Maddeci eğittim sistemimiz ve medya düzenimizle insanımızı çürüttük; ben toplumuma ne verebilirim değil, ne alabilirim mantığını kullanan yığınlar haline getirdik.
Bu ana meselemizdir ve şimdilik kaydetmekle yetinelim.
Ekonomi kişisel ve sosyal hayatın temelidir. Önünde iş adamlarımız ve iş adamı konumunda olan hayvancılık dahil tarımla uğraşanlarımız vardır.
İstanbul Sanayi Odası başkanımızın 3-4 yıl önce şahsımıza ve kamuoyuna yaptığı açıklamada kazandıkları 100 liranın 55 lirasını faiz sektörüne verdiklerini dile getirdiler.
Günümüzde mevduat faizleri yüzde 50 olduğuna göre faize ödenecek para yüzde 60 -65’i bulur. Böyle bir zalim düzeni ülkemize Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin batıya tapar düzeysizleri getirdi.
Kazanılan yüz liranın gelir vergisi, yıllık kazancı bir milyonu aşanlar için yüzde otuz beş ve onun üstünde. Böylece kazancın yüzde doksanı… faize ve vergiye gitti.
Bir iş adamı ve üretici yüzde ona çalışır mı? Bu adil midir? İnsan doğası buna onay verir mi? Ne yapacak, kazancını artıracak, yaptığı işten yüz lira değil de çok daha fazlasını kazanmaya çalışacak.
Peki neden böylesi acımasız bir vergi oranı var? Çünkü devlet, borçlarının faizlerini, itibar gereğidir diyerek yapacağı israf harcamalarını ve demokratik kazanım elde etmek için yapacağı gereksiz yatırımlarını ancak bu şekilde karşılayabilmekte.
İş adamları ve üreticiler mi? Hayır ödemeyi yapacak propagandalarla uyutulan milletimizdir.
Devlet ve onu yöneten hükümetler bu zalim düzeni niçin sürdürürler? Neden halkımıza gerçekleri açıklayıp da sistem değişikliğine gitmek istemezler. Çünkü -bir başlangıç yapıldıysa da- dış dünyanın desteğini almaksızın yönetime gelecek İslam’dan mülhem devrimci halk çocuklarını henüz yetiştiremedik.
Yüreği sızılı olarak konuşup yazdığınızda en akıllı adamlar size mazeret üreterek ülkenin sermayesi yok derler. Sermayenin Kur Korumalı Mevduatta ve öncesinde baş vurulan halkımızda var olduğuna inanmadık mı ve fiilen talip olup almadık mı? Milletimizde dahası da var. Yeter ki güven verilebilsin. Kaldı ki faizli borçlanmaya gitmeksizin daha nice yatırım yolları bulunabilir, yenileri de üretilebilir.
Hulasa ülkemize egemen bu laik sistem devam ettiği sürece tek başına Ak Parti’nin de, CHP’nin de, Üniversitelerin de, Sendikaların da ve ruhsuz İlahiyatçı kadroların da yapacağı pek bir şey yoktur.
Laiklik ifadesine takılmayalım İsterseniz seküler sistem diyelim. Bu sistemin imanı yok, adaleti ve insafı yok, helali ve haramı yok. Vicdanı ve ahlakı yok. Muhtaç olduğumuz insan tipini yetiştirecek yeteneği ve programı yok.
Ama ümitsiz olmayalım, köşede kenarda kalmış her inanç dünyasından fıtratı bozulmamış olup geleceğin Hz. Ömerleri, Halid b. Velidleri ve Fatih Sultan Mehmedleri olabilecek kadrolarımız var. Bütün mesele İslam’dan, zengin tarihimizden ve sömürülen mazlum milletlerin feryatlarından alacağı ilhamla işe devrimle başlayacak bir kadronun iş başına gelebilmesidir. Mevcut iktidarın bir görevi de bu kadroyu hazırlamaktır.
Tağutların engeline takılmadan bu nasıl başarılır? Hep beraber düşüneceğiz Çünkü ülke hepimizin.
Cumhuriyet’in ilk kadroları gibi Batı’ya taparlardan ve 107I sanatçıya seslendirilen marşla Gazinin Kutlu yoluna girenlerden devrimci sonuçlar alınamayacağını bilerek kolları sıvayabiliriz.
Sözü Mevlamızın sorusuna bırakalım:
“Yoksa onlar, İslâm öncesi cahiliye döneminin hak hukuk tanımayan kanun ve hükümlerini mi hayata egemen kılmak istiyorlar? Allah’ın yegâne Rab ve tek İlâh olduğu gerçeğinin yok sayıldığı, vahyin hayata hâkimiyet hakkının kaldırıldığı, bunun sonucunda uluslararası ilişkilerde adalet yerine menfaatlerin ölçü alındığı, güçlünün aynı zamanda haklı sayıldığı, bir yanda lüks ve israf hüküm sürerken, öbür yanda bebeklerin açlıktan öldüğü, dünyadaki bütün aç ve yoksul insanları yüzlerce kez zengin edebilecek para ve emek harcanarak üretilen bombaların canlı yayın eşliğinde masum çocukların başına yağdırıldığı, yeryüzü nimetlerinin yüzde seksenine yüzde yirmilik bir azınlığın el koyduğu, alkol, uyuşturucu ve fuhuş bataklığında nesillerin yok edildiği bir dünya düzeni mi istiyorlar? Hâlbuki yürekten inanan bir toplum için, Allah’tan daha iyi kim hüküm verebilir?” (Maide 50)
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ