Dinini Değiştireni Öldürme Hadisi
c.) Mürtedin cezalandırılmasında delil olarak kullanılan bir hadis de Buhari’nin rivayeti olan ‘”Dinini değiştireni öldürünüz” anlamındaki hadisti (Buharî Cihad 149)
Ne zaman, nerede, hangi vesileyle kimler için söylendiği bilinmeyen ve en önemlisi silahsız mürtede teşmil edilmesi Kur’ânâ aykırı olan bu hadis de ilk iki hadis gibi ancak silahlı mürtetlere irtibatlandırılabilir.
Bu arada dinden çıkış hükmünün yetkili İslamî mercilerce verildiği ve de verilebileceği, kişisel görüşlere itibar edilemeyeceğine değinmiş olalım.
Bu Görüşler Bilinmiyor muydu?
Dile getirilen görüşler daha önce bilinmiyor muydu şeklindeki yaklaşımlara “Kur’ân ve Sünnet elimizde” cevabını vermekle yetineceğiz ve gerçekleri bilip haykıran nice Rabbani alim müçtehidlerin hapishanelere can verdiğini hatırlatacağız.
Günümüzden de bir misal vereceğiz. Diyanet, ilahiyat fakülteleri ve milli eğitimde yüzbinlerce ilahiyatçı hoca, akademisyen ve öğretmen maaş alıyor. Aralarında meşhur alimler de var. Bir asırdır egemenliğini sürdüren ve dinimize dönüşü anayasal suç haline getirip İslam’a göre evlenip boşanmamız ve miras taksim etmemizi bile yasaklayan baskıcı ve cezalandırıcı laikliğe karşıt bir tavır koyan var mı? İslam’dan çıkıp laik-mürted olan sistem ve sistem koyucuları eleştirilebiliyor mu? Bir asır sonra gelecekler de bizim gibi gerçekleri dile getirmeye çalışacaklara şöyle diyecekler:
Tarihi ve Modern Dönemlerde Düzene Baş Kaldırı…
Tarihi dönemlerde Grek ve Roma medeniyetlerinde olduğu gibi modern dönemlerde ülkemiz dahil seküler yönetimler de aynı çizgiyi izleyerek yürürlükteki düzene silahlı başkaldırıda bulunanlara silahlı mukabelede bulunarak öldürme, vatandaşlıktan çıkarıp malları müsadere etme dahil her türlü cezayı verip uygulamışlar ve uygulamaktadırlar.
Hulâsa dinden veya anayasal düzenden çıkma ya da silahlı başkaldırma tarihi dönemlerde olduğu gibi da insanlığın gündemindedir ve ülkemiz de bu problemi yaşamaktadır.
Bitirirken…
Bu çalışmamız yanlış olma ihtimaliyle çok büyük ölçüde doğrudur. Eksik bulacak kişilerin tamamlayıcı çalışmalar yapmaları ve bize de yapıcı eleştirilerde bulunmaları arzumuzdur.
Biz İslam ceza hukuku dahil İslam’ın zerresinden ödün vermeyiz, ama laikliği ihlal veya kamu oyu korkusuyla şeytanlaşarak dilsizlerden olan ve geçmişe övgüden başka hiçbir meselesi ve çalışması olmayan kişileri de ciddiye almayız.
Davamız Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ve senadır; güzel kul olarak can vermektir.
Ali Rıza Demircan