Adalet’i lafta Bırakmamak, Hayata Geçirmek

Adalet kavramı, belki de insani  değerlerin  en önemlisi  ve  hayatın merkezine oturtulacak bir  faktör. Adalet, herkesin hakkını alacağı  bir sistemin adı.  Ama, adalet”i  sağlamak ve onun hükmüne razı olmak, insanın menfaat ve egoizm duygularının tam da karşısında duran bir safta.  Bu yüzden adalet”i gerçekleştirmek, öncelikle ahlak  değerine inanmakla sağlanabiliyor.  Ahlaksız bir adalet, mümkün değil.. Çünkü adaletin öncelikle insan vicdanında ve ruhunda kökleşmiş bir değer olabilmesi lazım.  Yani, teraziyi önce iç dünyamızda  kurmak ve gerçekleştirmek durumundayız.  Adalete inanma ve önem verme  hissi  ve fikri,  bir  şuurun sonucunda gerçekleşir.  İslam inancında en büyük adalet, İlahi adalettir ve bu adalet, kişi ve toplumların hakları elde etmesinden daha çok, insanlığın huzuru ve kurtuluşu için gerçekleşecek “hayati bir değer” olarak ortaya çıkar.

Çünkü adaletin olmadığı yerde, haksızlık, zulüm ve sömürü için  bütün şartlar hazır olmaktadır.  İnsanıın yüce duygu ve düşüncelerini besleyecek  inanç ve ahlak değerleri, bu değerleri benimsemeyen veya reddedenler için  bir adalet terazisi  olmak zorundadır.  Aslında adalet, sadece suç işleyenleri cezalandırma mekanizması değildir; adalet, hak sahibine hakkını vermeyi içine alan her türlü iş ve sorumlulukların bir nizam içinde değerlendirilmesidir.

Elbette bu konuda, İlahi adalet ile beşeri adalet kavramları birbirini bütünlemek durumundadırlar. İlahi adalete karşı çıkan beşeri adalet eksiktir ve insan ve toplumun yaşama kanunlarına karşı yetersiz kalacağından, akıl kaynaklı  hükümler ile  bütün meseleleri çözebilme imkanına sahip olamamaktadır.

Çünkü akıl, hiçbir zaman doğru ve yanlışın kaynağı olmamış; sadece doğru ve yanlış”ı tespit edip, değerlendirebilmiştir. Bu yüzden ilahi  hukuk; hiçbir zaman aklı devre dışı bırakmamış; onu, hurafe ve sırların dünyasına havale etmemiştir. İslam hukuku”nun kur”an ve sünnet dışındaki kaynakları, müslüman akıl sahiplerinin akli çaba ve değerlendirmeleriyle ortaya çıkmıştır.

İslam dünyasında, ilahi  kaynaklar ile irtibatın kesilmesinden sonra; batı”dan devşirilen akıl kaynaklı bir hukuk ve adalet sisteminin varlığı,  hakların elde edilmesi ve davaların hükme bağlanması konusunda ciddi boşluklar meydana getirmektedir.  Akıl merkezli ve pozitivist mantık ile dünyalarını kuran batı insanı, akıl kaynaklı adalet kavramları, bir yere kadar kendi problemlerini çözebilmektedir. Çünkü, onların manevi ve ahlaki dünyaları iptal edilmiş olduğundan, yegane müeyyide kaynakları akıl”dır.  Fakat, ahlak ve maneviyatın geniş bir şekilde varolduğu  sosyal dünyaya ve  değerler sistemine sahip müslüman toplumlarda  bu sistem, fonksiyon görme ve problemleri çözme  noktasında yetersiz kalmaktadır. Çünkü toplumsal ruh ve mantık, alt yapı olarak manevi değerler çerçevesinde şekillenmiştir. Uzun tarihi zaman diliminde yaşanan hadiseler, bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Mısırlı fikir adamı ve sosyolog  Prof.Seyyid Kutup,  inanç ve kültür olarak yaşanmayan bir dünyada, hukuk”un da gelişemediğinden bahsetmektedir.  Yaşayış kültürü ve gelenekleri  birçok değer ile yüklü olan Müslüman toplumlar, batı”nın kurum ve  sistemleriyle  kendi  sosyal varlıklarını muhafaza etmek ve sürdürme imkanına sahip olamamışlardır.

Hala, kendi sosyal ve kültürel varlığını irdeleyememe  eksikliğini yaşayan ülkemiz, Adalet  kavramını bir tarihi eser gibi dile getirirken, kurumsal ve toplumsal yapılarda her gün onbinlerce hak ihlali ve mağduriyet söz konusu olmaktadır.  Üniversiteler, kamu kurumları ve  gönüllü teşekküller duygu ve ahlak dünyasını alabildiğine derin olan insan yapımızı;  maddeci ve salt akılıcı mantık ile  oluşturulan kurumlara ait  yönetmelik ve kurallar ile  dar bir alana  sokmakta ve işleyiş sistemini sosyal gerçeklerin dışında oluşturmaktadır.

Özellikle  ülke yönetiminde  ortaya çıkan vergi düzenlemeleri, sosyal haklar  ve mağdur insanların yaşama şartlarının düzenlenmesi ile ilgili  karar ve uygulamalar, devletin merhamet ve adalet merkezli değil; ticari fayda  ile hareket ettiğini göstermektedir.  Mağdur bir insanın elektrik, su, mesken ve gıda gibi temel masraflarının gelir durumuna göre düzenlenmemiş olması, bunun en açık örneğidir.  Bir yıl boyunca hiçbir gelir getirici iş yapmamış küçük bir işletmecinin, yılda en az 600-700 TL”lik  damga vergisi ödemesi, adaletsizliğe bir başka örnektir. Kazara, iş yaptırdığı kişiyi ikinci defa sigortalı yapmayı unutmuş bir işletme, bir servet kadar ceza ödemekle karşı karşıya kalmaktadır. Devlet, bir kişiden alacağını, yıllarca bekleyip; on yıl”a yaklaşınca, yıllarca birikmiş faizi ile alacağını tahsil etmeye kalkışması, fırsatçı anlayışa diğer bir örnektir. Bu örnekleri  çoğaltmak mümkün. Dolayısıyla, adalet kavramı; sadece konuşma metinlerinde yer alan “sözel bir söylem”den ibaret olmamalı, hayata geçirilmelidir. Özellikle, kendini inançlı ve maneviyata değer verdiğini söyleyen bir iktidar için. Eğer bu yanlış uygulamalara son verilemezse, adaletin olmadığı bir yerde  kargaşa, zulüm ve sonuçta  toptan bir yokoluşun  gerçekleşeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

6 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

10 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

12 saat ago