Prof. Dr. Ali Seyyar
Kur’an’da insanlığın atası olması sebebiyle “ebü’l-beşer” olarak anılan Hz. Âdem, topraktan yaratılmıştır (Âl-i İmrân: 59). Bütün insanlar, Hz. Âdem’in evlatlarıdır. Böyle buyurmaktadır Kur’ân:
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten (Hz. Âdem’den) yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak, birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (en-Nisâ: 1).
Sâbiî dilinde Âdem, adam (kul/insan) kelimesinin bir karşılığıdır. Ha keza hem İbrânîce’de, hem de Ahd-i Atîk’te adam, insan türü için kullanılan müşterek bir isimdir. Dolayısıyla adam (insan/kul), cinsiyete dayalı bir mana içermemektedir. Buna göre adam olmak, iyi insan, iyi bir kul olmak demektir. Sosyal hayatı ile manevî âlemi arasında bir çelişki yaşayamayan insan, adam gibi adamdır. Bir başka deyişle manevî hayatı ile bizatihi dünya hayatı benzeşmeyen kişi, adam olamaz. Çünkü adam gibi yaşama tarzı, maddî ve manevî hayatın tümünü kuşatan bir manaya karşılık gelir. Bu yönüyle manevî âlemle barışık olmayan bir kişi, sosyal çevresiyle de barışık olamaz ve adamlık vasfına sahip olamaz.
Adam, her halükârda her zaman ve her yerde iyi bir insandır. Ancak iyi bir insan, iyi bir Müslüman, gerçek bir mümin olabilir. Hakikî iman, bu bağlamda kemalatın bir başka adı olan adamlıktır. Adam, insan-ı kâmil rütbesine erişmiş bir şahsiyettir. Muhyiddin İbn Arabi’nin ifadesiyle eğer bir insan, adam ise, hayatın her alanında adamdır.“Kitabu’l-A’lam bi İşaratı Ehlil İlham” kitabında İbn Arabi “adamı”, “Allah’a secde ettiği zaman, ne dünyada, ne de ahirette bir daha başını kaldırmayan kimsedir.” olarak tanımlar. Secde, kulluk görevinin en önemli işaretidir.
Allah’a tam manasıyla kul olan bir Müslüman, adam gibi adamdır. Çünkü o, nefsini Nuh’un gemisi yaparak, her an kendini huzurda görerek, Hakka teslim olur. İki ayağı olduğu halde onlarla değil nefsine hâkim olarak kalbi ile yürür, kalbi ile feraset sahibi olur. “Adam, itidal sahibidir, vakitlere karşı onların getirdiklerine göre, mekâna karşı da onun gerektirdiğine göre muamele eder.” Adam, manevî görevlerini layıkıyla ifa ettiği gibi sosyal hayatta da adalete tam teslim olur, her varlığın Allah katındaki değerini bilir ve kim ne hak etti ise onu eksiksiz olarak verir.
Öyle ise “adam olmak” kişinin manevî terakki yolculuğunda ulaştığı bir mertebenin adıdır. Bu mertebeye ulaşmak, hem erkeğin, hem de kadının gayesi olmalıdır. Dolayısıyla “adam” sadece erkeğe mahsus bir anlam taşımadığı da ortadadır. Cinsiyetten bağımsız olarak kendini gösteren bir “adam”, sebeplere tevessül etmeyen, tevekkül sahibi bir insandır. “Ademiyyet” olarak ifade edilen bu mertebeye ulaşamayan anne ve babaların, ailevî sorunlar yaşayacağı çoğu zaman kaçınılmaz olur. Dindar bildiğimiz ailelerde boşanmaların artması ve çocukların aile değerlerinden kopması, belki de “ademiyyet” şuurunun eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Halbuki örnek aile tipinin özelliklerini Peygamberimizin (sav) Hz. Hatice annemiz ile yaptığı ilk evlilikte görebiliriz. Peygamberimiz (sav), bu evlilikte ‘baba’ olmuş, Hz. Fatıma annemizi evlendirdikten sonra da ‘dede’ olmuştur. Peygamberimiz (sav) gerek baba, gerekse dede rolünü “insan-ı kâmil” anlayışı doğrultusunda en güzel bir şekilde ifade ettiği için, “ademiyyet” mertebesinin zirvesini temsil etmiştir. Kendi istidadına göre bu mertebeye ulaşmak için gayret göstermesi gereken bir Müslüman anne-baba da aile içi insanî münasebetlerini hikmet çerçevesinde şekillendirmesi gerekmektedir. Hikmet temelli yaklaşım, aile fertlerinin mizaçlarına yani esmalarına göre muamele etmek demektir.
Buradan yola çıkarak adam olmak ile hikmet sahibi olmak, anne-baba olmakla hikmet sahibi olmak, nine-dede olmakla hikmet sahibi olmak arasındaki manevî anlam, hayatın her alanında geçerli olması gereken bir akçedir. Zamanın hükmü, hikmetle hareket edebilmenin anahtarıdır.
Ezcümle hikmet sahibi olmak ve bu doğrultuda kulluk görevini şuurlu bir şekilde ifade etmek, adam olmanın bir gereğidir. Bunun için kişi, nefsine hükmetme istidadını gösterebilmelidir. Nefsine hükmeden akla, adamlık mertebesi verilir. Velhâsıl-ı kelâm, hayatın bütününü kader çizgisinde bir menzil olarak okuyabilen, tecellileri fark edebilen ve tecellilere göre kulluğunu ihlasla yapabilen kişi, adam gibi adamdır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…