Osmanlı padişahı II. Abdülhamid (1876-1909), İslâm ümmetinin hayrına birçok eyleme imza attığı için dinî duyarlılığı olan çevrelerde genellikle “hayırla” anılır. Bu tutum iyidir; ancak “öncekilerin” yaptıklarından ibret almak, olumsuzlukların yinelenmesinden çok daha iyidir. Bu bağlamda Müslüman düşünce dünyasında Fatih Sultan Mehmed (1432–1481) hariç tutulursa diğer sultanlara oranla daha olumlu bulunan II. Abdülhamid’in, döneminde belki de çaresizlikten yaptığı icraatları görmezden gelinmemelidir. Başlıktaki konular bağlamında bu yazıda ifade edilecek konuların ayrıntılarına A. Emin Dağ’ın Suriye, Hamîd İnâyet’in (1932-1982) Arap Siyasi Düşüncesinin Seyri ve son olarak da David D. Commins’in Osmanlı Suriye’sinde Islahat Hareketleri kitaplarına bakılabilir.
II. Abdülhamid, 1877 yılında yeni kurulmuş olan Osmanlı meclisini azınlık mebuslarının meclisini kendi siyasî çıkarları için kullandıkları gerekçesiyle kapatıp, anayasayı askıya aldı. Yönetimin üst kademelerinde yer almak sürgüne aday olmak demekti. 1877’de I. Meşrutiyet Meclisi’ni kapattığında Meclis mensuplarını politikadan uzaklaştırmak için taşrada göreve atadı. O sıralarda kendisini sert bir şekilde eleştiren temsilcilere İstanbul’u terk etmelerini emretti. Bu durum Arap entelektüelleri öfkelendirdiği için Araplar arasında yönetim karşıtı duygular kabardı. Muhaliflerin bir kısmı yer altına çekildi. 1880 yılında Beyrut, Şam, Trablus ve Sayda kentlerindeki duvarlarda Arapları Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmaya çağıran afişler görülmeye başlandı.
Sultan Abdülhamid, Cevdet Paşa (1822-1895) başkanlığında oluşturulmuş Mecelle komisyonunu dağıttı, mecelleye karşı olan ulema ile fikir birliği içinde hareket etti.
II. Abdülhamid döneminde Selefî yönü ağır basan Müslüman aydınlar görüşlerini yaymada gayriresmi sansür ve takibata uğrama tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Onların karşılaştığı en sert muhalefet geleneksel ulemadan geldi. Bunlar, II. Abdülhamid’e bağlı, Avrupa’nın her şeyinden nefret eden bir din âlimleri grubuydu. II. Abdülhamid ve din konusundaki danışmanı Ebü’l-Hüdâ es-Seyyadî (1850-1909), Selefîlerin bâtıl kabul ettiği inanışların taraftarıydı. II. Abdülhamid Müslüman gruplara karşı eşit mesafede duramadı ve Müslümanların halifesi olduğu inanışını yaygınlaştıran sufî tarikatları destekledi. Onun İslâmî siyaseti bu şekildeydi.
II. Abdülhamid, gerek hazinesinden ve mahallî idare kasasından, gerekse vakıf imkânlarından tahsis ettirdiği büyük miktarda malî imkânı, Ebü’l-Hüdâ’nın emrine verdi. O da bu paraları Suriye ve Irak’ta sufî tekkelerinin yaygınlık kazanması için harcadı. Rifâî zaviyeler inşa ettirip her birinin başına bir “halife” atadı. Bunlara aylık maaş bağladı. Rifâîlerin verdikleri desteğin karşılığı olarak II. Abdülhamid, 1886 yılında bu tarikat üyelerini askerlikten muaf tuttu. Bu özel ilgi görmüş tarikatın o zamanki lideri olan Salih el-Müneyyir, sultana itaati öngören içinde 40 hadisin yer aldığı bir eser kaleme almış ve bu kitapta “İmam’a itaat aynen peygamber’e itaat gibidir. Ve ona isyan aynen Peygamber’e isyan gibidir.” demişti. Sultan himayesi ile cesaretlenen tutucu dindar kesim, geleneksel dinî inanışları ve sultanın otoritesini savunmayı görev bilen bir çeşit sancaktar veya ideoloji polisi oldu.
II. Abdülhamid döneminde basında yer alması yasak kelime listeleri bile yayınlandı. Bu sözcüklerin bazıları şunlardı: İhtilal, anarşi sosyalizm, patlayıcı madde, çılgınlık, anayasa, hürriyet ve eşitlik.
Görüldüğü gibi II. Abdülhamid dönemi net bir İslâmî tutum belirleme açısından birtakım sıkıntıların yaşandığı bir dönemdir. Doğru olan şey, tarihin o dönemini aklama ya da karalama dönemi olarak görmemek aksine ibret alma amaçlı bir okumaya tabi tutmaktır.