Adalet Allah’ın Buyruğudur
İnsanı yaratan ve adalet duygusunu var eden yüce Rabbimiz hayat yasamız Kur’ân-ı Kerîm’de da şöyle buyurur:
“ Hak olan Allah gerçekten adaleti, iyilikler/güzellikler yapmayı, yakınlara karşı verici olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size böylece öğüt veriyor ki, belki aklınızda tutar/öğüt alırsınız “(el-Nahl 16/90)
Adalet Çökerse İnsanlık Hayatı Biter
İnsan doğası ve İslâm penceresinden bakıldığında adalet kişisel, ailevi ve toplumsal hayatın temelidir. Adaletin gerçekleştirilemediği yerde nefse güven azalır, çalışma ve girişimcilik zayıflar, liyakat sistemi çöker, ekonomi canlılığını yitirir. Zalimler artar. Cana, mala ve ırza tecavüz çoğalır. Hayat durur.
Bunun içindir ki mutlak adalet sahibi olan Rabbimiz, adaleti emrederek onu kendisine ibâdet yolu kılmıştır. Her bir ilahî emre uyuş gibi adalet uygulaması da Allah’a ibadettir.
Sözlük anlamı ‘her bir işi yerli yerinde yapmak’ olan adalet ortak koşmaksızın Allaha imandır, doğru karardır, hak sözdür, liyakati öncelemektir, daha erdemli olanları seçmektir. Aleyhimize de olsa gerçekleri kabul etmektir.
Adalet olmazsa olmaz olduğu içindir ki öz canımız, ana babımız akrabamız, siyasî örgütümüz ve iktidarımız aleyhine de olsa adaleti gerçekleştirmemiz gerekir.
Bu sebepledir ki Rabbimiz bize şöylece emir buyurmaktadır:
“ Ey îman etmiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. Adalet olunacak kişi zengin de olsa fakir de olsa siz adil olun, Allah o ikisine daha bir dost ve yardımcıdır. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer [hakikati] çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Nisa 5/135)
Allah’ın yarattığı adalete kodlanmış fıtrat düzenini gereğince koruyamamış veya İslâmî bilgi ve bilincini köreltmiş olanlar adaletten sapmak için yol ararlar. Onlar değişik sebeplerle hatta inançları gereği karşıt olduğu kişi ve kurumlara karşı adaletsizliğe yönelmek isterler.
Allah Yarattığı Kullarını Bilmez mi?
Allah yarattığı kullarını en iyi bilen olduğu için böylesi zaaf eğilimleri gösterilmemesi ve de zulme sapılmaması için bizlere şöylece uyarıda bulunur:
“ Ey iman etmiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah’a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kişiye/topluluğa karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: adalet, hak ve halk insanı olmaya en yakın olan davranıştır. Ve Allah’ın adalet içeren emirlerine kaşı çıkmaktan sakının. Şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”(el-Mâide 5/8)
Aziz okuyucu! Biz geleceğin ne getirebileceğini bilmiyoruz. Ama Allah’ın buyruklarına uyuşun hayır getireceğini biliyor ve inanıyoruz. Allah’a îman ona güvendir. Bizim göreviniz toplumun vicdanı olmaktır.
Sahâbe Neslinde Adalet Örneği
Yazımızı Peygamberimizin adalet çizgisinde yetiştirdiği sahâbe neslinden bir misalle bitirelim: Şanlı Peygamberimiz Abdullah b. Revâha’yi, yapılan anlaşma gereği yıllık ürünlerin yarısını vergi olarak vermesi gereken Hayber Yahudilerine vergi memuru olarak gönderir. Yahudiler Abdullah’a rüşvet teklif ederler. Abdullah ürünleri iki ayrı parçaya ayır. Yahudilere istediği parçayı alabileceklerini söyler ve şöyle devam eder:
Sizler yeryüzünde en fazla nefret ettiğim topluluksunuz. Ama ben Peygamberimiz tarafından adalet göstermekle emredildim. Ben aldığım bu emri uygulamazsam hangi gök beni altında, hani yer beni üzerinde taşıyabilir?
Bu âbidevî adalet uygulaması karşısında Yahudiler şöyle derler:
Gökler ve yer böylesi bir adalet/mizan üzerinde duruyor.
Mevla Görelim Neyler/Neylerse Güzel Eyler
Ali Rıza DEMİRCAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi